Dean R. Koontz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dean R. Koontz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ağustos 2012 Çarşamba

Dean R. Koontz - Yıldırım

Zannediyorum en başarılı Koontz romanları arasında tepelere oynar. Seri üretim bir Koontz romanı değil. Kurgusuyla, karakterleriyle gayet nefis.

Laura Shane adlı kızımızın doğduğu gece fırtına patlar. Bu fırtınayı akılda tutalım, kilit noktalardan biri. İşte, kız doğacak. Sarhoş bir doktor da o gün nöbetçi, hastaneye gidip doğurtacak. Gidemiyor, çünkü bir adam geliyor ve doktoru bağlıyor. Belli bir zamandan sonra ipleri biraz kesip uzuyor. Bir bok anlamıyor tabii doktor, hastaneye gidemediğiyle kalıyor.

Kız doğdu ve annesini doğumda kaybetti, çok tatlı bir adam olan babasıyla birlikte yaşıyor. Babasının dükkanı var, bir şeyler satıyor. Bir gün bir soyguncu geliyor ve silah çekiyor. Derken doktorun hastaneye gitmesini engelleyen adam yine ortaya çıkıyor ve soyguncuyu öldürüyor. Laura, Stefan'la orada tanışıyor.

Bir zaman yolculuğu hikâyesi. Stefan, Hitler'in zamanından gelen bir bey. Şimdi hatırlayamadığım bir sebeple, ki Wikipedia'dan bakınca hatırladım, ileride yazar olacak olan Laura'ya aşık oluyor. Laura, doğum sırasında o doktora denk gelseymiş sakat doğacakmışmış, sonra soygunda ölecek miymiş neymiş. Stefan, kitaplarını okuduğu Laura'ya aşık oluyor biraz, o yüzden Laura'nın koruyucu melekliğini üstleniyor.

Kitabı iki bölümde inceleyebiliriz. İlk bölümde annesini kaybetmiş, babasını da bir kalp krizi sonucu kaybedecek olan küçük bir kızın büyüme macerası var. Seri üretim bir roman olmamasını biraz buna borçlu; Koontz Laura'nın hayatını ince ve güzel detaylarla işliyor. Yetimhane günleri, orada edindiği ikiz dostlar, koruyucu aileye verilmesi ve sonuçları, çıkan bir yangında ikizlerden birinin ölmesi, falan. Kötü adamlarca takip edilmesi bu esnada. Kötü adamlar Nazi askerleri haliyle, Stefan'ın yaptıklarından şüpheleniyorlar çünkü. Laura büyüyünce evleniyor bir de, çocuğu oluyor falan. Bir kızın acılarla dolu hayatı ve ünlü bir yazar olma yolunda adım adım ilerlemesi. Olay bu. Sanki bir biyografi okuyormuşsunuz gibi. Dan dan dan ilerleyen, hızlı bir tempo yok. Gayet güzel gelişiyor hikâye.

İkinci bölümde şenlik var. Kötü adamlar Laura'yı öldürmek için geliyorlar fakat kocasını öldürüyorlar. Oğluyla ve Stefan'la kalakalıyor kadıncağız. Savunma sporları konusunda uzmanlaşıyor olaydan sonra, atış talimleri falan. Tam terminatör oluyor. Stefan'la birlikte kaçma, kovalamaca, geçmişe gidip Hitler'e boku yedirtmece. Bu tarz. Kendi halinde bir kadının komandoya dönüşmesi çok acayip. Şey gibi geldi; bu From Dusk Till Dawn gibi. Böyle bir anda hoop.

Güzel, sürükleyici bir Koontz romanı. Başarılı. Çöp denilebilecek Koontz romanlarının yanında güneş gibi parlıyor.

Ek: Fırtınanın neden kilit nokta olduğunu söylememişim. Zamanda yolculuk yapan biri, bir sürü yıldırımı da peşinden getiriyor. O sebeple. İvit.

13 Temmuz 2012 Cuma

Dean R. Koontz - Tik~Tak

Koontz'un otomatiğe bağlayıp yazdığı kitaplardan biri sanırım. Tırt, okumayın. Ben üstüme düşeni yaptım, şimdi anlatayım.

Tuong Phan, annesi ve kardeşleriyle beraber savaşın yakıp yıktığı Vietnam'dan kaçan bir arkadaşımız. Fırsatlar ülkesi Amerika'ya geliyorlar, Tuong sekiz yaşında. Aile bir fırın kuruyor, kardeşler o fırında çalışıyor ama Amerikalı gibi hissettiğini vurgulamak için adını Tommy olarak değiştiren Tuong kardeşimiz bu fırında çalışmak istemiyor. Annesine karşı gelip tıp da okumuyor. Gazetecilik okuyor, bir de dedektifli romanlar yazıyor. Annesi bu duruma kıl oluyor, tam gelenek kadını. Memleketinden koparıldığı için adetlerini, örflerine falan sıkı sıkıya bağlı.

