22 Aralık 2011 Perşembe

Arthur C. Clarke - Rama

Tembellikten yazmadım, devam.

Fakir bir adam olduğumu söylemiş miydim? Fakir bir adamım. Keşke yüksek lisans yapmayaydım da KPSS'ye çalışıp öğretmen olaydım diyorum sık sık. Neden? Çünkü şöyle: Yüksek lisansın olayı Yeni Türk Edebiyatı. Yeni tabii yoruma açık bir kavram. Neye göre yeni? Heh, Burada kıstas Tanzimat Fermanı. Yani arkadaş, ben hâlâ Ziya Gökalp gibi, Mehmet Akif Ersoy gibi adamlarla uğraşıyorum. "E istemiyorsan girmeyeydin yaprağım," dediğinizi duyar gibiyim. Katlanabileceğimi sanmıştım gönül dostlarım, sizi tatlı piçler. Akademisyen olmalıydım, ilim falan yapmalıydım. Olamayacak gibi gözüküyor, kısmet. İşte devlette öğretmen olaydım kitap alacak 1000 TL bir param olurdu. Nereye gelecek şimdi, değil mi? Çok dağıttım. 1000 TL'yle değil de 300 TL'yle fuara gittim geçen ay ve parayı bitirdim. Clarke'tan 2001, 2069, 5423 falan, onları okumuştum. Sıra Rama'daydı. Aldım seriyi. Sarmal'dan çıkan bir iki cildi vardı, bir de ilk kitabın İthaki'den baskısı vardı bende. Yine de aldım, kapaklar değişikti çünkü. Normalde fuardan aldığım kitapların tamamını öbür fuara kadar okuyamam, bitmez. araya başka yerlerden aldığım kitaplar da girer. Dayanamadım, giriştim yine de. Bu sefer olur belki.

Rendezvous with Rama: İlk kitabın başı güzel. Zamanında İtalya'ya meteor düşmüş, o civar boku yemiş, insanlar da uzaya bir istasyon inşa etmişler ki sonraki tehlikeler erkenden bertaraf edilsin. İşte bu istasyon buluyordu galiba. Öküz gibi uzay gemisi geliyor bizim buralara. Mars'ta, Ay'da falan yerleşkeler var, onların da temsilcilerinin bulunduğu bir konsey var, ne yapılacağını bu konsey söylüyor. İşte burada birtakım katakulliler falan. Bu Rama'ya yakın bir yerden bir ekip yola çıkıyor ve Rama'ya giriyor. Yani işte Rama'yla Buluşma zaten, geminin içi falan bir acayip, o anlatılıyor. Biotların en sikkoları ilk kez görülüyor. Al, iki resim. Böyle gemi mi olur lan? Uzaylı yapıyor.


Rama II: Burada işte asıl katakulliler giriyor. 70 yıl sonra Rama II geliyor ve dünya karışıyor. Bir ekip gidiyor gemiye ama ekibin seçilmesinde katakulliler oluyor, gazeteci piç bir karı var, ortalığı inceden karıştırıyor falan. Fena bir ortam yani. İnsanoğlunun uzay gibi nezih bir ortamda bile mal olabileceğini burada görüyoruz. Şey güzeldi ama, mesela 2000'lerin azizi bir adam var, Aziz Michael mıydı neydi. Sonra yeni şairler, yeni ortamlar, yeni siyasi yapılar. Ya bilimkurgu işte, o arka plan süper. Nicole De Jardins var burada önemli, Richard Wakefield var, Michael O'Toole var. Bu üç adam, diğer iki kitapta da yer alacak ama özellikle ilk ikisi. Evleniyorlar falan. Bu arada bu üçü gemide kalıyor bir şekilde, diğerleri gidiyor. Uzayın derinliklerine gidiyorlar.

The Garden Of Rama: Heh, bu kitapta eğlence başlıyor. Önceki kitapta işte entrikalar, bir şeyler. Burada işler ilginçleşiyor. Her iki erkekten de çocuğu oluyor Nicole'ün, hani işte insanoğlunun varlığı devam etsin gemide falan. Bu bir. İkincisi de lan insanoğlu, uzay gemisindesin. Teknolojiyi yemiş bitirmiş bir medeniyetin evindesin yani. Hâlâ kapitalist sistem kurmalar, hâlâ güçsüzleri veya yaklaşımları savaşçıl olmayan diğer türleri ezmeye çalışmalar, bilmem ne. Böyle boku yersin. Mal seni. Bu kadar söyleyeceğim, deli kitap. Gemilerin olayı ne, onu öğreniyoruz ama çok değil.

Rama Revealed: Her şey burada çözülüyor. Zaten son kitap. Yani. Diğer yaşam formlarıyla iç içeyiz. Bütün bunların olayı da en sonda beş on sayfada açıklanıyor. Siktir git arkadaş ya.

Yani güzel seri, okumak lazım. Çünkü bilimkurgu. Üşenmezsem bir iki kitap daha yazarım bugün.