Kevin J. Anderson etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kevin J. Anderson etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Eylül 2016 Çarşamba

Brian Herbert & Kevin J. Anderson - Dune: Makinelerin Seferi

Cihat'ın başlamasından 20 yıl sonra, eski bir köle-efendi olan İblis Ginjo'nun politik oyunları birçok masum insanın ölümüne sebep oldu. Makineler için casusluk yaptığını düşündüğü politik düşmanlarını, kurulmasına önayak olduğu Cihat Polisi "Cipol" yardımıyla ortadan kaldırdı ve Yüce Patrik ünvanını kullanarak Cihat'ın devam etmesinde Serena Butler'a yardımcı oldu. Serena, oğlunu kaybettikten sonra bütün enerjisini makinelerin ortadan kaldırılması için kullandı ama yetkilerinin, politik gücünün İblis Ginjo tarafından yavaş yavaş ortadan kaldırıldığını göremedi. İblis, cogitor denen kadim beyinlerden birini kendi amaçları için kullandı ve elindeki güç büyüdü. Devlet içinde devlet oldu adeta.

Agamemnon, Dünya'nın atomiklerle bombalanmasıyla birlikte spermlerinden oldu ve tek oğlunun ihanetiyle yıkıldı. Saçma değil mi? Teknolojinin deli geliştiği bir evrende spermlerin kopyalanıp onlarca gezegende saklanmamış olması garip.

Milyonlarca insan öldü, milyonlarca makine yok oldu, savaş devam ediyor. Savaş alanı çok geniş, cephe savaşlarında kazanılan zaferlerin anlamı yok. Makineler çok daha çabuk çoğalabiliyor, insanlarda durum biraz daha sıkıntılı. Anne yetiştirecek de, o ellere yollayacak da... Tleilaxular kayıp uzuvların, organların yerine yenilerini üretebiliyor olsalar da -ki sonradan öğreneceğimiz üzere mevzu öyle değilmiş, pis işler dönüyormuş bu olayda- can kayıpları arttıkça birliğin köleler üzerindeki baskısı artıyor, Zensünnilerin Arrakis'e gitmesine yol açılacak. Başarısızlık, haksız uygulamaları beraberinde getiriyor, günümüzde olduğu gibi.

Ginazlı paralı askerlerin ortaya çıkışından da bahsedeyim, bu arkadaşlar kadim teknikleri modern yöntemlerle geliştirerek bir yakın dövüş sınıfı oluşturuyor. Orijinal seriden bildiğimiz Duncan Idaho, Ginaz kılıçustalarının yetiştirdiği süper bir adam mesela. Bu kitapta Zon Noret ve evladı Jool Noret'le tanışıyoruz, baba katlinin mitini robotla insan arasında görüyoruz. Asıl evlat Jool, Chinox adlı antrenman robotunun zorluğunu en üst seviyede bırakınca babasının robot tarafından öldürülmesine yol açar. Bu robot, eğitimin en önemli adımlarından biridir ve bizzat Zon Noret tarafından tekrar programlanmıştır. Yaratıcısını öldürürken doğasına uyar, hiçbir duygu belirtisi göstermez, gösterecek bir mevzusu yoktur zaten. Evlat Jool, acısıyla çok iyi bir iş becerir ve Ginaz'ın görüp göreceği en büyük savaşçı olur, zorla kabul ettiği öğrencilerine pek faydası dokunmasa da yeteneğiyle herkesin hocası haline gelir. Yenemeyeceği kimse yoktur, yaşam dışında. Dev bir tsunami kendisini yeryüzünden siler, efsaneler arasına karıştırır. Gereksiz bir yan karakter gibi gözükse de bu kılıçustaları meselesinin anlatılmasında kilit rollerden birine sahiptir.

Solucansüvarisi Selim... Arrakis'in has adamı, yamağı Cafer'le birlikte haksızlıklara karşı koyarken köle isyanıyla birlikte Arrakis'e gelen Zensünnilerle bir olup ilk fremenlerin temel taşı olacak. Fremenler de bu kitapla birlikte ortaya çıkmış oluyor böylece. Baharat hasadını bitirmek için yaptıkları saldırılar daha büyük boyutlara ulaşacak, böylece Arrakis'le ilgili büyük planları olan Lonca'nın da başına bela olacaklar. İsmail burada çok önemli. Tio Holtzman adlı mucidimiz, teknolojik ürünlerin yapımında büyük köle gruplarını çalıştırarak robotlara ve simeklere karşı yürütülen savaşa büyük katkı sağlarken kölelerin ayaklanma ihtimallerini, daha doğrusu işin çarpık ahlakını görmezden geliyor. İsmail'in eşi ve çocuklarının ölümüyle birlikte isyan fikri giderek yayılıyor ve bum! Holtzman kalkanı ve lazer silahının etkileşimiyle ortaya çıkan atomik patlamada gezegenin yarısı falan havaya uçuyor, İsmail ve tayfası da yürüttükleri gemiyle birlikte Arrakis'e gidiyor. İyi bir amaç uğruna yapılan kötülük de cezasız kalmıyor.

"Esirlere göre Poritrinli köle sahipleri de makineler de iblisti - yalnızca farklı türlerde." (s. 85)

Erasmus, ilk mentat olan Gilbertus Albans'ı yetiştiriyor, insanları anlamak için büyük bir şans ama özellikle yaratıcılık hakkında hiçbir şey bilmediği ve bilemeyeceği için robotların sonu gelecek, bu en başından belli. Zaman meselesi.

Norma bağımsızlığını kazanıyor, Aurelius Venport'un ölümüyle birlikte yalnız kalıyor ve uzay-bükücülerin üretilmesi konusunda baharatın yardımıyla yeni bir başlangıç yapıyor. Tüm uzayı beyne sıkıştırmak için baharat şart, böylece büyük bir ticaret ağı da ortaya çıkmış oluyor.

Agamemnon cogitorları yok etmeye and içmiş bir halde yeni gezegenler fethediyor, büyük fedakarlıklarla durdurulabiliyor. Tek bir gezegene sıkışmış halde sonunun gelmesini bekleyecek, yapacak fazla bir şeyi kalmadı.

850 sayfa, bir sene önce okudum ve çok az ayrıntı verebildim ama durum budur, Dune muhteşem bir sagadır.

29 Nisan 2016 Cuma

Brian Herbert & Kevin J. Anderson - Dune: Butleryan Cihadı

Frank Herbert'ın Dune kaçlamasını okuyalı altı yıl oldu, pek bir şey hatırlamıyordum terra-kurma hadiseleri dışında. Oğul Herbert'ın kitapları da yıllardır yüzüme bakıyordu, askerde yerim ben bunları diyerek yanıma almıştım. Binlerce sayfayı yedim. Revirciydim, sabahın köründe revire gidip listeye bölüğünüzün adını yazarsınız, sıra size gelince askerleri içeri sokarsınız, doktorun azarlamalarından vakit kalırsa revir defterini doldurursunuz, aynı zamanda sevk kağıdı hazırlarsınız falan, deli işi. Ben hep en sona yazardım, sıra öğleye doğru gelirdi. Sabah sporundan yırtardım, üstüne kuytu bir yer bulup kitap okurdum. Eh, askerlik çakallığı süper öğretir. İşim bittikten sonra öğle içtiması, yemek, karargahta kendimi unutturup yine okurdum. Nöbetlerde omuzda silah, elde fener, devriye veya okutma gelecek mi diye ara ara telaşlı bakışlar, yine okurdum. Böyle böyle seriyi yedim yemesine ama askerliği unutmak isterken Dune'u da unuttuğumu gördüm. Daha fazla unutmadan yazayım gitsin.

Dune çok gezegenli, çok ırklı dev bir saga. Klasik seride gördüğümüz yapay zekanın yasaklanması, tüm bu sistemi bir arada tutan İmparator Şaddam'ın düşüşü gibi olayların 10000 yıl öncesine gidiyoruz, her şeyin başladığı zamanlara. Lonca'nın, Bene Gesserit dalgasının, mentatların temellerini göreceğiz.

Birbirinden farklı hikâyeler var, birbiriyle bağlantılı hikâyeler var, Game of Thrones'un bölümleme sistemiyle yazılmış. Karakterlerin üzerinde tek tek duracağım, öbür türlü anlatmak çok zor.

Terra uygarlığı evrenin ulaşılabilen kısımlarına yayıldı ve durağanlaştı, enerji yitirilmişti. Uzak yıldız sistemlerinin birinden gelen Tlalok, İmparatorluk'un miadını doldurduğunu anlattı. İnsanların çoğu anlamadı, birkaçı dışında. Agamemnon, sevgilisi Juno, Barbarossa, Kserkses ve diğer on altı öncü, Titanlar, büyük bir mücadele başlattı ve İmparatorluk'u devirdi. Tlalok'un ölümünden sonra Agamemnon, çok riskli işlemler sonucu beyinlerini makinelere yerleştirdiler, böylece ölümden olabildiğince uzak duracaklardı. Simekler -Titanlar- böyle ortaya çıktı, elektronik mevzulardan anlayan Barbarossa'nın yarattığı ölüm makinelerini yönetebilen bu arkadaşlar, direniş gruplarına uzunca bir süre kök söktürdüler. Sonrasında Soylular Birliği denen oluşum bu arkadaşların yayılımını zor da olsa durdurmayı başarsa da adamlar pek duracağa benzemiyor, bir de Kserkses sığırının hatasıyla ortaya çıkan Omnius nam lanet bir yapay zeka var. Bu Kserkses kardeşimiz üstüne düşen vazifeyi yapması için yapay zekaya çok fazla erişim izni verdi ve Ebedizihin Omnius, gezegenden gezegene konrolü ele geçirip Titanlar'ı kontrol altına aldı. Savaşın üç boyutu: Titanlar, Omnius ve Soylular Birliği. Orijinal seride yer alan Harkonnen ve Atreides ailelerini en başta  farklı cephelerde görüyoruz, sonrasında aynı saflarda savaşacaklar ve çok üfürükten bir sebep yüzünden iki aile arasına kan davası girecek.

Üç cephe dedik, çatışmaları yazmak lazım. Omnius, psikoloji hakkında hiçbir bilgisi olmayan, insanların öngörülebilir davranışlar sergileyeceğini düşünen bir yapay zeka. Sibernetik harikası Agamemnon, Omnius'un bu zayıflığını kullanmak istese de eline henüz bir fırsat geçmemiş, açık arıyor ve insanlarla savaşmaya devam ediyor, asıl amaç unutulmamış. İnsanlar simeklerden kurtulmak istiyor, daha büyük bir dert olan Omnius'tan da. Sanıyorum Omnius'u yarattıkları için simeklerden daha çok nefret ediyorlar. Bunun altında onların kendilerini yarı-makinelere dönüştürmelerinin de payı var bence. Bilinen formların dışına çıkıldığı zaman ötekilik devreye giriyor, kan davasına dönüşebilmesi çok kolay ki Orange Katolik İncili bu konuda noktayı koymuştur: "İnsan aklına benzer makine yapmayacaksın." Yaratıldığın şekli kopyalamak yok, kendini başka bir forma dönüştürmek yok, orijinal yapını koruyacaksın. Öyle, yoksa savaş çıkar. Simekler de bu ötekiliğe müthiş bir şekilde uyum sağlayıp insanlara hrethgir diyor, insan böcek. Haspam sanki makine doğdu. Özünü unutmayacaksın dostum, yeni form yeni öz getirmez ve olduğun şeyden kurtulamazsın, yapını ne kadar değiştirirsen değiştir. Heidegger esintili bir fikir; teknoloji insanı tektipleştirir, deterministik bir yapı ortaya çıkartır. Makinelerin, kısmen de makineleşmiş insanların dezavantajı buradadır. Omnius'un önceliği de önemli; başarısız bir saldırının hesabını sorarken insanların yok olması uğruna simeklerin kendilerini feda etmesini bekliyor. Bilinçli bir yaratı olmasa da Omnius'u simekler yaratıyor, oysa Omnius için feda edilebilir bir seviyedeler. Oğul, yaşamını sürdürmek uğruna babasını feda ediyor. Kronos'tan intikam alınabilir.

Dune efsanesi tam bu alengirli olayların ortasında başlıyor. Simekler, Soylular Birliği'nin ana gezegeni Salusa Secundus'a saldırıyor, başlarında Agamemnon var. Soylular Birliği'nin sürpriziyse Xavier Harkonnen, pilot -tersero- yüzbaşı. Rütbeyi salladım, rütbe sistemi İspanyolca kökenli. Tersero, primero, bilmem ne. Neyse, Omnius saldırıdan önce onlarca savaş simülasyonu yaptırır ve hepsinde galip gelir ama Agamemnon bilir ki insan her türlü sürprizi yapabilir. Yapar da, Xavier bir katakulliyle düşmanı püskürtür, büyük kayıplar vermek uğruna. Savaş sırasında meclis toplanmıştır, Vali Manion Butler'ın kızı, seri için çok önemli bir karakter olan Serena Butler, gezegenlerdeki kölelik sisteminin kaldırılması için uğraş vermektedir. Kendisi aynı zamanda Xavier Harkonnen'ın yavuklusudur.

