2 Şubat 2015 Pazartesi

Stephen King - O

Tam metinle kuş haline getirileni karşılaştıracağım, 22/11/63'ten bir iki şey çorlayacağım, bir de mevzuyu anlatırım biraz, tamam.

Kallavi olanı 1200 sayfa, geçen ay çıktı. Bizim bildiğimiz 400 sayfaydı. Bazı bölümler direkt kesilmiş, bazıları daraltılmış. Yan hikâyeler yok mesela, Derry'nin yakın tarihinde yaşanan bazı facialar var, onlar minikte yoktu. Derry'ye kimlik kazandıran asıl mevzuların eksikliği büyük kayıp aslında, Bir de bazı bölümlerin minikte yer alıp almadığını hatırlayamadım, bakmaya da üşendim şimdi. O'nun Derry'ye gelişi mesela, bir kızılderili ayini yardımıyla ortaya çıkıyordu bu. Bu mevzu minikte olmayabilir, olabilir, bilemiyorum. Tembel bir insanım, anlatayım da. Fark etmez. Kapak resmi de şık olmuş bence. Korktum.

Epigraflar eksik bir kere. Seferis'ten, Neil Young'tan alıntılar yapılmış ve onlarsız eksik bir hikâye çıkıyor ortaya. Sonra Derry'yle ilgili bölümler, okurda fragmanlar halinde ilerlediği duygusunu uyandıran kurguyu genişletiyor. Bu bölümleri kütüphanecimiz, siyah çocuk Mike Hanlon yazıyor. Hanlon'ın günlüğünden bölümler halinde görüyoruz kasabada yaşanan faciaları. Yaşlılarla yapılan sohbetler esnasında öğreniliyor olaylar. Derry'nin, hatta King'in çoğu metninde yer alan kasabaların oluşumunda birçok parça mevcut, yaşlılar da bunlardan biri. King'in yarattığı çok boyutlu mekanlarda binalar, yaşlılar, çocuklar, coğrafya, tarih, hepsi iç içe geçmiş bir durumda. Zamanın sürerliği içinde devinimsiz bir şekilde var olmayı sürdürüyorlar. Adı geçen kişiler arasındaki akrabalığı da buna bağlıyorum biraz; kasabanın duygusunu aktarmada nesiller boyu devam eden bir döngü kuruyor King. O küçük kasaba işte; kimse ayrılmayı başaramayacak, başarabilenler bir süre sonra geri dönecek ve dışarıdan gelenler orayı terk edemeyecek.

Derry'nin felaketleri. Mike'ın babasından öğrendiği Kara Nokta'daki yangın. Beyaz Irk Lejyonu. Derry hakkında bilmediğimiz bir şey, ırk ayrımının dört nala gittiği günlerde beyazların siyahları katletmesi. Will Hanlon asker olduğu zamanlarda kasabalılar tarafından istenmiyor, arkadaşlarıyla birlikte kendilerine ayrılan metruk bir barakayı adam edip orada müzik yapmaya başlıyor. Beyazlar da oraya gelip eğleniyor ve lejyon bir gece yakıyor orayı. Çok sayıda insan ölüyor. Palyaço da orada. İnsanların pek dikkat etmediği bir ayrıntı. Kasaba ruhu bu; kimse dikkat etmeyecek, kimse sormayacak, bilenler susacak. Onca faciaya rağmen haberlerde Derry'nin adı küçük harflerle ya geçecek ya geçmeyecek. Sessizlik perdesinin ardında kalıyor her şey. Mike'ın kasaba tarihi hakkında yaptığı araştırmalarda da bu böyle. Yaratığı alt ettikleri çocukluk dönemlerinden itibaren kaynaklara ve yaşlı insanlara yönelen Mike'ın çıkardığı sonuç, suskunlukların aslında hayaletleri, deliliği ve kabullenişi anlatması. Bir hayaletler şehri Derry. Cinayetler, facialar gündelik yaşama dair sanki.

Başka şey var, gangsterlerin şehri basması. 27 yıllık döngülerden birinde birkaç kişilik gangster tayfası şehre gelir, mermi alıp yola devam etmek isterler. Silah dükkanı sahibi beyefendi bunları tanır, şehirdeki dayılara haber salar ve ertesi gün siparişi hazır edeceğini söyleyerek gangsterleri tuzağa çeker. Ertesi gün herifler -ve bir hanım- iki arabayla civara gelir, çetenin başı bela kokusu alır ve arabayı durdurur. 60 küsur adam ateş açar, katliam gibi bir şey olur. Küçük kasabada sonsuza kadar hatırlanacak bir olay, yaşlılar saatlerce bu olay hakkında konuşabilir. İşin garibi şu ki Mike o gün orada bulunan dayıyla konuşurken dayı, palyaçoyu gördüğünü söyler. Pencerelerden birinden ateş etmektedir, üstelik yere düşmemesinin imkansız olduğu bir şekilde sarkarken. Gölgesi de yoktur.

Patlama var bir de, fabrikanın havaya uçması. Derry'nin bir parçası bu olaylar, herkes başını çevirip yoluna gidebilir çünkü burası Derry. Deliliğin solunabildiği yegane yer.

Coğrafya dedik. Minikte var mıydı hatırlamıyorum, tam metinde Derry sayfalar boyunca anlatılıyor. Çorak Topraklar, Kenduskeag, kasabanın mimarisi falan. Harita falan da eklenebilirmiş aslında kubbeli kitapta olduğu gibi.

Minikte Bill'in kardeşi George vardı hani, gemisini yüzdürürken ölen çocuk. Tam metin, Bill hasta yatarken George'a gemi yaptığı kısımları da içeriyor. Anne piyano çalarken George'un bodruma inmesi, parafin araması, bodrumun karanlığından korkması, Bill'le olan sevgi dolu ve hırçın ilişkisi falan hep var. Mesela O, Bill'e saldırırken kardeş üzerinden yürüyordu, hani ölümüne yol açması falan. Bence minikte o bölüm tam kurulamamıştı, Bill'in kardeşiyle olan ilişkisine direkt şahit olmuyorduk mesela. Bunda tamam o iş.

1985'te Mike'ın herkesi sırayla aradığı bölümler vardı ya, çok geniş. Karakterleri kurdukları hayatların içinde görüyoruz, daha ayrıntılı bir şekilde. Böylece okurun girdiği hipnoz uzuyor, telefonun gelmesiyle birlikte tam bir uyanış gerçekleşiyor. Mike'ın arama kararını aldığını anlattığı bölümler de pek hoş, aslında anlatım teknikleri açısından çok başarılı bir metin bence. Konudan konuya atladım ama şimdi yazmazsam unuturum belki. İki çeviriyi karşılaştırdım da, tam metnin çevirisinde 1958'de ve 1985'te karakterlerin verdikleri mücadelelerin eş zamanlı anlatımında büyük bir fark var. Bu eş zamanlılık, ara başlıklar vasıtasıyla ayrılan bölümler üzerinden sürdürülüyor ve bu ara bölümler 1958-1985 arasında birbirini takip ediyor. Mevzu burada başlıyor; tam metinde bir bölümün sonundaki cümle bitirilmemiş, diğer bölümün başından devam ediyor ama cümlenin öznesi-nesnesi değişiyor, yıl-kişi-olay değiştiği için. Güzel bir teknik bence. Miniğin çevirisinde cümleler tamamlanmış ve bölümler müstakil hale getirilmiş. Çeviri farkı da olmayabilir gerçi, edisyondan kaynaklanmış olabilir. Lafı açılmışken çeviri farkı vereyim bir tane, merak ettim de açtım şimdi. Tam metnin çevirmeni Oya Alpar.

"Yanına sadece çocuk kıyafetleri aldığını, çok geç olana dek fark etmeyecekti." (s. 84)

Miniğin çevirmeni Gönül Suveren.

"Hep çocuklara yakışacak kılıkları almış olduğunu ancak daha sonra farkedecekti." (s. 42)

Bu da orijinali: "It would not occur to him until later that he had taken nothing but kid-clothes." (s. 37)

Höh.

Telefonlar geldikten sonra karakterlerde belli bir yüzleşme korkusu açığa çıkıyor, Stan'in atlatamadığı bir korku. Ben için çocukken öğrenilen bir ders: Sahip olduklarının bedelini ödemen gerekir. Bu bedel Derry'de. Bev için ev, karanlıkta saklanan şeyle en sonunda yüzleşilen yer. Derry, çocuklarını çağırıyor. Mike, herkesin geri dönmeyi kabul etmeyeceğini düşünüyor ama verilen söz hatırlandığında herkes işini bırakıp apar topar dönüyor. Stan hariç. Bill, Mike'la konuştuktan sonra yirmi yedi yıl önce verilen sözü, Stan'in kırık şişeyle bileğini keser gibi yapıp gülmesini hatırlıyor. Belki o zaman değil ama yirmi yedi yıl sonra mantık abidesi Stan, gerçekten de bileklerini kesip intihar edecek. Belki de en gölgede kalmış adamımız Stan, grubun en dışındaki çocuk. İntiharını çocukluğunda bulabiliyoruz. O'yla ilk yüzleşmesinde ve sonraki karşılaşmalarda tek bir şeyi düşünecek,  olanların mantıklı olmadığını. Ölüm korkunç değil, ussallaştırılamayan "pislikler" korkunç. Stan bu yüzden öldürüyor kendini, algılayamadığı bir dünyaya tekrar girmemek için.

Magazinsel bir mevzuyla kapatacağım. Ellerini kesip el ele tutuşuyorlardı ya bir daha bu olaylar tekrarlanırsa geri dönmek için, öncesi var. Hani Bill yaratığı öldürdüğünü düşünüyor da peşinden gitmiyorlar ya, sonrasında kanalizasyondan çıkmadan önce Bev'in sırayla herkesle ilişkiye girdiğini biliyor muydunuz? Aralarındaki bağı kuvvetlendirmek için. Vay başımıza gelen!

Kara Kule'de O ve kaplumbağayla ilgili şeyler var, Dreamcatcher'da da vardı, şu duvarda yazan yazı. Ben 22/11/63'ü diyeceğim. Oradaki adamımız 1958'de, çocuklar yaratığı yaraladıktan az sonra Derry'ye gelir. Kasabadan daha ilk anda hoşlanmaz, çok kötü bir şeylerin döndüğünü anlar ve yerlilerden birkaçıyla konuşur, fikirleri kuvvetlenir. Sonra Bev ve Richie'yle karşılaşır. O çocukları tanıyoruz, kısa bir süre önce uzaydan gelen ve çağlar boyunca gizlenmiş bir kötülüğü fena yaraladılar. Tabii oradaki adamımız tanımıyor, biz de bu ikisinin bir yabancıyla konuşmaları sırasında, dışarıdan bir gözle neler hissettiklerini izliyoruz. Palyaço lafı geçince yerlerinden sıçrıyorlar mesela. Çok güzel.

Mevzuyu anlatmadım aslında, kalsın böyle. Tam metni okuyun tam metni. Olay bunda.

Günler sonra gelen not: Bu Henry Bowers ve şürekasına tünellerde ne olduğu minikte vardı diye hatırlıyorum, tam metinde yok. Bowers'ın cinayetleri üstlenmesi var, kanalizasyonda iki arkadaşını nasıl kaybettiği yok galiba.

Bir de minik ayrıntı. Bill veya Ben, ikisinden biri kasabaya döndüğünde taksiye biniyor. Taksiciyle sohbet ederken radyoda çok tehlikeli bir akıl hastasının hastaneden kaçtığı söyleniyor. O günün gecesinde Mike, Henry'yle karşılaştığında iki gündür haberleri dinlemediğini düşünüyor. Aslında dinliyorlar, bir şekilde duyuyorlar ama Derry bilginin aktarımını veya medyayı bir şekilde engelliyor yine.

Bunlar da Anathema'nın yıllar sonra Türkiye'ye gelmesi şerefine. Duncan Patterson'ı tekrar görmek isterdi bu gözler ama kısmet.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder