16 Aralık 2014 Salı

Nikos Kazancakis - Zorba

Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar'dan bir tane de Zorba yazmalı.

"Aleksi Zorba. Çok uzun boylu bir keşişe benzediğim ve başım yamyassı olduğu için kızdırmak istedikleri zaman 'Fırıncı Küreği' diye de çağırırlar. Ne derlerse desinler. Bir zamanlar kavrulmuş kabak çekirdeği sattığımdan ötürü bana 'Çakaçuka' da derlerdi. Sözde nereye gidersem zarar verip tünediğim için bağ kütüklerine dadanan 'Pas Hastalığı' adını takanlar da oldu bana. Başka takma adlarım da var ama, onları da başka zaman anlatırım." (s. 21)

Kazancakis önsözde Zorba'nın coşkun yaşamına dair pek çok olay var, güzel bir taş bulup görülmesi için davet mektubu göndermesi buna güzel bir örnek. Güzelliklerin birlikte yaşanarak paylaşılabileceğine inanan, bu yüzden de yerinde duramayan ve yaşam nerede tam anlamıyla yaşanabilecekse oraya giden bir gezgin, flaneur, sürgün. Zorba bu.

Anlatıcı, Girit'e gitmek üzere bineceği gemiyi beklerken İlahi Komedya'ya dalmıştır. Günahlar, cehennemler, erdem arayışları arasında başını kaldırdığı zaman belki de asıl aradığı şeyi bulacaktır. Dışarıda fırtına vardır, o fırtınanın içinde camın ardından birinin kendisine baktığını görür.





Meraklı bakışlar adam/insan aramaktadır. Bulur da, "Patron" diyeceği anlatıcıyı gözüne kestirir ve yanaşır. Patrona kendisini almasını söyler. Elinden birçok iş gelmektedir; yemek yapar, madencilikten anlar, kadınlardan anlar, savaştan anlar, kitapların arasına gömülmüş insanları silkeler, gözden kaçan güzellikleri ortaya çıkarıp sunar, canı istediğinde santur çalar. Sadece canı istediğinde. Sırtındaki santuru belki de daha kitabi duygular içindir; kelimelerle anlatamayacağı şeyleri müzikle anlatmaya çalışır. Dans bir de. Çok mutluyken oynar. Başkaları için büyük yıkım anlamına gelen olayların ardından bile oynar, görkemli bir yenilgiyi hak ettiği şekilde karşılayamamaktan korkar.

Anlatıcı, dedesinden kalan maden ocağı için Girit'e gitmektedir. Tatil için, belki kafa dinlemek için. İş ilgilendiği bir şey değil. Düşünce adamı aslında; Buda'nın hayatını inceleyen, Budizm üzerine kafa yoran bir adam. Çok okur, yanında getirdiği sandıkların için kitaplarla doludur. Çok okuduğu için yaşama dair bazı şeylerden geri kalmıştır, kadınlardan mesela. Gizeme okuyarak ulaşmaya çalışır, oysa Buda'nın evden ayrılışı, bir kahraman olarak tek başına çıktığı yolculuk ona bir şekilde yol göstermeliydi, değil mi? Değil, Zorba karşısına çıkana kadar sayfalarda hayatın şifrelerini aramıştır. Zorba'yla birlikte Buda'yı daha farklı düşünmeye başlar, hatta ikisi arasında bağlantılar kurar. Zorba'ya bağlanması bu yüzden. Gemideyken okuduğu kitaptan bir alıntı: "BUDA: Benim ne öküzlerim, ineklerim var; çayırlarım da yok. Hiçbir şeyim yok. Hiçbir şeyden korkmam; sen de istediğin kadar yağ, gökyüzü!" (s. 28) Zorba'da kitaplarda bulamadığını bulur, yaşamın ta kendisi. Arayıştaki iki kahraman birbirini bulur, birbirlerini tamamlarlar. Düalistik bir şey. Zorba'nın dediği gibi, bir işe başlarken tanrı yanda olacaksa şeytan da olmalı. Her şey böyle sürüp gider.

Yolculukta, madenin açılma işlemleri sırasında kaldıkları kasabada birbirlerini iyice tanırlar. Zorba'nın yaptığı yemekler yenirken kitaplara, kadınlara, şaraplara dair konuşulur. Belki şaraplara dair değil ama burada bir metni yeniden yaratıyoruz, olsun o kadar. Neyse, Savaş hakkında söylenenler, söylenemeyenler Zorba'nın yüzünden okunurken bir sıkıntının kucağına düşmeyenler bizden değildir. Zorba da savaşmış, Türklere, Arnavutlara karşı. Boş bir şey olduğunu söylüyor, başka bir şey demiyor. "(...) 'Dünyaya özgürlüğün gelmesi için bu kadar cinayetler ve alçaklıklar mı gerekli yani? Çünkü oturup sana işlediğimiz cinayetlerde yaptığımız alçaklıkları saysam tüylerin ürperir. Fakat sonuç ne oldu? Özgürlük! Tanrı yıldırımını atıp bizi yakacağına özgürlüğü veriyor? Hiçbir şey anlamıyorum!..'" (s. 31)

Maden kazası, kasabadaki kadın-erkek ilişkileri, Zorba'nın bir kadını korumak uğruna bütün köyü karşısına alıp bıçak kavgasına girmesi, bir kadını geri çevirmenin işlenecek en büyük olması, Dul Meryem'in yolunu benimseyip tanrıyı anlama çabası, Zorba'nın ölü evladı, uzun bir yol. Anlatıcı kadınlara yaklaşımını değiştirecek. O da değil, hayatı değişecek. Zorba'ysa yoluna devam edecek. Birbirlerini son kez gördüklerini bilerek ayrılacaklar. Mektuplar, telgraflar, sonra bu dostluğun arasına ölüm girecek. Hani dibine kadar yaşamış bir adam hayattan ne kadar kopabilecekse.

Final sahnesiyle bitiriyorum, yazacaklarımın yarısını bile yazmadım ama her şeyi hatırlamak için bu kadarı yeterli. Ya, finalden önce bir tane şarkı yazdım, onu vereyim.



İşte şimdi bitti:

1 yorum:

  1. Çok garip bir hikayeymiş.Paylaştığın için teşekkürler. :)

    YanıtlaSil