25 Nisan 2016 Pazartesi

Dave Eggers - Kral İçin Hologram

Kral Alan Clay olabilir, Amerikan Rüyası hologram olabilir, rüya için ABD'nin el attığı memleketlerde girişimlerde bulunulabilir ki hologramın adresi İngiltere'den yetkili bir abidir, Suudi Arabistan'da belirip teknolojisini, medeniyetini pazarlayacaktır. Pazarlayamaz, Çinliler çok daha ucuza benzer bir teknolojiyi geliştirmişlerdir, Alan'ın hayali hayal olarak kalır, çölün ortasında. Her şey bittiği zaman memleketine dönmek istemez bile, orada kalmanın yolunu arar. Kralın düşüşü oldukça ihtişamsız, satılık parlak rüyaların arkasındaki gerçek.

Alan Clay'in mütevazı serüvenlerinin gerisinde başarısız bir evlilik, başarısız iş girişimleri ve okul taksidinin ödenmesini bekleyen kızı var. Babayı unutmamak lazım; Çinlilerin oyunun kurallarını bozmasıyla birlikte ABD'nin ekonomik açıdan sendelemeye başlamasının sembolü haline gelen yaşlı dostumuz, oğlunun hayallerindeki girişimlerin çuvallayacağını daha en başından bilir. Rüyadan erken uyanan bir adam bu, onca savaş gördükten sonra işlerin nasıl yürüdüğünü iyi çözüyor ve baby boomer Alan'ı uyandırmak için dobra dobra konuşuyor, yine de denemek istiyor Alan ve tepetaklak yuvarlanıyor. Büyük şirketlerden çarkı zar zor döndüren daha küçüklerine... Zamanında bisiklet sektöründe çalışan Alan, ucuz üretim için fabrikayı başka ülkeye taşıyor ama babasının dediği gibi, alanda artık başka oyuncular da var. Alan'ın şirketinin sattığı patenti kullanarak daha ucuza üretim yapıyorlar ve zamanının dev şirketleri tökezlemeye başlıyor. Eskiden işe yarayan taktikler artık işlemez oluyor. Adım adım gerçekleşen büyük bir yıkım, Alan da bu yıkımın ortasında.

Kral Abdullah'ın çölün ortasına kuracağı dev bir kent, şirketinin bilişim teknolojileri alanındaki ürünlerini satmak için Arabistan'da yalnız bir adam. Arapların dünyası da Batı kültürünün bombardımanından nasibini almış; kendi yaşam biçimleri "modern" yaşama son derece güzel bir şekilde uydurulmuş. Kral'ın adamları isim yapmış üniversitelerden mezun, işte mesela MIT, mesela Cambridge, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi? Yetkili bir abinin sorgulaması çok şey anlatıyor aslında; Alan'ın batırdığı bisiklet işi üzerine bir muhabbet açılıyor ve adam başarısızlığın sebebini analiz ederken bizim ellilik ihtiyar adama bir tane patlatmamak için zor tutuyor kendini. Analiz, bir önceki kuşağın rüya yüzünden unuttuğu en önemli gerçek. Rüya satışı sona erdi, Çinliler çok daha ucuzunu üretiyor artık.

Tatar Çölü'nü bildiniz, adamlar bir türlü gelmez. Godot gelmez ki zaten sahnede olduğunu söyler Selçuk Altun, o başka bir şey. Kral Abdullah'ın bir türlü gelmemesi de Alan ve satış ekibini durağan bir sıkıntının içine sokar. Bugün, yarın, sonraki gün... Yeni kentin parlak binalarından biri değil, koca bir çadır tahsis edilir ekibe, içerisi yaklaşık 100 derecedir, internet bağlantısı oldukça zayıftır, yiyecek bir şey yoktur. Günümüzün Kafkavari sıkıntıları. Alan'ın böyle bir ortamda, Danimarkalı bir kadınla kurduğu dostluk oldukça temelsizdir, yorgunluklarından ve sıkıntılarından ne yapacaklarını bilemezler, Alan'ın ur sandığı bir yağ bezesinin alınması için Dr. Zehra Hakem'le kurduğu ilişki daha derindir, yine beceriksizliklerle dolu olsa da o yaşta ve o coğrafyada bulunmak bunun hafifletici bir sebebidir sanki. Köksüzlüğün o topraklara yerleştirdiği insanlar, hiçbir şeyin ortasında birbirlerine tutunur. Dr. Zehra'nın birkaç hafta sürecek yolculuğu tipik bir bilinmeze yol açar, dönüşte Alan orada olmayabilir ya da Zehra dönmeyebilir, ikinci ihtimal dillendirilmese de bunu sadece bir dönüşsüzlük olarak değerlendirmemek gerek, belki başka bir sıkıntı bu ikisinin ayrılmasına yol açacaktır. Hakkında hiçbir şeyin bilinmediği, sezilmediği yabancı bir gelecek.

Alan'ın sorumluluğu oldukça ağır bir yük; zamanında pazarlama işini temelden kapıp hızlı bir yükseliş yaşasa da değişen şartların acımasız rekabetiyle başa çıkamadığından hızlı bir düşüş yaşadığını söylemiştim. Bu düşüşün etkileyeceği en önemli insan, Alan'ın kızı Kit. Kendisi tahminimce Harvard gibi bir Ivy Leauge üniversitesinde okuyor. Burssuz, yine bir tahmin. Alan sıfırı tüketmeye çok yakın olduğu için evini satılığa çıkarıyor ve kızına bir türlü yazamadığı mektupta okula ara verebileceğinden bahsediyor. Bu mektup hiçbir zaman yazılmaz, o da başka bir tamamlanmamış tasarı.

Arabistan. Petrolden akan paranın nereye harcanacağı bilinmezdi, oysa ekonomik sıkıntılar Arapları da etkiliyor. ABD yerine Çin tercih ediliyor. Siyasi ilişkilerin ekonomik çıkarlara karşı koyamadığı zamanlarda Alan'ın Kral'ın yeğeniyle yirmi yıl önce kurduğu samimiyete güvenmesi de incelenebilir, komik bir olay. Bu tür ilişkilerin bir önemi kalmadı, dünya Alan'ın eskiden bildiği dünya değil, adamın trajedisi bunu bir türlü kabullenmemesinden kaynaklanıyor. En sonunda kabulleniyor tabii; Kral'ın -nihayet- gelmesiyle birlikte çadırda yapılan sunumun ardından Çinli beyefendilerin aydınlatma, havalandırma vs. şaheseri muhteşem bir binada sunum yapması ve Alan'ın buna şahit olması, işi kaptırdıktan sonra her şeyi kabullenip Kral'ın adamlarından birine bir iş bulup bulamayacağını sormasıyla son buluyor. Rüya bitti, bilinen dünya değişti ve yeni dünyaya ayak uyduramayanlar sahneden yavaş yavaş çekiliyor.

Araplarla ilişkiler pek başarılı olmayan bir günah çıkarma olarak okunabilir. Alan'ın otelden çadıra gitmek için ulaştığı taksi şoförü Yusuf'la ilişkisi ayrı bir başlıkta incelenebilir. Bunaltının tavan yaptığı zamanlardan birinde Alan, Yusuf'u tehdit eden bir grup adamla savaşmak için arkadaşıyla birlikte bir dağ köyüne gider ve orada atış talimi yapar, Yusuf'un arkadaşlarıyla tanışır, Araplarla yakınlık kurar. Özellikle Yusuf'un demokrasi için yapılabilecek bir savaş ve ABD'nin mücadeleye katkı yapıp yapmayacağı hakkındaki soruları ilginç. Alan, bireysel olarak Yusuf'un yanında olacağını söylüyor, aynı şeyin ABD için de geçerli olduğunu söylüyor ama aradaki ince nokta unutulmamalı; ABD'nin ve Alan'ın yardımı tamamen farklı niyetler için aynı sonuca ulaşacak. Sonuç olarak Alan kendi teknolojisini Araplara satmak için orada, büyük çerçevede ABD'nin yapacağı bundan farklı bir şey değil. Aynı noktaya ulaşıldığını görmek Alan için oldukça şaşırtıcı, bizim için değil. Bir de domuz avına çıkıldığı zaman Alan'ın bir Arap çocuğunu vurayazması var, iki dünya arasındaki mücadelenin görmezden gelinen yanını anlatmak için güzel bir fikirdi. İyi niyet taşlarını döşememek lazımdır belki, o zaman da yol oluşmayacaktır. İyi veya kötü, yolun olması lazım. Öyle mi?

Filmi de varmış ya bunun? Çok başarılı değil diyorlar, yine de izlemek lazım.

Siren bu modern yazarları edebiyatımıza kazandırıyor, çok güzel bir olay. Dedalus başka bir yönden güzel işler yapıyor, Pinhan, Doruk derken maaşın yarısını kitaplara gömüyoruz. Bence bu yayınevlerini takip edin, çok önemli işler yapıyorlar ve desteklenmeleri gerek. Büyükler zaten çarkı döndürüyor, küçükleri sevin, koruyun ve kollayın.

Alan'dan yav he he inceliğinde bir alıntıyla bitiriyorum. Okumak için güzel bir gün, hele bu kitabı.

"(...) Bazı günler bütün dünyayı kucaklayabiliyordu. Bazı günler ufuklara uzanabiliyordu. Bazı günler umarsızlık dağlarını tırmanıp hayatını önüne seriyor, geleceğini tasarlayabiliyordu: her noktayı görebilirmiş, her açıyı hesaplayabilirmiş ve her şeyi başarabilirmiş gibi hissediyordu. Daha önce yapmak istediği her şeyi yapmıştı, öyleyse neden tekrar yapmasındı ki? Yapabilirdi. Devamlılık arz edecek bir şekilde uğraşsaydı yapabilirdi. Bir plan yapıp uygulayabilseydi yapabilirdi. Yapabileceğine inanması lazımdı. Tabii ki yapabilirdi." (s. 22)

Yapamadı.

Ek: Şarkıyı unutmuşum. Bu yazıyı Beyoğlu MEM'in görevlendirmeyle yolladığı bir ofiste yazdım, Mozaik çalarken. Ne şahane gruplar var, hiç bilinmiyor. Mozaik, 657, Asia Minor, daha yenilerden Nem. Bilinsin isterim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder