Bazı kitapların olayı baştan değişiktir arkadaşlar. A Clockwork Orange'a bakıyoruz, ikide bir "kardeşlerim" diyen bir genç, acayip bir dünya. Ne bileyim, mesela Le Comte de Monte-Cristo'ya bak, birkaç sayfadan sonra sıkıysa okuma. Bu tür kitaplar zaten işte edebiyatın en güzelleri. Falan. Olayları pat diye farklı bir yerinden yakalamaları zaten. Yani çok edebi konuşamayacağım, format izin vermiyor. Bok mesela.
Bu noktada götü taşağı yaya yaya, rahat yazan adamları anımsayalım. Halikarnas Balıkçısı. Dümene ayaklarını dayarmış, öyle yazarmış. Ne kadar güzel. Tabii kafasında karakterleri, olayları kurmuştur. Belki de kurmamıştır, bilemiyorum. Mesela deli zengin içerikli saga düşünelim. Dune'u al mesela. Öylesi dolu bir içeriği oluşturan kafayı düşün, harcadığı zamanı düşün. Muazzam bir emek var ortada. Bir de şey, şimdi böyle durumlarda, diyelim ki sen Dune hayranısın, ben de bu mükemmel saga hakkında geveş geveş konuşarak bir şeyler anlatıyorum, karakterleri falan açıklıyorum. İçinden siktir git demiyorsan zaten sen bir şey okuma artık. Aynı şey bende Lovecraft için geçerli. Diyelim ki bunun gibi sikkoş bir sitede adamın teki yazmış ama ne bir araştırma var, ne bir şey var. Sürekli yok şöyle mükemmel, böyle nefis. E siktiri çekiyorum ben tabii. Bu site de rahatça siktir çekebilmeniz için var, tabii ben duymadığım için zerrece küskümde değil.
Liv Tyler'ın memelerini ararken nereye geldik ya. Evet, bazıları rahat yazar, bazıları sayfalarca not çıkarır. Olay örgüsü, karakterlerin biyografisi derken o çalışma notları kendi olur roman. Perec bu roman öncesi hazırlık dönemi açısından çok ilginç bir yazar. Linke gel:
Allah aşkına, taktiklere gel. Benim diyeceğim bir şey yok bu noktada. Romana geçelim.
Bu leş resmi koymak istemezdim ama bendeki 1993 baskısının fotoğrafı yok internette, onun kapağı mükemmel. Neredeyse tamamlanmış, son parçası yerine oturtulmak üzere olan bir yapboz. Ortaya çıkan resimde merdivenler, daireler, insanlar, eşyalar var. Zaten romanın başında yapbozun felsefesi gibi bir şey var. Gestalt diyor Perec, bütüne bakacaksın arkadaşım diyor. Epigraf da konuyla alakalı: "Bak. Bütün gözlerinle bak."
Tüme varacağız, bunun için yapbozun parçalarından başlıyoruz. Her parçada bir merdiven, bir mahzen, bir oda ve sayısız insan var. Bütünün oluşacağı fikrinin oluşturduğu bakış açısıyla kitabı okumak bir yana, bu küçük parçalardaki ayrıntılar insanı deli eder. Merdivende neler var mesela, en ince ayrıntısına kadar listelemiş Perec. Diğer romanlarında da benzer hassasiyete rastlamak mümkün. Bir oda anlatılıyor diyelim, odadaki eşyalar öyle ince anlatılıyor ki kafayı yersin. Her oda, her eşya, her insan. Dairelerin eski sahipleri, binanın inşaatı ve hatta sokağın düzenlenmesi bile romanda var. Bunların hepsini yapbozun küçük bir parçası olarak düşün. Girintiler ve çıkıntılar da olacak parçalarda tabii. İşte bu noktada da karakterlerin başından geçen grotesk -taşaklı kelime jokerimi kullanayım- olaylar, apartmanın oluşumunda bağlantı parçaları olarak yer alıyor. Yani arkadaşım, olay şu: Öykülerin içinde dünya var. Dünya, yapboz tamamlandığında bir apartman suretinde ortaya çıkıyor. Perec'in yaşamının büyük bir bölümünde Paris'te yaşadığı düşünülürse bu apartman da Paris'tir. Diye düşünüyorum ben. Apartmanın bulunduğu sokağı arayanlar falan var:
Bir gün artık hiçbir şey yapmayan genç adamın hikâyesi, 52. bölüm öyküsü, Un homme qui dort/Uyuyan Adam adlı Perec romanındaki paşayı içeriyor. Samimice.
Kitabı 2011 yazında Kadıköy'deki Kelepir'den aldım, 20 TL. 3 Ocak 2012'de okumaya başladım, 24 Ocak 2012'de bitirdim. Kendime güzel bir doğum günü hediyesi vermiş oldum bitirmekle. Not ala ala okunmasını tavsiye ederim, araya finaller girdiği ve eşeklik edip diğer bir kitabı okumaya başladığım için bazı ayrıntıları unuttum, dönüp tekrar incelemem gerekti. Sağlam bir kafayla, araya bok püsür sokmadan okuyunuz. Yayınevi olayına girmeyeceğim bundan sonra, resimlerde mevcut zaten. Sırada Pısırıklar Çağı var. İyi künner.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder