Spencer Holst etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Spencer Holst etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Kasım 2017 Pazartesi

Spencer Holst - Büyücünün Kızı

Hinlik: İşe Yarar Bir Şey'i izledim. Başlarda turuncuyla alakalı bir bölüm var, izleyen bilir. Senaryoyu Barış Bıçakçı'yla birlikte yazan Pelin Esmer, şurada turuncu mevzusuyla alakalı etkilendiği yazarı söylüyor. Bahsi geçen şahıs kitabı 2009'da yazmış. Şans; filmi izlemeden iki saat önce Holst'u okuyordum. Turuncu nam öyküde şöyle bir şey var. Skomsvold dalgayı Holst'tan çarpmış gibi gözüküyor. Film iyi, adeta bir Holst öyküsü zaten. Patterson havası da var biraz, eh, izlenir.

Holst bildiğimiz gibi. Olabilirin öykülerinin yazarı. Olamazın öyküsü nasıl olur, olur ama olabilir olan böylesi oyunbaz, ters köşeci olamaz. Bilmiyorum, Vonnegut böylesi taca atar mı okurunu, bilmiyorum. Robbins böylesi deli midir, bilmiyorum. Ginsberg bir övmüş, ucu bucağı yok. Ayna-evren, Kafka düzyazı-şiirleri, Poe, Mailer, fanteziler! Cage, aynı şekilde. "Sihirbaz" diyor Holst için. Cage kadar sihirbaz olsun, Holst gerçekten büyülüdür. Bakınız, Poe'dan bir epigraf var. Birkaç temel yasanın çiğnenmesiyle insanoğlunun sefaletinin ortaya çıkması. Cinnette huzur bulunması. Bunlar huzursuzlukla başa çıkma çabası, olabilir, herkesin kendi huzursuzluğu ve kendi sihri olduğuna göre kişiliğimi ikiye bölerek mutlu olabilirim, bir kediyi anneannemin yerine koyarak da mutlu olabilirim. Akli dengesi farklı bir noktadan sağlanan adam pencereye çıkıp, "Mutlu olmak istiyoruz ulan gebeşler! Ben ve diğer kişiliklerim!" diye bağırır, çöplüğünde boktaan düünyaanıın! Holst sadece bu değildir ama beni huzura erdiren noktası budur.

İlk kitap biraz daha hacimsizdi, bu iyi. Öyküye doyuyor insan. Aralardan çekip anlatacağım, hepsine nefesim yetmez.

Parlayan Mavi Ayak İzi: Doğum sertifikasına mavi mürekkeple basılmış dev bir ayak izi. Dover'ın beyaz uçurumlarına yansıtıldığında İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri alarma geçer, savaşın eşiğine gelinir. Bir düzine Hollandalı genç yapmıştır bunu, yakalandıklarında hakime Churchill'in doğum sertifikasını yansıttıklarını söylerler. Dava sürekli ertelenir. İşlenen suç kişinin hayaliyse unutup gitmek adalettir, böyle söylenir.

Uydurma Fransızca: Hah, çıtır çıtır yandı beyinler.

Anlatıcı bile anlatması zor der, kelime seçmede zorlanır. Adamın biri varmış, Fransızcaya benzer biçimde zırvalarmış, filmlerden aldığı replikleri evirir çevirir, yarı biçimsiz bir halde satmaya çalışırmış. Adam Paris'te sanat eğitimi almak için okurken kız arkadaş yapmış, kız bu sakat mevzuyu görünce adamın psikoloğa gitmesini söylemiş. Adam gitmiş, tuvalete girince yerdeki kıyafetleri görmüş. Sekreter doktora tuvalete giren iki farklı kişi olduğunu söylemiş ama tek kişiymiş bunlar. Diğeri İngilizce zırvalayan bir Fransız. Anlatıcı ne yapar, kişileri böler. Yetmez, anlatıyı böler. "Hikâyenin sadece bir sonu olabilir, sadece bir." (s. 38) O da neyse.

Başbakanın Dedesi: Denizayısı, denizaltı teftiş eden bir başbakana oyun oynar. Başbakan dedesini hatırlar, hayvan hakları konusunda acil kararlar alır ve bu kararlara denizayılarını özellikle dahil eder. Neden, çünkü periskoptan görülen denizayısı kafası dedesinin kafasıdır ve dedenin hayvanlar konusunda sıkı nasihatleri olmuştur. Falan filan.

10.000 Yansıma: Fransız İhtilâli. Köylüler asil bir Dük'ün evini basarlar, davetlileri öldürürler ve masada ne varsa elleriyle silip süpürürler. Tepede devasa kristal avize, beş yüz mum. Yavaş yavaş sallanır, ışık oyunları köylüleri hipnotize eder. Uyandıklarında hiçbir şey hatırlamayacaktır, böylece Dük'ün avizeyi yavaş yavaş sallayan kızı intikamını alacaktır. Kendisi de aşağı düşüp öldükten sonra.

Hermiston Seddi: Kayıp Kitaplar Kitabı diye bir kitap okudum, daha yeni. Stuart Kelly bu kitabı incelememiş, ilginç. R. L. Stevenson'ın yarım kalan bir kitabı. Holst kendince tamamlıyor. Oyunlu.

İskoç Viskisinin Hikâyesi: Alabama'da mısır şerbetiyle yapılan bir içki İskoçya'nın kuş uçmaz bir yerinde çok beğenilir. Tarifini bilen adam biraz şapşaldır, kandırılır ve müthiş içki böyle ortaya çıkar. Alternatif tarih öyküsü.

Hayaletler: Çocuklar gelir, evin içini meraklı gözlerle dikizlerler. Sessizliği dinlerken görürler ki tozlar uçuşur, ev terk edilmiştir. "Çocukların hepsi gösterini başlaması için bizim gelişimizi bekliyordu." (s. 95) Oha! Beni çok etkiler böyle öcülü, umacılı işler. Hele bu tür bir anlatı oyunu oynanıyorsa!

Aynanın Hikâyesi diye bir öykü var, sonsuz yansımada kaybolan bir adamla ilgili, anlatamayacağım kadar müthiş bir hikâye. Kediler, kuşlar, sihirbazlar, şairler, yazarlar, garip olaylar ve olağan gariplikler, Holst her şeyin yazarı. Borges'in de adını geçirir bir yerde, bence Borges öykülerini sevmiştir. Bu konuda kaynak aramalıyım. Siz de bu kitabı edinmelisiniz. Dedalus'a, Baran'a sonsuz teşekkür.

14 Mart 2017 Salı

Spencer Holst - Kedilerin Dili

Eylülden beri Baran diyor, Holst okumalısın diyor, oyunu seviyoruz ve okumalıyız diyor. Bir iki öyküsünü anlattığında çok hoşuma gitmişti, bekledim ki çıksın. Çıktı, hemen aldım. Az bile anlatmış, şahane öyküleri var adamın. Cage, Ginsberg gibi adamların yakın arkadaşı Holst, aynı ayarda işler öykülerde ortaya çıkmış. Bol eğip bükmeli, ters köşeli. Daha da önemlisi okuru bir adım öne geçirmeye açık, dediğim dedik değil. Öyküler ilerlerken kendi serüveninizi yaratabilirsiniz, olasılıkların sonu gelmiyor. Vonnegut geliyor aklıma, benzer bir serserilik -diyesim geliyor- var.

Öykülerde masallar ihtimallere açılıyor ve öpülen keş bir kurbağanın prense dönüşmesi modern dünyanın bozup bozup düzenleyemediği yapıları, şeylerin değiştirilen doğasını ele alınırken bozulmaya yol açan çarpıklıklar belli belirsiz iğneleniyor. Holst, yeni bir Propp'a gereksinim duyuruyor; kıstaslar değişti ve masallar da kimlik değiştirdi, neler olduğunu kim sistemleştirebilir?

Önceden Dost basmış, yeni baskı konusunda pek cömert olmadıkları için bayrağı Dedalus devralmış. Yayınevinin çizgisine de paralel aslında, güzel iş.

Tersten başlıyorum, Hayal Gücünün Lezzetleri: 64 Başlangıç nam bölümde Holst'un işçiliğine dair güzel bir bölüm var. Diyor ki bazı öyküler satır satır gelir, arada sigara yakılır, kahve içilir, o başka. Balık tutmaya benzer bir duygu peydahlanınca iş tamam, öykü bitmiştir. Bazen de masaya oturulur, tepede dönüp duran kaotik buluttan cümleler çekilir ama el daktilonun tuşlarına gitmez bir türlü, hiçbir şey yerine oturmaz. O zaman başlangıçtan öteye gitmek zordur, masadan kalkıp iki bira içmek veya ne yapılacaksa onu yapmak gerekir. Eh, bitirilemeyen öyküler kenarda biriktirilir ve yenileri arka arkaya tamamlandıkça kenardakiler biraz daha dibe iner.

Dibe inen 64 adet öykünün başlangıcı var ama bazıları bitmiş gibi gözüküyor, azaltılmış öykü diyebiliriz çoğuna. Öykü boyunca yayılması gereken enerjinin ilk paragrafa boca edildiği izlenimi doğuyor bazılarında, bilemiyorum, tamlık duygusu ölçüp biçtikten, uzunca yazdıktan sonra bile gelmeyebilirken neden bir paragrafta doğmasın?

Hikâyeci Zebra: Kedilerin zebralara düşmanlığı gerçek, zebraların intikamı kurgusal, bir noktada ikisinin birbirine karışması mümkündür. "Hikâyecinin vazifesi budur işte." (s. 16)

Mona Lisa Buda'yla Karşılaşır: Cennette ikisi karşılaşırlarsa birbirlerine gülümserler. Dünyanın iki ucundan iki gülümseyiş, cennette bir.

Dünyanın En Dev Dalgası: Bu oyunu ben de oynuyorum, dev yapıları başka şeylere benzetmece çok eğlenceli. Burada kusursuz bir fırtınanın etkisiyle dev bir diyapazona dönüşen köprü var. Bütün dünya la artık, herkes neredeyse içgüdüsel olarak bu notayla yaşar ve titreşimler yüzünden tsunami tehlikesi baş gösterince ay insanlara işaret yollar, o da diyapazik titreşimlerden nasibini almıştır. Sığınaktaki yüz insan neler olduğunu anladıktan sonra gerisin geri sığınağa dönerek kurtulur. Nuh'un sığınağı. Eru ve müziği. La!

Sumatralı Dev Sıçanın Macerası: Sıçan dünyanın öbür ucunda yolculuk ederken doğasının ötesine geçerek -zekasını da kullanarak- olağanüstü işler yapar ki bu öykü için en ilginç nokta bu değil. Kutuplara giden bir gemide yaşarken buzullara sıkışıp kalan geminin tayfaları tarafından yenir, tayfalardan birinin röportaj yaptığı gazetecilerden birine söylediğine bakarsak tadı Çin yemeğine benzemektedir ki geldiği coğrafyaya bakarsak bu da makul ama hala çok ilginç değil. İlginç olan şu: Gazeteci üzerindeki kıyafeti çıkarır ve kedi olarak belirir. Sherlock'a gidip davayı kapatabileceklerini, farenin öldüğünü söyler.

Bence yeterince ilginç.

Bomba birkaç öyküyü bırakıyorum, Kedilerin Dili'yle bitiriyorum. Bilge bir adam çok bilgeymiş, öyle böyle bilge değilmiş, bimbilgeymiş. Bu bilgeliği iyiymiş de ev işlerinde rezaletmiş, karısının laflarına dayanamayıp evi terk etmiş ve Siyam kedisiyle birlikte yaşamaya başlamış. Bu süreçte insanlardan bıkmış, kedisiyle konuşmaya karar vermiş. Onca deneyden sonra kedilerin çıkardığı seslerin anlamlarını çözmüş, kedisiyle ilk kez konuşabildiğinde hayvan ona çok garip bir hikâye anlatmış. Zamanında kedilerin altın çağı sürerken ayak işleri için robot üretimine başlamışlar ki bu robotlar biziz. Akıl falan vermişler bize, sonra aptallığımıza göz yummuşlar. İçimizden birini kendileriyle konuşabilmek için eğitmişler, bu da bizim adam. Neyse, kedi bizimkine bütün dünyayı ayağa kaldırmasını, herkesin efendi olması gerektiğini, tüm köpeklerin öldürülmesini istediğini falan söylemiş, yoksa çıkaracakları gazlarla insanoğlu delirecek ve yaşayan tek bir insan kalmayana kadar katliamlar yaşanacakmış. Bizim herif kediye inanıp karısını da alarak dağlara kaçıyor, aylar sonra bakıyorlar ki tık yok, her şey devam ediyor. Eve dönüyorlar, kedi açlıktan ölmüş.

Terso: Kediler gerçekten konuşabiliyor, adam deli değil. Siyam deli. Komplo teorileri üretmekte, felaket tellallığı yapmakta üstüne yok. Gibi.

Pek tuttum ben Holst'u, çok başarılı. Kaçmaz.