21 Ağustos 2014 Perşembe

Albert Caraco - Kaos'un Kutsal Kitabı

Düzen'e duyulan tiksinti, ailenin yok edilmesi gerekliliği, sefillerin çocuk yaparak sefaleti içinden çıkılmaz bir hale getirme rezilliği, Tarih'in reddedilmesi, şehirlerin cehenneme benzerliği ve ölüm; mutlak, kaçınılmaz, gerekli son.

Caraco'yu Türkçeye kazandıran Işık Ergüden, Caraco için hiçbir umuda, hiçbir pozitifliğe yer vermediğini söyler ama Caraco uygarlıktan vazgeçeli çok olmuştur, çürümenin sebeplerini açıklarken tarihi, bilimi, her şeyi yıkıp geçer ve umudun başladığı yere götürür okuru: Bildiğimiz dünyanın sonuna. Başa dönmek ister; anaerkil toplum kurallarının hüküm sürdüğü, ataerkil öfkenin bastırılmış olduğu bir dünya. Az nüfus, modernizmin sahte umutlarının kandıramadığı zihinler, her şeye yeniden başlama enerjisi başlı başına bir umuttur. Günümüzün insanının hayal edemeyeceği şeyler bunlar. Aile, toplum, kapitalizm ve onca bok, insanı zincirlere vurmuştur. "Yirminci yüzyılın son peygamberi" bu zincirlerin bir gün kırılacağını, bu olurken Ölüm'ün ayak seslerinin duyulacağını söyler. Büyük bir yok oluşun ardından yeni bir yükseliş. Bu sefer saptırılmamış bir şekilde.

Caraco 1919'da İstanbul'da doğdu, ailesiyle birlikte Avrupa'ya gitti ve II. Dünya Savaşı çıkınca Uruguay'a yerleşti. 1947'de Fransa'ya dönüp 1971'e, intihar edene kadar günde altı saat boyunca yazdı. Ardında 22 ciltlik metin ve aydınlanmanın yerine getirmediği vaatler yüzünden duyduğu derin bir öfke bıraktı. İntihar fikri çok önceden olgunlaşmışsa da ailesini üzmek istemedi; annesinin ölümünün akabinde babasının ölümünü bekledi ve birkaç saat sonra intihar etti. Kokuşmuş bir dünyaya katlanamıyordu, şehirlere katlanamıyordu, sefilliğe katlanamıyordu, dinlere ve topluma katlanamıyordu. Ergüden, "Dünyada en çok sevdiği şeyin, uygarlığın ihanetine uğramış birinin öfkesidir onunki," diyor arka kapakta.

Ölüm olgusuyla başlıyor mevzu, dünya bir cehennem ve ölüm insan için sıradan bir şey, her şeyin anlamı. Cehennemde kendini tanımayı reddeden insan için ölüm doğal bir sonuç olacak. Böyle düşünen insan yüceliğin bir parçası haline gelecek. Ya yok olup gitmek, ya da öldürmek. Üçüncü bir olasılık yok. Ölümle ilgili Oruç Aruoba'nın pek güzel metinleri vardı ama hangi kitaptaydı, hiç hatırlamıyorum. Tabii Caraco ölümü farklı bir şekilde anlamlandırıyor, çözümlüyor.

İçteki cehennem şehirlere de yansıyor, dünyanın koca bir şantiye haline gelmesi an meselesi. Yapılar zevksiz, işlevsiz. İnsanların güdülmesi için değişmez biçimlerde yapılıyor. Gündüz Vassaf'ın Cehenneme Övgü'sünde vardı yapılarla ilgili bir inceleme. Kutularda yaşıyor insanlar, istiflenmiş bir şekilde. Nüfus artışı artık boylamasına yerleşimi zorunlu kılıyor. Yaklaşık 100 yıldır gökdelenler dikiyoruz. Babil Kuleleri yükseliyor her yerde. "Delilik artık elli katlı konutlarımızın altında kuluçkaya yatıyor. Deliliğin kökünü kazıma yönündeki aciliyetimize rağmen, yeni tanrı odur, ona bir tür ibadette bulunsak bile yatıştıramayız onu: Ölümümüzdür o; hiç durmadan her şeyi talep eder." (s. 9) Caraco'ya göre bu dünya, ancak harabelerin ortasında yeniden düşünülecek. Yıkımdan sonra.

Ustalarımız, dinler, iktidar sahipleri en büyük düşmanlar. Yıkılmaları lazım, yeni düzen için feda edilmesi gereken çok şey var. Putları yıkıyoruz olayı. Yeni bir vahye, yeni bir ahlaka ihtiyaç var. İmanın yitik kitle karşısında hiçbir etkisi yok. "Yitik kitle kaosun eseridir, o kaostur ve kaosa geri döner." (s. 19)

Anaerkillik. Meryem'in dönüşü bütünlük içinde olmalı diyor Caraco; bakire, anne ve fahişe olarak. Böylece eksiksiz, tam bir anaerkil düzen kurulabilir, erkeğin öfkesinden uzak. Bilge Adamın Korkusu'nu okurken de benzer fikirlere rastlamıştım. Kvothe Ademlerle konuşurken erkeklerin öfkesinin yıkıcı olduğu, bu yüzden kadınların yönetimindeki düzenin insanın doğasına daha yatkın olacağı söyleniyordu. Caraco için tarih öncesine dönülecekse böyle bir düzen şart. Kibele'ye tapınılan dönemlerde dünyanın daha barışçıl olduğu söyleniyor. Sonra tanrılar bile değişmiş, Zeus ve şürekası başa geçince savaşlar neyler. Bayağı bir eski zamanlar. O zamanlardan beri babalar, iktidardakiler öfkeli tanrıların suretinde ve bu yitik kitleyi ortaya çıkardı. Hep çocuk kaldık, ataerkil aile yapısını ortadan kaldırmak için boşluğa atlayıp kanatları denemenin vakti geldi.

