Cesare Pavese etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cesare Pavese etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Şubat 2013 Perşembe

Cesare Pavese - Tepelerdeki Şeytan

Pavese'nin gençlik ve ilişkiler yoluyla çattığı bir roman.

Pieretto, Oreste ve anlatıcı, üç yakın arkadaş. Öğrenci bunlar Oreste tıp okuyor, diğerleri hukuk fakültesi için hazırlanıyor. Günler aylaklıkla, arada sırada da çalışmakla geçiyor. Kadınlarla kurulmaya çalışılan ilişkiler, alkol, gençlik, her şey çiçek kokusuyla bir olmuş ve günlerin nasıl gelip geçtiği anlaşılmıyor.

Bir gün tepe tepe gezerlerken bir araba görüyorlar, arabada bir adam var ve ölmüş gibi gözüküyor. Yanına gidiyorlar, görüyorlar ki Poli. Zengin bir arkadaş, ailesinde para gani. Poli öylesi rahat ki anlatıcının dediğine gel: "(...) Ama o akşam keyfim biraz yerindeydi. Poli ile geçen günkü karşılaşmamız vicdanımı rahatsız eden birçok kuruntudan kurtarmıştı beni, dünyada benden daha saçma, ayrıcalıklı kişiler, gece gündüz benden daha fazla eğlenen tembeller var, dedim kendi kendime. Kentte oturan birer taşralı olan annemle babam, bilmeden şunu sokmuşlardı kafama: Ancak yoksulların çılgınlıkları sana göredir, zenginlerinki değil. Yoksul, dilenci anlamına gelmiyor elbet burada." (s. 22) Burası önemli, ileride Poli'yle bu üç arkadaşın yaşadıkları olaylarda bu izleği takip etmek gerekecek.

Bir gece Poli'yle birlikte dansa gidiyorlar, Rosalba da yanlarında. Rosalba'ya Poli'nin kırığı diyebiliriz. Acı çekiyor, Poli'ye aşık çünkü. Poli'yse kayıtsız, sadece yaşayan bir adam. "Korkunç bir güç var bizde, özgürlük. İnsan masum olabilir. Acı çekmeyi de seçebilir." (s. 30) Gerçekten de acı çekiyor Poli, Rosalba tarafından bıçaklanıyor ve Oreste'nin gözetiminde yatıyor bir süre. Sonraları Rosalba'nın intihar ettiğini duyacağız.

Üç arkadaş, Pieretto'nun ailesinin çiftliğinde geçiriyorlar tatillerini. Kentteki aylaklıklarının üzerinden uzunca bir süre geçiyor. Bir gün Poli'yle karşılaşıyorlar, tepedeki evde kalıyor, yanında eşi var. Evlenmiş. Gidip bir süre onlarda kalıyorlar. Eve zengin dostlar geliyor, bunların ortama kattıkları garip vaziyet, falan. Sonra Oreste'yle Poli'nin eşi Gabriella arasında bir yakınlaşma oluyor, meğer severek evlenmemişler. En sonda da Poli'nin verem olduğu ortaya çıkıyor, hastaneye götürülürken bizimkiler de hayatlarına geri dönüyor.

Ya leş gibi anlattım, kitapları okuyup sıcağı sıcağına yazmayınca unutuluyor çoğu ayrıntı ama genç insanların farklı hayatlarla imtihanı diyelim, kadınlarla özellikle. Buna benzer bir şey. Bir de Poli'nin tedavi olmayı reddettiği bir bölüm vardı, şimdi bulamadım. Tezer Özlü'yü andım, o da kanser olduğu zaman ilk adımda tedavi olmayı reddetmişti. O da anımsamış mıdır Poli'yi, ya da zaten aklında mıydı?

