3 Eylül 2015 Perşembe

Stephen King - Bay Mercedes

Ankara güneşi malum, enseyi pişirirken kafayı çorba haline getirir. Sabahın köründe nizamiyenin önünden geçen otobüslere baktırır, unutulan sosyal yaşamın nasıl bir şey olduğunu düşündürür. Tozun toprağın içinde sürünürken sokağın karşısındaki binalarda birilerinin yaşadığını hatırlatır. Bir zamanlar bir adımız vardı, onu düşünürüz. Memleketlerimizle çağrılırız, numarayla ya da.

"Lan Malatyalı!"
"Şş, 1786!"

Neyse, eğitim alanında biri cebinden çıkarıp okumaya başladı bunu. Bir abim askerde portakal kabuğu görüp ağladığını anlatmıştı, memleketini özlemiş. Ben bir arkadaşın cebinde King'i görünce ağlamadım, çok mutlu oldum. Dışarıdan bir esinti geldi. Sonra ödünç aldım kitabı falan, o arkadaşa da Moby Dick'i verdim. Atlaya atlaya okumuş. Olur mu lan öyle şey, gemicilerin attıkları düğümlerin anlatıldığı sayfalarda bile Ahab'ın kişiliği ve trajedisi gizli değil mi?

Mevzunun başında birkaç kişinin üzerinden geçen Mercedes marka güzel bir araba var. İnsanlar iş bulmak için sabahın köründe sıraya girmişler, o sırada dünya aydınlanıyor. Arabanın farları. Sonra birinin suratını eziyor, birinin kolunu bilmem ne yapıyor. Bu Death Proof'u izleyenler oradaki çarpışma sahnesini hatırlasın. Bir de Ballard'ı hatırlayalım; otoerotizm konusunda çığır açmış bir abimiz kendisi. King'i de etkilemiş. Bu Bay Mercedes kafayı kırmış ama arabayı parçalayıp insanların üzerinden geçmenin verdiği hazdan çok daha fazlasını istiyor, bu yüzden arabayı yürüttüğü kadını yavaş yavaş delirtip intihara sürüklüyor. Sıradaki kurbanı yakın zamanda emekli olan bir polis memuru. Olay bu ikisinin arasında dönecek.

E-postalar, sorgulamalar, açıklar derken emekli polisimiz izlerin peşine düşüyor ve oyunu akıllıca oynayarak çocuğu buluyor, bir katliamı engelliyor falan. Kedi-fare oyunu ama roller değişiyor zaman zaman, heyecan hiç bitmiyor. Yine de psikopat çocuğumuzun dolduruşlara gelmesi, eh, hikâyenin zayıf tarafını oluşturuyor. Memur, çocuğun cinayetlerden sorumlu olmadığını söyleyerek yem atıyor, bizim salak da açık veriyor böyle böyle. Kör noktasından vuruluyor sözde. O kadar da zeki değilmiş meğer, King'in karakteri kurma biçimiyle tersini düşünüyor insan. Neyse artık.

Sarar ama, eh işte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder