10 Ocak 2015 Cumartesi

Jacques Ranciére - Cahil Hoca / Zihinsel Özgürleşme Üstüne Beş Ders

"Kalipso asla unuta..."

Joseph Jacotot, retorik dersleri verip avukatlık mesleğine hazırlanırken siyasi sebeplerden sürgün edilir, Hollanda kralının yardımıyla Belçika'da Fransızca okutmanlığı yapmaya başlar. Dersleri ilgiyle takip edilir, ne ki Flaman öğrenciler tek kelime Fransızca bilmemektedir, Jacotot'nun Flamanca bilmediği gibi. Jacotot, Telemak'ın ikidilli bir baskısını bulur ve öğrencilerinden metni Fransızca olarak incemelerini ister. Tam bir acizlikle karşılaşacağını düşünürken durum tam tersi olur; öğrenciler iki dili karşılaştırarak Fransızca fiil çekimlerini, imlayı anlarlar ve Jacotot'yu şaşkınlık içinde bırakırlar. Yukarıdaki alıntıyla başlayan kitap, öğrenciler için Fransızcanın kapılarını açmıştır. O güne kadar öğretmenliği bilgi aktarımı sanan, bilgiye ulaşmada yol göstericilik olarak bilen Jacotot için bambaşka bir eğitim sisteminin kapısı aralanmıştır. Yeterli derecede motive olmuş öğrenciler için öğrenmek çok kolaydır, asıl zor olan öğretim tekniklerinin öğrenciyi öğretmene bağlayıcılığını kırmaktır.

Bu deneyimle birlikte Ranciére için bir inceleme alanı açılır; zihinsel özgürleşmenin koşulları ve mevcut eğitim sistemlerinin eleştirisi. Bilginin edinilmesinde hocanın yönlendirmesine ihtiyaç vardır. Mucizevi bir dokunuşla bilinmeyenler ortaya çıkacak, koşullanmış öğrenciler bilgiye gösterilen yolda ulaşacaktır. Özgür zihnin kullanılmaması için güzel bir yol. Bilgiye kendi çabasıyla ulaşan öğrencinin daha sağlıklı bir yol izlediği söylenir, günümüzün eğitim bilimlerinde sistemleştirilmiş bir mevzudur bu. Ezberden, sistematik çalışmadan, yönlendirmeden çok daha iyidir yani. Ranciére örnek olarak konuşmayı öğrenen çocukları gösterir. Çocukların kendi çabalarıyla, bir açıklayıcı olmadan öğrendikleri sözler özgür zihinlerinin başarısıdır. Öğrenmenin doğrulamaya muhtaç olmadığı bir ortam hem bir iktidara bağlılık yaratmaz, hem de öğrenmenin en silinmez, en sağlıklı yoludur. Bir koşullanma süreci eleştirisidir bu; zeka dünyasının hiyerarşisine boyun eğen, anlamanın açıklama olmadan gerçekleşmeyeceğini düşünen bireyler için bir çıkış yoludur. "Aman ne bileyim ben, anlamam ki!" Eşit zihinler anlayışına göre hiçbir birey bir diğerinden üstün değildir. Gerçi çoklu zeka kuramı için eleştiri konusu olabilecek bir mevzu bu ama bir ölçüde herkes kendi çabasıyla bir noktaya kadar kendisini geliştirebilir. Kuantum fiziği bir ölçüye kadar anlaşılabilir yani, tabii burada Jacotot'nun dil eğitimi söz konusu ama kendisi aynı sistemi askeri bir okulda aynı şekilde deneyerek başarılı oluyor, üstlerinin izin verdiği ölçüde. Bahsedilen konuların çeşitliliği de değil aslında, öğretimde birey-iktidar ilişkisi ve zihnin üstün gördüğü bir başka zihne bağlanması.

Jacotot örneğinde öğretmen, öğrencileriyle eş bir zekaya sahip olduğunu gösterir. Öğrencilerin iradesi ve kitabın zekası arasında eşitlikçi bir zihinsel bağ kuran Jacotot da aynı şekilde bu ikisine bağlıydı. "İki ilişki arasındaki farkın bilinip özenle korunmasına, irade başka bir iradeye itaat ederken kendisinden başka bir şeye itaat etmeyen bir zekanın gerçekleştirdiği edime özgürleşme denir." (s. 20) Özgürleştiren veya aptallaştıran bir hoca. Öğrenciler hızla öğrenirken Jacotot Hollandaca bilmiyordu, öğrenmemişti. Eş zekaların niteliği birdi, önemli olan bu. KPSS silah arkadaşlarım okuyorsa buraları, bilirsiniz, Esasicilik, Daimicilik falan. Onlara karşıdır bu mevzu ama İlerlemecilik için de pek hoş konuşmaz. Daha çok Varoluşçuluk tabanlı bir mevzu değil mi bu? Tam bir serbestlik içinde modüler bir eğitim, doğrusal değil. Hoca da öğrencilerle birlikte öğreniyor, Her bir konu için farklı bir öğretici yok, öğrenciler her ders için ayrı bir cehalet uçurumuna düşmüş gibi hissetmeden öğreniyor.

"Sokratesçilik aptallaşırmanın kusursuzlaştırılmış bir biçimidir." (s. 36)

Ranciére için retorik, özgür zihinlerin önündeki en büyük engeldir, bu yüzden Sokrates gibi öğretmek için sormak yerine öğrenmek için sormak, özgür zihinler için bağlayıcı olmayan en iyi yol. Özgür zihin, özgürlüğünün farkına vardıkça benliğini tüm bağlardan kurtaracak ve öğrenmeyi tek kişilik bir faaliyet haline getirecektir. Ranciére bu konuda cogito ergo sum'u tersine çevirir. "İnsan olduğum için düşünüyorum." Düşünmeye bir özne kazandırır, insan öznesini. Özgür olan insan, ne kadar yetersiz olduğunu hissederse hissetsin, zincirleri kırmak için ideal insandır. "Özgürleşmiş birinin asıl kâdir olduğu şey özgürleştirici olmaktır: Bilginin anahtarını vermek değil, bir zekanın kendini başka her zekaya ve her zekayı da kendine eşit gördüğü zaman ne yapabileceğinin bilincini kazandırmaktır." (s. 45) Bunun dışındaki her şey aptallaştırıcıdır. Hoca da öğrenci de aynı şekilde aptallaşır. Üstün zihin, alt olduğunu düşündüğü bir zihne muhtaçsa eğer, bir zaman anlaşılamamaya başlayacaktır. Aptallık bu noktada başlar, zihinlerin eşitsizliğinde. Daha akıllı, daha zeki gibi tanımlamalar bir tuzaktır, zihinleri tutsak etmede bir döngüdür.

Dille, iktidarla ilgili çok mevzu var. Bir de Jacotot'nun buluşundan sonra eğitim sisteminin ve özgürleşmenin başına gelenler var, tahakkümü sarsılmaz olan yerleşik sistemler arasında Jacotot'nun yöntemi tutunamıyor. Ölmüyor da.

Güzel, edinilmeli. Bir de mevzuyla ucundan alakalı olarak şunu öneriyorum, süper film:

Whiplash

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder