Arthur Machen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Arthur Machen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Ekim 2018 Pazartesi

Arthur Machen - Beyaz İnsanlar & Kızıl El

Düzeltisini ben yaptım ama yine kaymış bir şeyler, o kadar da dikkat etmiştim. Demek ki iyi yapamadım ya da dosya benden çıktıktan sonra bir şeyler olmuş, son okumada veya dizgide, bilemiyorum. Yine de olmuş diyebilirim, bitiresiye okurdum. Okudum, iki ay oldu sanırım. Not falan da almadım haliyle, Doğan Abi'den metnin basılı halini yeni aldım. Hatırladığım kadarıyla, orasını burasını karıştırarak anlatmaya çalışacağım. Önce Doğan'ı anlatayım biraz. Benim gördüğüm en edebiyat düşkünü iki üç insandan biri. Yayınevlerini geziyor, kitaplarını topluyor, okuyor, sonra tekrar. Yayıncılık işine girmesi, okunacak çok sayıda güzel şeyin Türkçeye kazandırılmadığını fark etmesiyle başlıyor. Ben kendisini Lovecraft'in doğaüstü korku üzerine yazdığı bir metni basması vasıtasıyla tanıdım. Sonrasında oturup muhabbet ettik, dağıtımcılardan ucuza kitap almam sağladı derken tanışlığımız arkadaşlığa döndü, çok iyi oldu. Fantastik ne varsa takip ediyor, buluyor, bulduruyor. Helal abi.

Machen, Lovecraft dahil pek çok yazarı etkilemiş, türe Kelt söylencelerini sokmuş bir korku yazarı. Borges'in derlediği kitaplıkta yer alıyor, onun dışında Karanlıkta 33 Yazar derlemesinde vardı diye hatırlıyorum, bir de Monokl ve yakın zamanda İthaki tarafından iki metni basıldı. Türkçeye kazandırılması gereken bir yazar, kozmik korkunun atalarından biri olduğu halde bizde pek bilinmiyor, en azından türün sıkı takipçilerinin dışında bilen yok. Çevrilsin yani, Doğan Abi iki öyküsünü bastı ama yetmez, daha çok eseri basılmalı. Sadece korku da değil kendisini çekici kılan, korkunun kaynaklarını irdelemesi karakterlerin psikolojik derinliklerini de ortaya çıkarıyor, sadece doğaüstü varlıklar tarafından değil, bilincin oyunlarından da korkar hale geliyoruz. Kolektif bilinçaltının derinliklerinde çok eski, kadim varlıkların gölgeleri büyüyor, üstelik bu sadece zihinde gizli bir dehşetin gölgesi değil, yemyeşil doğasının ve tarih öncesinden gelen kültlerinin mistik bir hava kazandırdığı Kelt diyarlarının derinliklerinde barınan varlıkların keşifleriyle ortaya çıkan bir gerçeklik-fantazya dünyası. Tekinsiz, karanlık bir bölge. İnsanın en kadim korkusu olan bilinmeyenin korkusu, köklerini Ortadoğu topraklarındaki eski anlatılardan aldığı kadar bu cennet çayırlarından da alıyor, böylece insanların huzur buldukları yerler bir anda her türlü doğaüstü varlığın gezindiği, korku dolu bölgeler haline geliyor. Machen, çağdaşı Yeats gibi Kelt kültürünü merkeze alarak Yeats'in romantizmi yerine karanlığın doğurduğu tedirginliği koyuyor.

Machen'in izlekleri dönemin korku öykülerin izlekleriyle benzer özellikler taşıyor. Diyaloglardan türeyen hikâyeler, belli bir yörede yaşayan yaşlı insanların anlattığı söylenceler, anlatılanların gerçekliğini tasdikleyen objeler, inançla bilginin kesişim noktasında gerçeği arayan insanlar öykülerin temel taşlarını oluşturuyor. Beyaz İnsanlar'a baktığımızda gizemli bir adamın azizlerle günahkârları kıyasladığı, günahın doğasını anlattığı başlangıç bölümü çoğu korku öyküsünde görülebilecek bir teknikle ilerliyor. "Bilen adam", meraklı olana yaptığı açıklamalarla karşısındakinin inançlarını sorgulanabilir hale getiriyor ve fantastik bir dünyanın kapılarını aralıyor, Cotgrave adlı meraklı adama tanıdığı bir kızın yazdığı defteri vererek doğaüstünün mucizelerine şahit olan insanların tecrübelerini aktarıyor. "El yazması tekniği" her zaman başvurulabilecek bir yöntem, metinde bir başka katmanı oluşturuyor. Defteri yazan kız, Yeşil Kitap adını verdiği bir kitaptaki Kelt inanışlarını, tanrılarını, varlıklarını öğreniyor, annesinin ve bakıcısının anlattığı hikâyeleri aktarıyor. "Ay'a kadar uzanan beyaz yer" adını verdiği bir bölgede ritüellerin izlerini arıyor, ağaçların arasında dolanıp denk geldiği varlıkların olağanüstü dünyalarını anlatıyor, korku dolu kaçışlarında yaşadıklarını civarda anlatılan masalsı hikâyelerle bir tutarak kendisini de bir masal karakterine dönüştürüyor. Defterin okunması bittikten sonra Cotgrave, defteri veren ilginç adam Ambrose'a kızın akıbetini sorduğunda Ambrose'un kızı bulanlardan biri olduğunu öğreniyor, kız köklerin ve dikenlerin arasında, defterde anlatılan bembeyaz, Roma işçiliğinin izlerini taşıyan bir heykelle birlikte bulunuyor. Sonrasını anlatmıyor Ambrose, hikâyenin anlatıldığı kısmıyla güzel olduğunu belirtip öyküyü sonlandırıyor.

Beyaz El, sokak ortasında bir ceset bulan iki arkadaşın yaşadığı macerayı anlatan, biraz polisiye ve çokça korku öğesi taşıyan sıkı bir öykü. Kentte geçiyor, büyük bir bölümünde kırsalın dehşetinin kente akın ettiği zamanlarda, karanlık ve izbe sokaklarda yaşanan cinayetlerin kaynağı araştırılıyor. Adım adım ortaya çıkarılan bir gizem, yine okült bir obje, paranormal hadiseler derken yeterince korkmuş bir vaziyette bitiriyoruz öyküyü.

Machen'e eğilelim, metinlerini çevirelim, Doğan'a teşekkür edelim. Okuyalım.

13 Mayıs 2018 Pazar

Arthur Machen - Işıldayan Piramit

Machen'a Lovecraft'in bir öyküsünün epigrafı olarak rastlamıştım. Yedi göbek Galli olan Machen, diğerleri adaya gelmeden çok uzun zaman öncesinden beri orada olan Keltlerin inanışlarını kendi zamanına taşıyan bir yazar. Pagan dehşetler Machen'ın öykülerinde canlanıyor, modern çağların boşlukta sallanan insanlarına geçmişin ölmeye hazır olmadığını anlatıyor. Angllar, Saksonlar, Normanlar gibi pek çok topluluğun göçtüğü o topraklarda Stonehenge'in başlı başına hatırlatıcı bir anıt olarak var olmaya devam etmesi, çift katlı otobüslerin geçtiği yolların altında, derinliklerde kadim varlıkların yaşamayı sürdürdüğünü anımsatır.

Barker'ın Machen'a saygılarını sunduğu bir öyküsü olarak görüyorum Rawhead Rex'i; çağlar öncesinin iblisini durdurmak için Bereket Tanrıçası heykelinin kullanılması gerekiyordu. İnsanın çağlar boyunca inandığı her şey -biz bilmesek de- birbiriyle bağlantılı, seziyorum bunu. Joseph Campbell bu konuda bir şeyler yazmıştır umarım, büyük dörtlemesinin kalan üç kitabını yutarcasına okumam gerek. Neyse, Borges der ki Machen'ın kötülük probleminin temelinde gerçek kötüler vardır. İyiliğin yokluğunun dışında kötü varlıklar tepelerde, ormanlarda ve metruk mekanlarda cirit atar. Borges'e göre kötülerin cismani halleri, "Poe ve Lovecraft kadar taşkın olmayan düzyazısının kesinlik ve ciddiyetiyle çelişir." Ataları gibi toprağa ve büyüye bel bağlayan Machen, nesillerdir sürdürülen zorbalığa dayanarak insanları suçladı. Kelt olduğu konusunda ısrar etti ve Keltlerin uğradığı eziyetler sonucunda günümüzün İngilizleri pagan iblislerin saldırısına uğradı. Çelişki burada doğuyor; kötülük yaptıkları için mi kötülüğe uğruyorlar, iblislerin kötülüğü mü kendini gösteriyor? Gerçek kötülüğün ne olduğu soru işareti olarak kalıyor. Öykülere baktığımızda bilinçli bir kötülük görmeye çalışırsak pek de başarılı olamayacağız, var olma alanlarını koruyan varlıklardan başka bir şey göremeyeceğiz. Bu varlıkların ortaya çıkarılması için uğraşmak bir savunma mekanizmasını harekete geçiriyor ister istemez, bunun saf kötülük olduğunu söylemek mümkün değil.

Kara Mührün Öyküsü'nde rasyonalist bir adamın fikirlerini değiştirmeye çalışan Bayan Lally'nin anlattığı öyküyü dinliyoruz. Sadece dinleyici konumunu doldurup öykünün sonunda ağzı uçak girecek kadar açılan adam, iki kere ikinin beş ettiğine, iki kenarlı üçgenlerin varlığına inanmaz. Kadına meydan okur, şaşırtılmak ister. Kadın da, "Al sana katakulli," der, anlatmaya başlar.

