İdefix reklamı aldık, yapacak bir şey yok.
Meyhanede yalnız başına oturan bir adam, yanına oturan bir fahişeyle konuşmaya başlar. İç diyalog; adam dilsizdir ve kadının -erkeğin ya da, cinsiyetler konusunda oldukça özgürlükçü bir yazar Bener- söyleyeceklerini kendi yaratır, bir kısmını gerçekten duyar ama kadının söylediklerini duyamayız. Kadının tahrik edici davranışları dışında bir eylemi yoktur. Adam mimikleriyle konuşur, kollarını kullanır falan. Sonra kollarını gerçekten kullanır, kadını hastanelik eder ve komiserin tabiriyle "tımarhaneye" gönderilir. Kadını neden dövdü, çünkü kadınla birlikteyken çoğul olduklarını düşündü ve paranoyaklığı ortaya çıktığı an kadının ajan olduğunu sandı. Ajanlığın tekilleşmeyle ilgisi olduğu malum, iç diyaloğun gizemli Aysel'ini, Savaş'ını ve Sine'sini ve afazik Medeni Bey'in onca sayıklamasının altındakini görmek için biraz daha zaman var. Mevzuyu anlamalıyız. "(...) İnsanlar da öyle buruşur ve küçülürler. Dünyalar, güneşler, atomlar ve genler, hepsi buruşur, küçülür ve bir kara lekeye dönüşür. Tekil o'dur işte." (s. 8) Ölümün ötesine dek uzanan minimal bir varlıktır tekil, bir tek var olduğu sezilebilir. İletişimden muaf olmak ister, gırtlağının alındığını söyleyen Medeni Bey için iyi bir şeydir bu. İyi midir? Çok yetenekli bir obua sanatçısı olan Medeni Bey için nefesini kaybetmesinin ardındaki sebepler derindir aslında, işin o noktasında hastaneye geçiyoruz, beyefendi kadını öldüresiye dövdükten sonra.
İsmail, Çiğdem ve Ergin, üniversiteden sınıf arkadaşı olmalarının yanında aynı hastanede çalışıyorlar. Ön planda Çiğdem var. Modern denebilecek bir ailesi var, ilişkilerini özgürce yaşayabiliyor ama ilişkilerini anlamlandırma çabası çoğu zaman ortada bırakıyor onu, her şeyi kolaylıkla çözümleyemiyor ve yaşamının birikimleri zorlayıcı oluyor. İsmail'le sevişmesi, Ergin'e bağlılığı ve üçünün de hocası olan karakterle otorite-iktidar olgusu üzerine düşünceleri, nihayet Medeni Bey'in -İsmail'in taktığı adla Zeytindağı'ndaki İsa'nın- fikirleri arasında bocalarken kimliğini sürekli düşünecek, kendini biçimlendirmeye çalışacak. Üniversitedeyken siyasi olaylara karışmaları, Ergin'in gördüğü işkenceler yüzünden cinsel hayatının sekteye uğraması ve İsmail'in ajan olduğu düşüncesi işleri iyice çıkmaza sürükleyecek. Hocanın zamparalığı açık açık ortada olmasına, Ergin'le birbirlerine duydukları sevgiden kuşku duymamasına rağmen hocanın evine gidecek, son adımı atmayıp kendini geri çekecek mesela. Neden? Kendini denemek mi, merak mı, nedir? Hocanın aşırı feminist karısının hakaretlerini duymak, ilişki teklifini reddetmek, sanırım sınır tayin etmekle ilgili bir şey, baba mevzusu gibi geliyor bana. Freud'un adı romanda sıkça geçer, Çiğdem hocayla sevişse babasının tepkisinden çekinir. Sınırlarımızı kendimiz koyarız, deneyimler neyi yapıp yapamayacağımızı belirler. Kendini tanımanın aşamasıdır bu, ağır bedeller öderiz karşılığında. Çiğdem'in bedeli hissizleşmek belki, Ergin'i aldatmakla sevgiyi aynı kefeye koymak zor.
Medeni Bey'den girip diğer karakterlerden çıkıyoruz, bu esnada beyefendinin geçmişi sorgulanıyor elbette. Kimdir, hastanede tutulmalı mıdır, hayatıyla ilgili verdiği bilgiler doğru mudur, bunun sorgulanması esnasında yapboz yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Karıncalara karşı verilen bir mücadele, Medeni Bey'in tekilleşmeyle birlikte başlattığı savaş, şiddetini doktorların araştırmalarıyla yavaş yavaş kaybedecek ve obua sanatçısı adamın, Aysel'in ve diğerlerinin gizemi çözülecek. Alınan gırtlak, obua, Medeni ve diğer şeyler yapılarını kaybedecek ve adamımız bir sabah hastaneden kaçacak. Çiğdem sonsuz kurtuluşa güneşin ışıklarının meleğe benzettiği Ergin'le erişecek, onlar erişecek muradına, bize tekilleşme kalacak. Yalnızlık değil, ölüm değil, içe doğru bir büyüme. Sessizlik. Daha doğrusu yaratılışı içeren tek bir notaya, tek bir noktaya dönüşüm.
Erhan Bener iyi. Bat for Lashes da iyi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder