30 Mart 2014 Pazar

Curtis Knight - Jimi Hendrix


Bob Marley

İzlemeden önce de ikisi arasında pek çok benzerlik bulurdum. Yokluktan gelip kendilerini yakacak kadar paylaşımcı olmaları, hayata bakışları falan. Utangaçlık, yapmak istediklerini yapmadan yaşayamayacak olmaları, keyif verici maddeler, özgürlük ve uçsuz bucaksız bir mutluluk, elde edebilecekleri kadar. Bukowski de dahil aslında bu türe. İzledim ve emin oldum; aynı kaynağın adamları bunlar. Jimi dayanamadı, Bob çok geç teşhis edilebilen bir kanser yüzünden öldü, Bukowski'yse kaya gibi durdu ve hedefi 80 olsa da 70'i geçmeyi başarabildi. Bu insanların hayatları gerçekten ilham verici olabilir. Kişisel gelişim değil bunlar, kendi mücadelenizi verirken onların yaptıklarını yapamazsınız. Sorunlar karşısında nasıl hissettiklerini ve çözüm için nasıl düşündüklerini görüp kendiniz için koşulları ve nasıl değişebileceklerini düşünürsünüz, ne bileyim. Ya da sadece sevdiğiniz adamların hayatlarını öğrenip mutlu olursunuz. Benim için bu ikincisi geçerli oldu.

17 yaşında olmak insanın başına pek çok sefer gelebiliyor, yine de tam olarak o yaştayken yaşarsınız 17'yi. Gelecek koca bir kaygı olarak bir yerde durur. Sınavlar, bir şeyler. Ama asıl müzik. Müzik evdedir, sokaktadır, okuldadır. Yollar şarkılarla ölçülür. "İki şarkı sonra Kadıköy'deyiz." Böyleydi o zamanlar ama arkadaşlar aynı şeyi düşünmüyorsa olmaz. Arkadaşlar konusunda şanslıydım. Volkan getirdi bana Jimi Hendrix CD'sini. Ertesi gün yıllık fotoğrafı için fotoğrafçıya gitmiştim, minibüste Castles Made Of Sand'i dinledim. Bum! Gitarlar, davullar, sözler! Festival biteli 30 yılı geçmişti ve yeni dinliyordum, inanılacak gibi değildi. Little Wing'i dinleyince inandım. Minibüsten indim, dükkana girdim ve muhtemelen sevdiğim ilk ve son fotoğrafımı orada çektirdim. Jimi Hendrix kendimle ilgili bir şeyi sevmemi sağladı! Müziğin güzelliği belki de kendimle ilgili berrak bir bakış açısı sağladı o an, bilmiyorum, adamı çok sevmem dışında başka bir anı kalmadı aklımda. Jimi Hendrix böyle başladı bende; küçükken ansiklopedide görülen kıvırcık saçlı, komik giyimli adamdan müziğin hüküm sürdüğü topraklarda koca bir krallık şekline.

Hendrix'in çocukluğu biraz bilinen bir hikâye: Küçük hırsızlıklar, okul ve kiliseyle uyumsuzluk, aile özlemi ve tam bir özgürlük ortamı. Babası dindar, sevecen bir insan. Annesi babayla zıt, eğlenceli bir kadın. Anlaşamıyorlar, Jimi küçükken parçalanmışlığın ne olduğunu görüyor. Kilise müziğini çok sevmesi ve kiliseden atılması da önemli olaylar. Kurallara uygun giyinmediği için şutlamışlar bunu. O günden sonra bir daha kiliseye adım atmamış.

Jimi'nin müziğe ilgisi kiliseden de önce, babasının tarak ve kaşık çalmasıyla başlamış. Eskiden köleler malikanelerden kaçarken yanlarına kaşık da alırlarmış, bu kaşıklar büyüklüklerine göre ayrılıp enstrüman olarak kullanılırmış. Babasını izleyen Jimi, kilise deneyiminin ardından güney kökenli blues ustalarına ilgi duymaya başlamış. Howlin' Wolf, B. B. King, Muddy Waters. Ailesine göre plaktan dinlediği şeyleri birkaç dakika sonra çalıp geliştirebiliyormuş. Yolunu da çizmiş aslında bu şekilde, okuldan atılış hikâyesi pek bilinen bir şey. Beyaz bir kızın elini tuttuğu için seksi bir öğretmen tarafından okuldan atılmış. Jimi de, "N'oldu yoksa kıskanıyor musun?" demiş.

Askerlik zamanları 1961'de başlıyor. Paraşütle 25 atlayıştan sonra ayak bileğini kırıyor ve müziğe geri dönüyor, Little Richard'ın orkestrasına katılıyor, birçok ustayla birlikte çalarak kendi kendini yetiştiriyor. Başkalarıyla çalmaktan sıkılıp kendi müziğini yapmaya karar verince de New York'a gidiyor. Yokluk zamanları. Gitarını rehin bırakıyor, sonra da satmak zorunda kalıyor. Jimi için büyük bir üzüntü. Curtis Knight bu noktada Jimi'nin karşısına çıkıyor. İki gitarından birini Jimi'ye veriyor, beraber bir şarkı kaydediyorlar ve kulüplerde çalmaya başlıyorlar. Jimi LSD'yle ve birçok insanla tanışıyor. Sahnede yaptığı şeyler için onu izlemeye gelen tonla insan var.

"Bu her zaman Jimi için güdüleyici olmuştur: Hiçbir zaman benmerkezci olmamıştır. Müzik hakkında veya başka bir konuda bir şeyler sormak isteyenlerle sohbet edecek zamanı mutlaka vardı." (s. 32)

Aynı zamanlarda Jimi'yi şans eseri izleyen Miles Davis, Jimi'nin sahnedeki aşırılıklarının kendisini çok şaşırttığını ve öncesinde daha önce öyle bir şey görmediğini söyledikten sonra ekliyor: "Fakat birçok açıdan Jimi ile birbirimize benziyorduk. Çünkü sağımın, solumun belli olmayışı, beni istenmedik pek çok manşete sokmuştu, bu da gerçekte sadece popülerliğimi artırmıştı. Kamuoyunun aykırı insanları sevdiği defalarca ispatlanmıştır, özellikle yadsınamaz bir yeteneği de varsa. İşte bu nedenle, Jimi ile bir çeşit görünmez bağ kurmuştuk. Jimi o zamanlar bile aykırı biriydi ve kesinlikle yadsınamaz bir yeteneği vardı." (s. 33)

Curtis ve Jimi, 1964-1967 arası birlikte takıldı. Pek çok şarkı, pek çok konser ve bir doğaüstü olay, her şeyi birlikte yaşadılar. Olay gerçekten çok garip. Curtis bir rüya görüyor; Jimi leylak rengi bir sisin içinde, yüzünde mutluluk okunuyor. "Uyandığımda doğruca Jimi'ye gittim, o görüntüden ve onda gördüğüm şeyden söz ettim. Uzun bir süre konuşmadan garip yüzüme baktı. Sonra da şöyle dedi: 'Curtis, sana bir şey söylemek istiyorum. Şu an 1965 ve ben beş yıl içinde öleceğim: Ama buradayken birçok yol katedeceğim ve bir gün sevgi, barış ve özgürlük iletileri tüm dünyada paylaşıldığında, ister istemez öleceğim.'" (s. 35)

Bunun üstüne Curtis, The Ballad Of Jimi'yi yazıyor ve Jimi sözleri okur okumaz şarkıyı hemen kaydetmek istediğini söylüyor. Birlikte kaydediyorlar, Curtis çok mutlu oluyor. Yoğun bir dostluk var aralarında. "O zamanlar gerçekten pek anlamadığım birçok konu üzerine Jimi benimle defalarca konuşmuştu: Başka bir dünyadan bu dünyaya fırlatılışını, acı çekmemizin neden gerektiğini ve ruhani dünyada kesin bir yerimiz olmasına izin verilmeden önce nasıl belirli bir manevi yüceliğe erişmemiz gerektiğini anlatmıştı. Şunu anlamıştım ki, yaşamın birtakım gizli güçleri yazgımıza kılavuzluk ediyordu, çünkü Jimi Hendrix'in sıradan biri olmadığını bana gösteren birçok şey olmuştu." (s. 38)

"Bu dünyaya fırlatılma" olayı Hemingway'de de, Bukowski'de de, pek çok sanatçıda da mevcut. Düşündürücü bir şey, çoğu sanatçı aynı şeyi hissediyorsa gerçekten böyle bir mevzu var mı acaba.


Bu yakınlığa rağmen izin günlerinden birinde Jimi ortadan kayboluyor, kendisinden uzun bir süre haber alınamıyor, Jimi Hendrix Experience ile ortaya çıkana kadar. Avrupa'ya gidip orada müziğini yapmaya çalışıyor, Curtis Knight'ın gitaristi ve menajer Ed Chalpin'e yasal bir sözleşmeyle bağlı olmasına rağmen.

Bundan sonra biraz daha özet geçiyorum. Jimi Mitch Mitchell ve Noel Redding'le çalışmaya başlıyor, yeni bir grup kurana kadar. Şimdi hangisi hatırlamıyorum, biri sadece parasına bakan bir adammış, diğeri de uyumsuzmuş biraz. On numara müzisyenler ama, ona bir şey denemez. Şöyle önemli bir şey buldum bir de: Cins Noel'e Lemmy Ayarı

Monterey konseri de önemli, şu meşhur gitar yakma olayı.


"Gitarımı Monterey Pop Festivali'nde yaktım, çünkü verebileceği her şeyi vermişti. Söylenecek her şey burada işte. Muhteşem bir alev dalgasıyla uğurlandı, adeta o gece benim adıma oluşturduğu ebedi oluş için bir ağıt gibi." (s. 91)

Jimi yeteneğinin farkında olsa da konserler öncesinde çok stresli, anlaşılıp anlaşılamayacağını merak ediyor. Acaba performansı kusursuz olacak mı, seyircilerle olumlu bir atmosfer yaratabilecek mi, bütün düşündüğü bunlar. Olayın maddi boyutu konusunda ilgilenmiyor. Konserlerden aldıklarının hepsi menajere gidiyor ve gerekirse menajerlerden para istiyor Jimi, hesap kitap yok yani. Bunun dışında acımasız eleştirmenler, sülük gibi yaşayan onlarca groupie ve roadie. Jimi hassas, her şeyi içinde yaşayan, müziğiyle dışa vuran biri ama bir noktaya kadar yakıyor kendini, bütün insanlara ışığından verebilmek için.

Avrupa günleri özellikle okumaya değer, Pete Townshend'in bazı bazı kıskançlık kokan yorumları için bile okumaya değer. Yani ne diyeyim ki, adamı bilen bilir. Varsa şekliniz, Jimi'ye bekleriz. Nokta.


Ek: Şunu da eklemeden edemedim: Rush!

Dünyanın en muhteşem gruplarından biri olan Rush hakkında enfes bir belgesel! Azıcık biliyorsanız Rush'ı, ya da progressive alemlerin kahramanlarıyla tanışmak istiyorsanız kaçırmayın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder