Robert Pinget etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Robert Pinget etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Aralık 2017 Pazar

Robert Pinget - Fantoine ile Agapa Arasında

Beckett'in şen dostu, hiçliğin sıhhi tesisatçısı, Yeni Roman'ın bir şeyi, saçmanın her şeyi Pinget ile tanışmak için ideal olan bu öyküler. Başlangıç noktaları tamamen sezgisel, el yordamıyla belki, belirlenmiş gibidir ve konu sonra gelir. Veya gelmez, konunun ve biçimin pek bir önemi yoktur, ifadenin dile geliş biçimi, bunun arayışı önemlidir. Bu açıdan öykülerin nereye gideceği hiç belli değildir, Venüs'te başlayan öykü gergedanların ruhlarının oynadığı parklarda son bulabilir. Gerçeküstü parçaların beynin işini çok da uzatmadan, tek atışta bitirmesi okur için bir merhamet göstergesi olabilir, olmalıdır. Kanguru Defteri bile daha düz bir anlatıdır, Pinget ağır travmaların nihil yansımalarını listeler gibidir. Oynaktır, dili yokuş aşağı bırakılmış bir tekerlek gibidir. İş saçma benzetmelere gidiyor, kesiyorum. Bir göz atmanız lazım.

Vishnu İntikam Alıyor: Fantoine. Çan kulesi kilise kilise gezer, timsahları saman doludur, inekleri çamdandır, çok normal bir kasabanın yaramaz kardeşi gibidir. Fantoine papazı kendini Tanrı'ya pek adamamıştır. Moda yazarları okur, tiyatrolara gider, Kamboçya üzerine okuduğu bir kitaptan etkilenerek Khmerce öğrenmeye başlar. Ardından kasabanın ormanları Kamboçya'nın olağan ve olağanüstü yaratıklarıyla dolmaya başlar. Papaz bir kutsama sözünü şaşırır, "Hic est enim orpus Yack," der demez dev bir iblis papazın dağıttığı mayasız ekmekten fırlar, papazı yutup kiliseyi yıkar. Vishnu buna gülümser. Bitti.

Hem Orada Hem Burada: Çevirmen Feyza Zaim özel bir teşekkürü hak ediyor sanırım, böylesi oynanan bir dili çevirmek maharet istiyor.

Anlatıcı bir kişinin neredeliğini kurmaya çalışır. "Günlerden bir gün, Manhattan'da, Vaugirard'ın Paris'e bağlandığı sırada Bükreş'te at cambazı olan biri, yağmur altında karım. (...) Burada, aynı anda değişik yerlerde olan, her biri birçok olmuş olan birçok kişidir söz konusu edilen." (s. 9) Eşzamanlılık anlatılıyorsa anlamdan feragat edilebilir, bu da öykünün zarafetini kaçırır, öyleyse ne yapmalı, bilmiyor anlatıcı ve bodoslamadan giriyor. Kişiler kuruluyor ama kendini bekleyen karakterlerden ikisi, bir üçüncüyü buluyor ve üçünün bir karakter olduğu, aynı yatağa girdikleri ve birbirlerini itinayla becerdikleri ne kadar da naif bir biçimde çıkıyor ortaya, birinin kendini üçe bölmesi bir akıl hastalığını gösteriyor olabilir, dini bir anlamı olabilir ya da hiçbiri.

İntihar Etti, Ae, M ya da F: Koordinatlar. Sözlükte çok güzel bir tanım okudum, neden ben ve neden burada sorularının teknik yanıtının ham maddesi.

Analitik geometri dünyasında bir gözlemci, Mahu, 1317 noktasının apsisini izleyerek bir kedinin bir güvercine pusu kurduğu düzleme çıkar. Bulunduğu dal ordinat eksenindedir, bu durum önemsizdir. Omzuna heykeller dokunur, Herkül'ü iter, çözmesi gereken probleme yoğunlaşır. Düzlemdeki çimenliğin biçimi altıgendi, içi rahatladı böylece. Evine dönerken metro kıçını ısırdı ama o hesaplarına devam etti. Yolda bir kitapçının vitrinine baktı, Formula absolutionis ad usum suicidarum nam bir kitap görüp aldı ve formüllerini kitaptaki bilgilere uyguladı. Bir kuruş dahi etmeyecek Latince bilgimle kitabın adını İntihar Etmek İçin Mutlak Formül olarak çeviriyorum. Sonuçta ekmek keseceği olan çakı kendiliğinden açıldı ve Mahu'nun iki gözünün arasına saplandı. Evet.

Hıyarlar: Plajın gözdesi olan bir hıyarın toplumu değiştirmesi olayıdır. Bu hıyara benzemek isteyen diğer hıyarlar, hıyar olmayan ama hıyar olanlar çoğalmış, polis bunlarla baş edememiş, Matmazel Solange bir hıyardan hamile kalmış ve hıyar doğurmuş, kendisi de hıyarlaşmış. O artık çok güzel bir hıyarmış. Herkes hıyarmış ve sahildeki ilk hıyar bunlardan hiç utanmıyormuş. Hıyarların utanıp kendisinin utanmamasından suçlanacağını ve idam edileceğini de ben uyduruyorum, hadi bakalım.

Balkabakları: Pinget'nin sesini duyduğumuz öykü. Hıyarlar gibi vasat bir öykü olduğunu söylüyor ama balkabaklarını engelleyememiş, yapacak pek bir şey yokmuş çünkü dünyayı balkabakları şekillendiriyormuş.

Her şey balkabağı fikrinin sınırlarını çizmeye kalkan Yüce Nötron'un kendisini de aşan bir yaratıya can vermesiyle başlar. Yaratılan yaratanı alt eder, balkabakları her yeri ele geçirir, her yerde var olurlar. Balkabaklarından sonra her şey yuvarlaklığa, değirmiliğe, daireselliğe, küreselliğe bahane oluşturur, insan da düşünceleriyle kabaklaşmıştır, baş ve son fikirlerinin aynı noktadan çıktığını anlamaz.

Fantoine ile Agapa Arasında: "Kellik ehliyeti alma yasağı" pankartının yer aldığı bir handa duran çiftin küçük çocukları acıkmıştır, durulacak başka bir yer yoktur. Kıllanırlar ama yine de otururlar. O pankarttaki şey ne anlama geliyor, bilmiyorlar. O sırada içine işediği reçel kavanozunu yediği için zehirlenen büyükannenin rahat etmesi için susturulurlar, nihayetinde handan çıkarlar ve çocuğun reçel kustuğunu görürler. Anne saçını başını yolar ama bir süre sonra kelleşir. Kehanet desem kehanet değil, lanet desem lanet değil, pankarttaki durum bir açıdan ortaya çıkmış olur. Bu kadarı yeterli sanırım.

Yirmi bir öykü var, benden bu kadar. Pinget'nin dünyası LSD verilmiş bir kuşun uçarken gördüklerini çağrıştırıyor, bir bakmak istersiniz belki.

5 Nisan 2017 Çarşamba

Robert Pinget - Mösyö Songe

Pinget romanın yenilendiği zamanlardan yazıyor. 1951'de bir öykü derlemesi yayımlandıktan sonra istikameti tam belirleyememiş olacak ki Beckett'tan bir omuzluk yardım alıyor ve yirmi yıllık bir süre içinde mösyönün en önde tek başına dikildiği romanını tamamlıyor. Oyunları, romanları, her şeyiyle otuz kitaplık bir emeği var kendisinin, yanlış bilmiyorsam iki kitabı Türkçeye çevrilmiş, o kadar. Silik, başarısız bir yazar olduğu söyleniyor ama görünen pek öyle değil. Okura kalmış gerçi.

Yaşlı bir adamın hayatına dolaylı bakış; her şeyi gören anlatıcı bir adım daha atıp bildiğini de kanıtlıyor. Svevo'nun yaşlı adam ve genç kızlı güzel metni, Özen Yula'nın aynı güzellikteki öyküsünden sonra yıllanmış insanların dünyasına böylesi bir derinlikle girildiğini bilmiyorum, belki de bildiğimi unutuyorum ama ilk üçte kesinlikle mösyö de var. Zaman algısı, sosyalliği, asosyalliği, alışkanlıkları, arkadaşları, unuttukları, hatırladıkları, otuz iki kısım tekmili birden.

Altı bölümden oluşuyor, sabrım yettiğince ilerliyorum.

Emekli: Agapa yakınlarında yazlık bir kasaba, kışın çok sıkıcı ama mösyö için pek bir şey fark ettiğini sanmıyorum. Evinin sınırlarının içinde kontrollü bir hayat. "İnsan onun yaşında, ömrünü en ufak eğilimlerini gözetlemeye, en ufak tepkilerini haklı çıkarmaya ya da yermeye harcamışsa, kendini kapıp koyveremez artık." (s. 9) Titizlikte bir dünya markasından bahsediyoruz; ekmeğin azıcık bayat olmasından denizdeki gemiyi saatlerce dikizlemeye varan bir detaycılık var ve bu detaycılık yaşamın kendisi haline gelmiş durumda, o halde bunlardan başka pek bir şeyle ilgilenmeyeceğiz. İlgileneceğimiz şeyler hizmetçi Sosie'nin attığı adımları sayıp ne işle meşgul olduğunu merak eden bir adam, üç katlı villanın küçük değişikliklerle heyecan yaratan günlük yemek menüsü, içilen kahvenin ve okunan sigaranın sırasının karışması, karışmaması, bunların aslında pek bir şey ifade etmemesi ama bir adamın bütün bir hayatı oluşu. Mösyöyle tanışın, o yaşlı bir adam ve yeğeni dışında pek, hiç ziyaretçisi yok. Faturaları incelemekten, hayat pahalılığından ve yaşamı duyumsayışını incelemekten başkaca bir işi varsa o da hizmetçisine çatmak, hiç verilmeyen farklı cevaplar almaktır. Anlatıcı geçmişi irdelemenin pek bir anlam ifade etmeyeceğini, okurun verilenle yetinmesi gerektiğini söyler. Mösyönün gençliğini bilmek neyi değiştirir? Bilemiyoruz, biz şimdiyle ilgileniyoruz.

Ağustos Ayı: Sonbahardan önce son çıkış. Şairin yazı bütün imgeleriyle birlikte terli, bunaltıcı, yorucu. Hizmetçisinin suçlamasına göre insanları sevmemesine yol açan bir cümle kurma sevdası var mösyönün, yapacak hiçbir şeyinin olmadığı zamanlar, bunaltının en derin yerinde varoluşunun gerçeğine karşı göreceli bir güven duygusu yaşıyor ve her şey olduğu gibi, bildiği gibi duruyor. Defterinde. Denemelerinin köşelerinde bir yerde. Yazıyor mösyö ama ne amaçla, her şey olduğu gibi dursun diye? Her şey akıp gitsin, yenileri gelsin diye? Yeğenine yazdığı mektuplarda unutkanlığından ve sıkıntısından başka bir şey yok, belki biraz özlem. Yazma edimine ömrünü sıkıştırdığını söyleyebiliriz, tabii ömrünün bildiğimiz kısmını. Geçmişini bilmiyoruz dedik. "Yalnızca şu an var." (s. 24) Sahildeki bigudili kör, postacının şakaları yeni bir rüzgarı peşte sürüklüyor ama ne kadar yenilik getirse de bilincin işlemesinden kaçıyorlar; mösyönün unutkanlığı kapıları kendiliğinden kapıyor ve tazeliği çıkılamayacak duvarlar içine kapatıyor. Çürüme. Aynı şey geçmiş için de geçerli. "Geriye kalanları, geçmişten çıkagelseler bile, acılarını yeniden hissedemediklerini, hatıralarım diye adlandıramayacak." (s. 32) Geçmişin şimdiye erememesini duygu taşımayan hatıralarıyla eşleştiriyor ki pek de duygusal bir insan olduğunu söyleyemiyoruz kendisinin. Uç bir yorum oldu belki ama durum bu. Hatıraların arası doldurulamayacak boşluklarla dolmuş, duygular şeffaf bir zeminde eriyip yitmiş, hiçliğe karışma korkusu daha yaşamın sürdüğü zamanda ölümden ödünç alınmış.

Arkadaşlarını davet ettiğinde kiminin kötürüm olduğunu, kiminin ameliyat olduğunu öğrenir ve bir süre bununla mücadele eder, gelebilenler gelir ve heyecan verici yeni yaşamlar olarak beliren oğullar, torunlar, yeğenler curcunasında an elde tutulamaz, anların arasına da korkunç boşluklar girmeye başlamıştır. Gece vakti yakılan odun ateşinden fırlayan kıvılcımların havada yok olması, gökyüzüne bakıldığında boşluğa bakma duygusunun doğması gibi. Çabasına alkış mösyönün. "Hiçbir şey vaat etmeyenlerle yetinildiğinde, bazen bir şeyler elde edilir." (s. 49)

Yazıyla sonsuzluğa ulaşmanın mutlu bir çağda doğması ve mösyönün buna şahit olması güzel, sırf bununla yaşayabilir ve sonu düşünmeyebilir. Unutacağı bir şey tabii, belki gazetesine döndüğü zaman yaşamaya devam edecektir.

Robert Pinget iyi, meselesi güzel, anlatımı güzel.