13 Şubat 2013 Çarşamba

Cesare Pavese - Güzel Yaz

Tezer Özlü'nün kitaplarını uzun bir gece yolculuğunda okudum. Eskihisar'da bindiğim feribot körfezi geçerken iki sigara içmiştim ve tepemde dolunay vardı, çok iyi hatırlıyorum. Neye karşı olursa olsun, açlığımızı dindiren bir şeyle karşılaştığımızda o anı ve sonrasını unutmayız, bütün ayrıntılar zihne kazınır. O gece de öyle oldu. Titreten kış soğuğunda otobüse dönüp okumaya devam etmeden önce adlarını bilmediğim tepelere baktım, tepelerde tek tük yanan ışıklara bakıp oralarda kimlerin yaşadığını düşündüm ve bilmediğimiz yerlerde bilmediğimiz insanların yaşaması korkuttu beni; o kadar çok insan var ki tanıyacak ve bunun için o kadar az zamanımız var ki.

Her neyse, Yaşamın Ucuna Yolculuk'ta Kafka, Svevo ve Pavese vardı. İzi sürülen Pavese'ydi; alıntılarda Pavese vardı. Üç seneden beri Pavese biriktiriyordum ben de, Özlü'nün de izini sürebilmek için. Yeterince çok kitabım oldu, başladım. Pavese'nin yanında Hayalet Oğuz'a da rastladım, sonra O Pera'daki Hayalet'e, ardından Hayalet için yapılmış belgesele kadar sürdüm izini. Demir Özlü'ye sormak lazım, veya Ahmet Oktay'a. Yazdıklarından çok daha fazlasını anlatabilirler. Denk gelirsek.

Ginia 16 yaşında bir genç kız. Kardeşi Severino'yla birlikte yaşıyor. Severino, geceleri sokak fenerlerini yanık tutmakla görevli bir kardeşimiz. Olayı bu kadar.

Ginia, Rosa adlı arkadaşıyla takılıyor ancak Amelia çıkıyor ortaya. Amelia ressamlara modellik yapan, kafelerde gezinen bir kız. Özgürce yaşıyor, karışanı yok. Ginia da gençliğin keşfetme arzusuyla yanan biri olduğu için Amelia'yla gezmeye başlıyor. Kafelere gidiyorlar, sanatçılarla tanışıyorlar. Bir gün Amelia modellik yapmaya giderken Ginia'yı da götürüyor yanında. Ressam arıza bir dayımız. Olayı seviyor Ginia, o da modellik yapmak istiyor ama çekinceleri var, bilmediği yepyeni bir dünya bu. Çıplaklığın keşfedilmemiş büyüsü çekiyor onu, bütün utanmalara rağmen.

Aynı evde yaşayan iki ressama gittikleri zaman Ginia için değişim de başlamış oluyor; aşık oluyor en başta. Hissettiğinin ne olduğunu bilmediği için çekiniyor önce, alıştıkça aşığına daha çok yaklaşıyor, sürekli o eve gitmeye başlıyor, en sonunda Amelia olmadan. Amelia'yla adamın ilişkisi olabileceğini düşünüyor ama Amelia frijit olmuş, başka bir kadından.

Çocukla beraber oluyor Ginia, istediği özgürlüğe kavuşmuş gibi hissediyor.

"O öğleden sonra Bayan Bice onu görür görmez, 'Siz kızlar nasıl bir yaşam sürdürüyorsunuz? Sanki gebeymiş gibi bir suratın var,' diye bağırınca hoşuna gitti." (s. 109)

Amelia'yla tekrar görüşüyorlar bir süre sonra, yine beraberler ve önlerinde uzun bir gün, koca bir hayat varken sona geliyoruz.

Güzel Yaz'da genç bir kızın hayattan umduğu güzelliklerin peşinde koşuşu var, ister modellik yapmak olsun, ister kafelerde gezinmek. Öyle bir özlemi var ki arkadaşları modellik sırasında kendisini izlerken bile tereddüt anını çok çabuk atlatıyor ve kendini olacaklara bırakıyor.

Kısa, güzel. Devam.

Ek: Hayalet Oğuz