5 Şubat 2014 Çarşamba

Knut Hamsun - Victoria

"Hamsun, Victoria ile bütün zamanların en güzel aşk romanını yazmış oldu."

En güzellerinden biri şüphesiz. Romantik dönemin aşk romanları gibi ince ince örülmüş, yarattığı insan-tabiat eksenli dünyadaki başarılı karakterleriyle on numara bir roman. Aşk ve doğa olduğu gibi yalın, karakterler de öyle. Kısacık bir metin, yolda falan rahatlıkla okunabilir.

Değirmencinin oğlu Johannes, yakınlardaki malikanede yaşayan Victoria ve arkadaşlarını sandal gezintisine çıkarır. Arkadaşların arasında Otto var, Victoria'nın çok daha sonra nişanlanacağı çocuk. Çocuklar daha, onlu yaşlardalar. Johannes'i kayıkta bırakıp gidiyorlar, o da hayal kuruyor; bir sürü kölenin kendisine hizmet ettiği, çıktıkları adanın sahibi olduğu bir rüya. "(...) Şato çocukları adadan ayrılıp giderlerken, Victoria, imkansız, yapamayacaktı bunu. Kendini, önünde yerlere atacak, hıçkıracaktı; çünkü Victoria kendisine aşık olacaktı. 'Bırakın da ben de kalayım, reddetmeyin beni efendimiz; kulunuz, köleniz olayım!'" (s. 8)

Adada yalnız kaldıkları bir zaman da oluyor Johannes çocuk saflığıyla Otto'dan çok daha güçlü olduğunu, Victoria'nın adını bir taşa kazıdığını ve eğer uzaklara giderse taşa bakıp kendisini hatırlamasını söylüyor. Gidiyor da; okumak için şehre gidiyor, yıllarca orada kalıyor, başarılı bir öğrenci ve yazar oluyor, Victoria'nın hayali hiç terk etmiyor onu. Tatil için geri döndüğünde malikanenin kızını uzaktan görebiliyor. Ağaçların arasında yürüyor sürekli, çocukluğunda bulduğu sığınağına gidiyor. Dönüşüyle birlikte her şey tazeleniyor; umutları, üzüntüleri, Victoria'ya duyduğu aşkı...

Bir gemi kazasına şahit oluyor sandalıyla gezintiye çıktığı bir zaman. Küçük bir kız suya düşüyor, Johannes kızı kurtarıyor ve anında kızın kahramanı oluveriyor. Bu kız, Victoria'nın Otto'su gibi olacak kendisi için. Victoria'yla yıllar boyunca konuşacaklar, gezintilere çıkacaklar ama hiçbir zaman bir araya gelemeyecekler. Victoria Otto ile nişanlanacak, sonra Otto uçarılıkları yüzünden ölünce dul kalacak, karalara bürünüp Sur'a gidecek. Dsfd şaka. Neyse, Johannes de iyi bir şair olacak ve şehirde yıllarını geçirecek. Aralarda, birkaç günlüğüne görüşülecek. Victoria, Johannes'i hep sevdiğini söyleyecek ama Johannes'in istediği türden bir sevgi olmayacak bu, çünkü Johannes onu görmek için elinden geleni yaparken Victoria hayatın kurgusunda sürüklenmeyi tercih ediyor. Johannes'in aşkı şöyle: "Aşk bir insanı yere yıkabilir, onu tekrar ayağa kaldırabilir, onu yeniden rezil edebilirdi. Bugün bakarsın beni sevmiş, yarın seni, öbür gün onu! Böyle kararsızdı aşk. Koparması imkansız bir mühür mumu gibi dayanıklı da olurdu; ölüm saatine kadar tıpkı sönmez bir mum gibi parlardı da; ölümsüzdü, bu kadar. Peki neydi aşk?" (s. 28)

Johannes'in kazada kurtardığı ve sonradan nişanlandığı Camilla, Richmond adlı bir gence aşık oluyor, bunu olabildiğince nazik bir şekilde Johannes'e söylüyor ve aldığı cevaptan mutlu, Johannes'in hayatından çıkıyor. Otto da öldü, aralarında hiç kimse kalmıyor, hiçbir şey kalmıyor. Koca bir "ama" var işte. Johannes'in malikanede katıldığı bir yemekte tanıştığı yaşlı bir adamın sözleri çok şey anlatıyor. Adam ilk aşkının acısından bahsettikten sonra evlenmiş, durumu Johannes'e açıklıyor: "Durun, başka tek söz yok! Neler söyleyeceğinizi biliyorum. Onu, diyeceksiniz, birincisini, gençlik aşkınızı unuttunuz mu? Aynen böyle söyleyeceksiniz. Beri yandan, sayın bayım, ben size o ilk, biricik ve ebedi aşkımı nerede kaldığını sorabilir miyim? O sevgili, bir topçu yüzbaşısıyla evlenmedi mi? Siz hiç ömrünüzde, bir erkeğin evlenmek istediği asıl kadınla evlendiğini gördünüz mü? Ben görmedim. Bir efsane vardır: Tanrı bir erkeğin dileğini kabul eder, erkek ilk ve biricik sevgilisiyle evlenir. Ama bu netice, erkeği yeni saadetlere götürmez, asla. Niçin diye soracaksınız. Bakın, size cevap vereyim: Ufacık bir sebep yüzünden, kadının hemen ölüvermesi yüzünden." (s. 111)

"Siz hiç ömrünüzde, bir erkeğin evlenmek istediği asıl kadınla evlendiğini gördünüz mü?" Ne güzel ya, direkt ayırdım burayı.

Sonuç olarak ayrılık var, hiçbir roman kavuşmalı bir finalle böylesi bir dram yaratamaz. Upuzun bir mektup geliyor Johannes'e, veremden falan ölmeden önce yazmış Victoria. Her şey yarım kaldı ve hayat devam ediyor. Her şey anılarda ve gelecek günlerin heyecanı bu anıları karıştırıyor, bozuyor. Her şeyi olduğu gibi hatırlayabilseydik lanet gibi bir şey olurdu herhalde.

Güzel yani, bende Tur Yayınları'ndan çıkmış olan eski baskılarından var. Timaş'ın kitabı keseceğini düşünmüyorum, pek öyle ayıpçıl sahne yok. Alınabilir oradan ama o kapak ne öyle.

1 yorum:

  1. Bu kitabın Timaş yayınından aldım ama henüz okumadım. Yorumunuzu okuyunca iyice heveslendim:))

    YanıtlaSil