Dune'un temel, çok temel kaygısının insanı anlamak olduğunu düşünüyorum, hatta tahakküm kurma noktasında yoğunlaşan bir sorgulama var. İbn Haldun'a göre tahakküm etme tutkusu insanların ruhlarında doğuştan mevcut, böyle bir tutkunun milyonlarca, Dune'da milyarlarca insanın ölümüne yol açması anlaşılabilir. Doğa-insan ilişkisi, öteki nefreti alt kümelerin çoğunu oluşturuyor. Bu yok edici hırsın karşısında bir avuç insan var, Serena Butler da bu insanlardan biri. Soylular Birliği'nin görmezden gelinen sağduyusu, öz eleştirisi gibi ele alınabilir. Vazifesini yerine getirdiğinde ortadan kaldırılması doğal, ruhunu sağaltmadığı sürece insan hazımsızdır.

Erasmus'u da incelemek gerekiyor, Corrin'de varlığını sürdüren önemli bir karakter. Omnius'un insani parçası denebilir Erasmus için. Olabildiğince insani. Makine olsa da insanları anlamak için onları her yönden taklit ediyor.

"Bilinçli biyolojikleri insan yapan şeyin ne olduğunu çok merak ediyordu. Erasmus da zeki ve kendinin farkında olan biriydi, ama aynı zamanda duyguları, insani duyarlılıkları ve harekete geçirici güdüleri de anlamak istiyordu - bunlar, makinelerin taklit etmeyi hiçbir zaman çok iyi beceremediği temel ayrıntılardı." (s. 38)


Yaratıcıya/babaya karşı geliştirilen öfkeden bayağı bir ekmek yenmiştir herhalde. Karamazov Kardeşler tek başına yeterli bir örnek. Yaratıcıyı aşmak için yapılanlar kötü bir taklitten ibaret olunca öfke büyüyor, yaratı olmayınca yok etmek giriyor devreye, bir de bu açıdan yaklaşmak lazım. Daha da ilginç bir nokta olarak Omnius'un sistemli bir katliama girişmemesi söylenebilir. Agamemnon bu böceklerin ortadan tamamen kaldırılmasını istiyor ama Omnius'un böyle bir amacı yok, sadece boyun eğdirmek istiyor. İşin ehli olanlar için dağ gibi malzeme var koca seride.

Arrakis'e gelelim. Zensünniler için Soylular Birliği ve makinelerin birbirinden farkı yok, çöl insanları bunlardan kurtulmak için çekildikleri inzivada güç bela yaşıyorlar. Fremenlerin ortaya çıkmasına daha çok var, dağınık kabilelerden başka bir şey yok koca gezegende. Dune, dev solucanlarıyla birlikte başına gelecekleri bekliyor ama Selim'in hikâyesi bir şeyleri çoktan başlatmıştır belki. Selim, bağlı bulunduğu topluluktan bir haksızlık sonucu atılır ve çöle yollanır. Solucan süren ilk insan Selim olur, şans eseri keşfeder bu dev, kutsal hayvanları nasıl süreceğini.