Neyse, bir Corvette alıyor Tommy ve evine dönüyor, yolda annesiyle konuşuyor ve yine annesine gider çekiyor. Ha, Corvette'i alırken üstünden bir gölge geçiyor ama ne bulut var, ne bir şey. Üşüyor falan. Eve dönerken radyodan ıhsı tıhsı sesler geliyor, hayalet sesi gibi. Corvette'i alma amacı yine Amerikalı gibi hissetmek ama bu sesler hoş olmuyor tabii. Eve dönüyor, geceleyin kapı çalıyor. Açıyor kapıyı, rüzgar vuuf diye esip yaprakları maprakları hep savuruyor. Sonra Tommy yere bakıyor, bir bebek.

Şimdi bakın. İnsanoğlu çok meraklı ve bu merakı yüzünden küsküyü yediği çoktur. Full Metal Jacket. Savaş alanında yerdeki bebeği eline alan askerin havaya uçması. Lovecraft'ın yazdığı bir öykü vardı, kapatılmaması gereken bir kutuyu kapatan mal çocuk. Mesela. Acayip bir ortamda acayip bir nesne varsa lan Allah aşkına, dokunmayın.

Mal Tommy bebeği alıyor, bebeğin eline batırılmış iğneyi de çekiyor. Bravo, zannedersem tek eksiğin o iğneyi de çekmekti. Sonrası fiks; bebek canlanıyor, yaratığa dönüşüyor, Tommy yeni arabasıyla evden kaçıyor ama meğersem bebek motora gizlenmiş, arabaya taklalar attırıyor. O sırada kaçarken bir kızla tanışıyor Tommy, gün içinde yemek yediği bir restorandaki garson. Kız bunu dinliyor ve anında inanıyor, çünkü kızın arabasının camına yapışıyor yaratık. Giderek büyüyor bir de. Lakin kız çok sakin, böyle bir şey olamaz. Meğersem kız uzaylıların bir deneğiymiş, doğumu uzaylılar sayesinde olmuş, bu yüzden psişik güçleri var biraz falan. Scootie isimli bir köpeği var, o da köpek kılığında bir uzaylı mıymış neymiş. Lan anlatırken bile patladım, saçma sapan bir roman dsfd. Sonunda yine sevişen bir çiftin olmasının yanında bu çift evleniyor bir de. Bir romanın da kötü ve sekssiz bitsin arkadaş ya.

6-7 saatimi heba ettim ama Koontz'un kredisi bende sonsuz, 3 TL'ye falan bulunursa alınabilir.

11 Temmuz 2012 Çarşamba

Dean R. Koontz - Gecenin Ayazında

Öncelikle yardımlarını esirgemeyen Bostancı Oto Sanayi Sitesi insanlarına çok teşekkürler.

Çok uzun zaman oldu Dean R. Koontz okumayalı lan, yıllar oldu. İlk Onlar Yoktu'yu okumuştum, zoto zoto altıma gidiyordum. Nöbet, Kükreyen Mağara, Fanatikler pek güzel romanlardı. Gökdelenin tekinde bir katil tarafından kovalanan çiftin hikâyesi ne heyecanlıydı mesela. Bir de sanıyorum Koontz'undu; şirin bir sahil kasabasında The Good Son tarzı olaylar gerçekleşiyordu, küçük bir çocuk ve en yakın arkadaşı. Hani Macaulay Culkin'in psikopat çocuk olduğu, Elijah Wood'un masum çocuk olup altına sıçtığı film gibi. Deli gerer Koontz, deli gerer ve dönüp arkasına bakmaz bile. O kadar konuştuk, bir Stephen King demedik. King bana göre bir tık üstte olsa da Koontz'un germesi bambaşka bir şey.

Gecenin Ayazında'nın olayı subliminal mesaj. Pentagon'da çalışan bir adamımız bu yolla insanları kontrol edebileceğini keşfediyor ve üniversiteden pampası olan bir iş adamına bu durumu açıyor, o da Pentagon'dan bir generale açıyor. Üçü bir olunca formül rahatlıkla gelişiyor ve denek bir kasaba belirliyorlar, kasabanın suyuna formül dökülüyor, televizyondan da veriyorlar mesajı, veriyorlar mesajı. Sonra kasabaya gelen insanlar var, ilacın etkisinden bir şekilde kurtulan iki kasabalı var derken curcuna.

Bilince çaktırmadan bilinçaltını ele geçirmek, kafası mermere vurularak pekmezi akıtılan çocuk. Kısaca insanların sevişmesiyle ve mutlu olmasıyla biten bir diğer Koontz romanı. Benden geçtiğini düşünmüyorum, dolayısıyla pek beğenmememin sebebi 280 sayfaya tonla insanın boca edilmesi ve gereksiz ayrıntılar. Okunur tabii lan yine, Koontz çünkü.