Kocası öldükten sonra kadın Londra'daki kardeşinin yanına gelir ve iş aramaya başlar. Bir gün pes eder, kendini öldürmeyi düşünürken Profesör Gregg'le tanışır. Bu profesör akademik yaşamda yapacağını yapmış, okültizm üzerine çalışmak istemektedir. Arkadaşlarına bu isteğinden bahseder ama kendisiyle dalga geçilir. O da emekliliği yaklaştığı sırada, elindeki mührü ve yıllarca biriktirdiği gazete sayfalarını yüklenir, iş verdiği Lally'yi de yanına alarak kırsala gider. Yolculuk başlayana kadar kadının aklını "çok büyük bir sır" olduğunu söylediği gizli bilgilerin varlığıyla doldurmuştur, evindeki raflar dolusu kitap da aklını bilimle -gizli bilimlerle de- doldurduğunun kanıtıdır. Lally, bilinmeyene doğru yola çıkar bir açıdan. Doğaüstüne inanmaya pek meyilli değildir, dünyada keşfedilecek pek bir şey kalmadığını söyler. Profesör aynı fikirde değildir.

Bilinmeyen hakkında konuşmaları, dünyanın gizemleri, Dünya'nın kendisi kadar eski anıtlar, yazıtlar, bir sürü şeyle doldurulan paragraflar boyunca profesörün adım adım tedirginleştiğini görürüz. İncelemelerini sürdürmekte, elindeki mührü Libya'daki kadim bir halkın yarattığı sembollerle kıyaslamaktadır. Mitlerin kaynakları belli belirsiz sezilir, civardaki şapşal bir oğlanın sayıklamalarından mührün üzerindeki harflerin seslendirilmiş halleri duyulur. Profesör, civardaki bir papazdan dil hakkında bilgi almak ister, Peri Halkı denen bir kavmin konuştuğu eski bir dili keşfetmek üzere olduğunu öğrenir. Sonrasında gerçekleşmesi imkânsız şeyler gerçekleşir, profesörün arkasında bıraktığı mektup sayesinde Lally her şeyi öğrenir, hikâyeyi adama anlatır. Son.

Machen, Kelt söylencelerini aktarırken yarattığı dehşeti doğallaştıramıyor açıkçası. Bu ee kadar doğallaşabilirse gerçi. Doğallaşabilir, Lovecraft ve çağdaşları bunu çok iyi yapıyor. Borges bu açıdan Machen'ı başarılı buluyor, okura yapaylığı sezdirebilecek olağanüstü olayların coşkun bir üslupla desteklenerek gerçeklik yanılsaması yarattığını söylüyor. Aynı fikirde değilim, bunda olayları Lally'nin anlatımından dinlememizin etkisi olabilir. Kendisi kuşkucuydu, ecinnilerle karşılaşana kadar bu kuşkuculuğun sürdüğünü biliyoruz, coşkunun taşınmasını baltalayan bir şey bu. Bilemiyorum, dünyada böyle şeylerin var olduğunu aktarmak için doğal bir akışı tercih ediyorum. İnanmayanları inanmaya zorlamak iyi bir yöntem değil hikâye anlatıcılığında.

Beyaz Tozun Öyküsü, Karanlıkta 33 Yazar'da da mevcut. Basit; kadın ve kardeşi Frank. Frank, ablasının evinde hukuk çalışmaktadır, odasından çıkmamacasına. Bir ara hasta olur, doktora gider ve doktorun verdiği beyaz bir tozu suyla karıştırıp içmeye başlar. Arkadaşlarıyla buluşmaya başlar, sosyal hayatı canlanır ama bir yandan yavaş yavaş değişmektedir, umacıya falan benzemeye başlar. Gerilim ağır ağır yükselir, kadının çağırdığı doktor adama hiçbir şekilde yardım edemeyeceğini söyleyip oradan kaçar. En sonda bir kimyager, ilacın çağlar öncesinden gelen ritik bir toz olduğunu söyler. Meryem'i aşağılamak için yapılan pagan törenlerin çılgın çiftleşmelerinde kullanılmakta, kullanan herkesi delirtmektedir. Bizim eleman formunu da kaybeder, çamur yığınına dönüşür.

Eh. İyi bir öykü olduğu söylenebilir ama odasından çıkmayıp yavaş yavaş deliren bir adamın pek korkutucu bir yanı yok açıkçası, sondaki çözülüş de sadece antik ritüellerden biri hakkında. Eh.

Işıldayan Piramit nam öyküde, kırsalda kaybolan bir kızın başına ne geldiğiyle ilgili bilmeceleri tak tak çözen dedektif ruhlu bir abimiz vardır. Arkadaşının evi, kızın hiçbir iz bırakmadan kaybolduğu yere çok yakındır. Bir de evin hemen önündeki çakıl taşlarının farklı sıralanışla farklı biçimler aldığı keşfedilir. Sonuçta gizem çözülür, toprağın altındaki kadim piramitte yanan kadının gölgesini ve tepelerin altında yaşayan varlıkların gözlerini görürler. Böyle.

Yeats'in Kelt Şafağı'nın bir tık arkasına koyuyorum bunu. Machen kesinlikle çok esinleyici bir yazar, ona diyecek bir şey olmasa da coşkusunu dizginleyememesinden ötürü öyküleri biraz ders kitabı içeriği taşıyor. Oysa Büyük Tanrı Pan'ı ne kabusvari, ne müthiş bir romandır!

Bugün de ukalalık yaptık, şükür. Kaçmaz, müthiş kitaplıktan iyi bir kitap.