Tio Holtzman, serinin ilerleyen kitaplarında da sık sık karşımıza çıkacak, özellikle kalkanlarıyla. Kendisi bir bilim adamı, birliğin saldırı ve savunma silahlarını geliştiriyor. Yardımcısı olarak yanına aldığı Norma Cenva'yla artık tanıdık olduğumuz bir iktidar savaşına girecek, genç kızın yapabildikleriyle başa çıkamayıp kıskanç bir herife dönüşecek. Bundan önce Norma'yı incelemek lazım, Soylular Birliği'nin içinde dönen oyunların ortasında yer alıyor. Norma'nın annesi Zufa Cenva, Bene Gesserit'in tayfası daha ortaya çıkmadan yıllar, yıllar evvel oluşan büyücüler tayfasından çok mühim bir kadın. Missionaria Protectiva'nın çok ilkel bir halini kendi için uyguluyor ve Aurelius Venport'u iyi bir dölleyici olarak seçiyor. Anaerkil bir düzende yaşayan Aurelius, Ixli bir bilim adamıdır ve Zufa'yla olmasa da Norma'yla arası çok iyi. Panteist bir tanrı inançları var, evrenin matematikle açıklanabileceğini düşünüyorlar. Zufa'nın Norma'dan beklediği çok şey var ancak Norma'nın deforme vücut yapısı ve psişik mevzulardaki başarısızlığı, Dişibüyücü Zufa'yı hayal kırıklığına uğratıyor. Zufa için Norma başarısız bir deneme, bir yenilgi. Norma bunu her zaman hissetse de Aurelius'un yardımıyla Tio Holtzman'ın yanına gidiyor ve birlikte çalışmaya başlıyorlar. Geliştirecekleri çok şey var, Holtzman kıskançlıktan delirene kadar. İlerleyen bölümlerde Norma'nın matematikteki başarısıyla uzayı bükebileceği fikrine ulaşması, uzaydaki iki nokta arasında sıçrayarak yol alma konseptinin de temelini oluşturuyor. Ortada melanj yok, melanjı kullanacak beyin yapısına sahip pilotlar yok, bu olaylar diğer kitaplarda oraya çıkacak.

Atreides tarafında neler olduğu da ilginç, Vorian Atreides, Agamemnon'un makine gibi yetiştirilen insan oğlu. Ebedizihnin gezegenler arası güncelleştirme gemisinde görevli, yanında dost bir makine var. Bu makineye ihanet etmesi, unutamadığı insanlığı sayesinde gerçekleşiyor. Vücudu büyük oranda makine olsa da beyni makineleşmiyor, geçmişi araştırıp yaratıcılarına öfke duymaya başlıyor. Aşık olması da isyanında oldukça etkili, Serena'ya abayı yakıyor. Bu nasıl oluyor, Serena'nın Omnius tarafından kaçırılmasıyla.

Xavier Harkonnen, Serena'ya bir an önce kavuşmak için Giedi Prime'daki kontrolleri savsaklıyor ve Agamemnon, güvenlik açığını keşfedip gezegeni ele geçiriyor, Serena bu işgali bir şekilde engellemek için yola çıkıyor ve yolda saldırıya uğrayıp Erasmus'un yanına yollanıyor. Xavier'dan olma çocuğu, meraklı Erasmus'un ellerinde doğduktan sonra anne-oğul ilişkisi Erasmus'un dikkatini çekse de bir süre sonra ikisinden de sıkılıyor ve çocuğu köle insan topluluğunun gözleri önünde boşluğa bırakıyor. Butleryan Cihadı'nın temeli bu olay. Köle topluluğunun liderlerinden biri olan İblis Ginjo ve Vorian Atreides'in yardımlarıyla isyan başlıyor ve Serena'yı da aralarına alan iki isyancı, Serena'nın memleketi Salusa Secundus'a kaçıyor. Köle isyanı kanlı bir şekilde bastırılsa da Soylular Birliği'nin çok büyük bir intikam planı var; atomikler. Atomik silahların kullanımı yasak, ortaya çıkardıkları büyük yıkımın enkazını kaldırmak çok uzun bir zaman gerektiriyor, yine de makinelerin ana gezegeni olan Yerküre'ye bomba üzerine bomba yağdırılıyor, Xavier Harkonnen'ın askeri dehasıyla uydurduğu bir katakulli sonucu. Gaia'nın, Doğa Ana'nın katli. İnsanların ilk gezegeni böylece ortadan kaldırıldı. Xavier ve Vorian Serena'ya aşık ama Serena oğlunu kaybettikten sonra gönül işlerine ara verip kendini tamamen makineleri yok etmeye adıyor. Serena kayıp olduğu sıralarda Xavier'ın Serena'nın kardeşiyle evlenmesi de başka bir çıkmaza yol açıyor. Butleryan Cihadı'nın sonunda kazanan yok, savaş yeni başlıyor.

Saganın muhteşemliğini anlatmaya gerek yok, kült zaten. Oğul Herbert babasını yiyemese de kulağı geçmesine ramak kalmış denebilir.