Her şey yenilenecek, hiçbir şey affedilmeyecek ve her şeyin öncesinde mutlak bir yıkım yaşanacak. The Fifth Element'i bir de tersten okuyalım, düşünelim. Şehirler pislik içinde, yüzeyde yaşam bitmiş ve uygarlık giderek göğe doğru yaklaşıyor. Tehdit unsuru uzaylı varlıklar var, bu yüzden bir güvenlik duvarı oluşturulmuş. Belki korku üzerine kurulu, orasını bilemiyoruz. V for Vendetta'da olduğu gibi. Mr. Zorg'un repliğini hatırlarsak büyük bir yıkım olacak, ardından yeni bir düzen kurulacak. Caraco, anarşistleri ve nihilistleri desteklerken sadece yıkımla kalınmayacağını, yeni bir ahlak sisteminin getirileceğini savunuyor. Eh, bu durumda iyi adamlar düzenin koruyucuları haline geliyor, kokuşmuşluğun gardiyanları. Kadın İsa, insanoğlunun yıkımlarını görünce insanlığın kurtarılmaya değmeyeceğini düşünürken yakışıklı abimiz Bruce Willis, aşk uğruna yaşamın sürmesi konusunda beşinci elementi ikna ediyor. Sonra kötüler yeniliyor, iyiler kazanıyor falan. Bildiğimiz son. Caraco'nun dediği: "Biz onarmak istiyoruz ve bu nedenle yok etmeyi düşünüyoruz, uyuma yeniden kavuşmak istiyoruz ve bu nedenle kaosu sevgimizle silahlandırıyoruz, her şeyi yenilemek istiyoruz ve bu nedenle hiçbir şeyi affetmeyeceğiz. Çünkü eğer canlılar böcek olma ve karanlıklarda, uğultu ve pis koku içinde üreyip çoğalma tercihinde bulunursa bile, biz onları engellemek ve İnsan'ı soyunu kurutarak kurtarmak için buradayız." (s. 39)

Kurtarıcılar konusuna da değinip bitireceğim.

"Kurtarıcılar kuşakların dengi geçinirler ve düzen kalır, onlara teslim olmuş gibidir ve onların eserleriyle silahlanmayı amaçlar, Tarih bize her kurtarıcıdan sonra düzenin daha güçlü olduğunu öğretir, bütün kurtarıcıları inanılır ve güvenilir kılmak için hizmet ettikleri umut ve imandan daha güçlü olur." (s. 76)

The Matrix Trilogy'de Neo kaçıncı kurtarıcıydı, altı mıydı neydi. The Architect'le olan diyaloğunu hatırlatmak istiyorum. Bayağı bir şeyler diyorlardı ya, o işte. Çok üşendim şimdi hatırlatmaya dsf. Bir de son zamanların efsane filmlerinden Snowpiercer var, orada metaforik pek çok mevzu var, özellikle kahramanla ilgili. Kahramanlar ne işe yarar, hı? Toplumu nereye sürüklerler? The Matrix Trilogy ile ilgili makalelerin toplandığı bir kitap vardı Kırmızı Hapı Yutmak diye, orada sistemin bu tür kahramanlara, filmlere, herhangi bir başkaldırıya ihtiyacı olduğunu söylüyordu bir akademisyen. Hava sibobu gibi düşünebilirsiniz. Fazla gerilimi alırlar. Sistemin yıkıldığı her türlü film, insanların öfkesini dindirir, bir yanılsama sunar onlara. Her türlü sistem yıkılabilir, öyleyse kırın kıçınızı evinizde oturun, günde 12 saat çalışın ve sistemi yıkma hayaliyle yaşayın. Ben bu V for Vendetta hayranlarına çok gülüyorum ne yalan söyleyeyim. Her sene "rimimbir rimimbir di fift if di nivimbir" diye dolanıyorlar ya fdfs.

Ne diyeyim, kaosu iliklerinizde hissedin ve kırın kıçınızı oturun diyeyim fdfs, çünkü bu kitap da bir hava sibobu. Yitik kuşaktan olmayanlar için.

İnternette PDF formatında bulabilirsiniz, kitap sitelerinde vs. yok. Ben yine sahaf sahaf gezerken bulmuştum. Nadirkitap'ta 50 TL, bir tane kalmış.

O kadar kaos dedik, Caraco müzik yapsa nasıl bir müzik yapardı, nasıl sözler yazardı diye düşününce, aha:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder