2 Şubat 2017 Perşembe

Eric Berkowitz - Seks ve Ceza: Arzuyu Yargılamanın Dört Bin Yıllık Tarihi

Hukukun yaşama yetişme konusunda sıkıntıları var, bu durum uygarlık ne kadar ilerlemiş olursa olsun her an, her yerde ortaya çıkabilir. Genellikle facialardan sonra benzeri bir şey tekrar yaşanmasın diye ışık hızıyla oluşturulan kanunlar görünürde problemi çözüyor olsa da kamunun yaralanan vicdanı yaşanan trajediden çok daha büyük, kanunlarla ketlenemeyecek tahribatlara yol açıyor. Ataerkil yapı pembe otobüs gibi ucube önlemler sunarak problemin kaynağını es geçiyor, günlük çözümler zaten aşağılanan insanları daha da aşağılıyor, sirk böylece sürüp gidiyor. Pembe otobüs, biber gazı, suçun karşılığı olmayan cezalar binlerce yıldan beri süren çarpıklığı engelleyebilir mi?

Berkowitz'in giriş bölümündeki yorumlarını Richelieu'ya bağlıyorum: "Vatan hainliği yalnızca tarihle ilgilidir." Cinselliğin taşıdığı suç potansiyelinin değerlendirilmesi ve suçların cezalandırılması da toplumların, iktidarın parçalanmaya karşı koyduğu tepkiye göre belirleniyor. Polanski'nin, Dominique Strauss-Kahn'ın yedikleri herzeler 100 yıl önce gerçekleşseydi cezalandırılmaları söz konusu bile olmazdı. "Bir ya da iki asır geriye veya ileriye gittiğimizde ya da bir ülke sınırını geçtiğimizde, bir toplumun zararsız eğlencesinin bir başkasının en ağır suçu olduğunu görüyoruz. Bu kitap da size bu hikayeyi anlatmayı amaçlıyor." (s. 19) Bu kapsamda eşcinselliğin nispeten görmezden gelinmesi ve dini metinlerden yola çıkılarak cezalandırılması, Batı hukukuyla Eski Yakındoğu'da ortaya çıkan yasa tutanakları doğrultusunda kronolojik bir inceleme yapılmış, örneklendirici onca olay da anlatıya renk katmış. Temelde cezalandırma yöntemleri -Foucault'nun Hapishanenin Doğuşu kitabıyla paralel okumaya açık- ve yöntemleri kullanma gerekçeleri anlatılmış.

Dürtüyü Kanalize Etmek: İlk Seks Yasaları başlıklı ilk bölümde Nin-Dada'nın trajik idamına şahit oluyoruz. Nin-Dada'nın kocası öldürülmüştü ve kadının bu olayın neden gerçekleştiğine dair hiçbir fikri yoktu. Avukatlar, kadının son derece "çaresiz ve güçsüz" olduğunu söyleme gafletinde bulundular. Meclis, kadının cinayeti işleyen üç kişiyi tanıyor olabileceğine kanaat getirdi, ki "tanımak" sözcüğünün Sümercesi "seks yapmak" anlamına da geliyor, böylece kadın öldürüldü. Son derece basit, yanlış bir yargılama. Dönemin henüz oturmamış merkezi yönetim anlayışı, şehirleri oluşturan ailelerin parçalanmamasına yönelik son derece ağır ve adaletsiz yasaların oluşturulmasına yol açtığından zinanın karşılığı ölüm olarak saptandı. Bu ve benzer yasalar sonraları İbranilerin ve Hıristiyanların yasalarına dönüştü, hükümdarların koyduğu kanunlar Tanrı'nın yasaları olarak belirdi ve uzunca bir süre kullanıldı. Kavga eden eşinin düşmanının hayalarını kavrayan kadına verilecek ceza elinin kesilmesiydi, bunun ne kadar semavi olduğu tartışılır. Aziz Augustinus, Platon gibi düşünürlerin seksi şehevi bir isteğe bağlamaları, o sıralar doğayla mücadele içinde olan insanların dişinin rahmine pek de hoşgörüyle yaklaşmamaları işin tuzu biberi oldu, arada binlerce yıl uzansa bile. Adet gören kadın öcü konumuna indirildi, Asurlularda "adet" sözcüğü "yaklaşılamaz" sözcüğüyle eşanlamlıydı. O zamanlardan enseste dayalı tonla hikâye mevcut, yine de pek çok toplumda ensest tabu olarak değerlendirilmiyordu. İlginç bir şekilde adet dönemindeki kadınlarla seks yapmaya dair pek az kanun çıkarıldı, ensestse hapis cezalarına kadar yolu olan bir çarpıklık olarak damgalandı.

Uygarlığın ilk dönemlerine ait pek çok hüküm örneği mevcut, ben dikkat çekenlerini alayım. Asurlularda bekaretin bedelini babalara ödeme sistemi Tevrat'ta da aynen devam etti. Tecavüz cezasından yırtmanın yolu babaya para ödemekti, bu kadar. Evlendiği kadının bakire çıkmadığını söyleyen biri yasal süreç sonunda babaya ağır bir görev yükletebilirdi; kızın kanlı çarşafını şehrin ileri gelenlerine vermek. Kan miktarı yeterli bulunmazsa kız baba evinin önünde taşlanarak öldürülür, eğer tam tersi bir karar verilirse damat dövülür, gelinin babasına tazminat verir ve boşanması yasaklanır. Berkowitz'in de üzerinde özellikle durduğu gibi kadının rızası, mutluluğu hiç önemli değildir. Kanunlar dibine kadar ataerkil anlayışın ürünüdür. Bakirelik, doğacak çocuğun eşe kendisine ait olduğuna dair bir ispat olarak görüldüğünden önemlidir. Binlerce yıldan sonra görüyoruz, ne yazık ki bu anlayış hala sürüyor. Örtünme olayı da bunun bir uzantısı; peçesiz gezen kadınlara inanılmaz cezalar uygulanıyordu, eşini öldüren adam sağlam bir gerekçesi olduğu taktirde ceza bile almıyordu. Sarayda bir erkekle bir kadının yan yana durması yasaktı ve hatta akrabası olmayan bir kadınla seyahat eden erkek, kadının eşine para ödemeli ve kadını cinsel bir amaçla yanına almadığını kanıtlamalıydı. Kantarın topuzu iyice kaçmış yani.

Nehir cezası da cadılık dönemine kadar gelmiş bir uygulama. Suçlanan kadın nehre atılıyor, boğulursa suçu ispatlanmış sayılıyor. Akıl almaz kanunlar, cezalar var, kadınlara edilen zulmün haddi hesabı yok.

Antik Yunan, ikinci bölüm. Bereket Tanrıçası'nın pabucu dama atılmış, her yerde dik penisiyle Hermes heykeli var. Kadının işlevi tamamen fiziksel, kocalar diledikleri gibi gönül eğlendirebilir. Bu durumun önüne geçmek, eşler arasındaki yakınlığı sağlamak için Solon, eşlerin ayda üç kez seks yapmasına dair bir yasa koyuyor.

Çok affedersiniz, oha be birader.

Eşcinsellik, Platon'un başlangıçta insanın üç cins olarak yaratıldığını söylemesiyle mevzuya bir anlamda meşruluk kazandırıyor. Spartalılarda erkek çocuklar 12 yaşına gelince saygın erkeklerin eğitimine teslim ediliyor, eşcinsellik de bu eğitimlerin bir bölümü. Pasif eşcinsellik alay konusu oluyor, Aristofanes'in şiirlerinde kendine yer buluyor. Askerler arasında eşcinsellik geniş bir yayılma alanı buluyor, yasak değil. Günümüzdeki duruma bakın bir de.

Roma, üçüncü bölüm. Dionysos mezhebine yönelik akıl almaz vahşetle başlıyoruz, şehvetin bastırılması oldukça kanlı. Pasif eşcinsellik ölüm cezasına kadar yolu açık bir suç, aktifliğe herhangi bir ceza verilmiyor. Nasıl işse bu. "Roma'nın gücü, kadınları hizada tutmaya ve erkeklerdeki dişiliği engellemeye bağlıydı." (s. 104) Soylu sınıfın gözünde fahişeler, hayvan dövüştürücüleri ve gladyatörlerle birdi. Orduya katılmaları, evlenmeleri ve devlet hizmeti almaları yasak. Şahitlik bile yapamıyorlar zira zerre kadar onurları yok. Buna rağmen toplumu bir arada tutan önemli etkenlerden biri fuhuştu, şehirlerde fuhuş bölgeleri kuruldu ve fahişeler iffetli bir yaşama zorlandı. Çoğu intihar etti. Aile birliğini yıkmalarını engellemek için birbirlerine sadık eşleri ödüllendiren yasalar kondu. Cezalar büyük ölçüde Marcus Porcius Cato tarafından oluşturuldu, Roma'nın kana doymazlığı iç işlerde de sürdü.

Roma'dan Wilde'a kadar geliyor olay, Wilde'ın yargılanmasıyla son buluyor. Üzücü bir örnek aslında Wilde, yanlış zamanda tutkularının peşinde koşan, yargı sürecini pek iyi yönetemeyen bir adam. Kitabın Turing'le son bulmasını isterdim ama o olay yok. Olsun.

Oldukça kapsamlı bir araştırma, cinsellik ve hukuk konusunda iyi bir kaynak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder