27 Nisan 2016 Çarşamba

Nick Hornby - 1 Erkek Hakkında

Romanda birden çok erkek olsa da genel olarak erkek, erillik hakkında. Dünyasından ayrılamayan erkek, kabuğundan çıkamayan erkek, kabuğundan çok uzaklaşan erkek. Çeşitli eril problemler; bağlanma, kaygı, kaçış, arayış, unutuş. Orta sınıf İngiliz ailelerde ilişkiler nasıl yürür, daha da önemlisi günümüzün çocukları deli bir dünyada nasıl hayatta kalır, onun hikâyesi biraz. Çocukların yaşam becerilerini geliştirmesi oldukça zor, aile gibi korkunç bir engel var. Ergen acımasızlığı var, büyüklerin anlaşılmaz dünyası var derken o çocuk murdar oldu. Bir de memur falan olması için okuturlar bunu. Böyle bir israfa galaksinin bir şey yapması lazım artık, karadeliğe falan çekilirsek belki bu telaş biter, yaşamaya dair daha ciddi işler yapılır derken kitabı da murdar ettik. Döneyim.

Hornby'nin hafif dağınık anlatımında okuru elinden tutup hikâyeye sürükleyen bir berraklık var, mevzuya nerede dahil olup nerede durmanız gerektiğini bilemeyebilirsiniz. Kan emici bir aileniz, kısaca kötü bir sevgiliniz falan varsa yine bilemezsiniz. Hepimizi ilgilendiren olaylar var, yarın karşınıza kimin çıkacağını bilemezsiniz sonuçta. Yapmayacağım dediğiniz ne varsa yapabilirsiniz, değişirsiniz. İnsansa mevzu, her şey mümkün. Her şey olur. Mesela burada ne olmuş, bakalım.

Will, 36 yaşında bekar bir adam. Babasının yazdığı bir Noel şarkısının telif geliriyle geçiniyor. Çalışmasına gerek yok, canı çok sıkıldığı zaman Roma'ya gidip gelebilecek rahatlıkta. İlişkileri uçucu, yarın her şey bitmiş ve bir başkasının peşine düşmüş olabilir. Çocuk biraz, her erkekten biraz daha fazla çocuk. Sevgilisi onu terk ettiği zaman bu çocukluktan çıkar gibi oluyor ve nedeni sorgulamaya başlıyor. Ters bir şey yapmadı, duyarlı bir sevgili oldu, olabildiğince. Farkına varıyor ki çocuklu kadınların evlenmek, çocuk yapmak gibi bir derdi yok, o yüzden boşanmış kader mahkumlarının destek gruplarından birine katılıyor. Bekar, çocuklu anneler. Cennet. Hemen kendine boşandığı bir eş ve bu eşin gazabından ötürü sıklıkla göremediği bir çocuk yaratır, bu yarattıklarını da sık sık unutur ve garip diyaloglara girer. "Çocuk? Hangi çocuk? Haa, benimki." Biraz da şapşallık var ama çocukluğuna verilebilir.

Mark, şu kapaktaki çocuk devreye giriyor ve hikâye bambaşka bir boyutta ilerlemeye başlıyor. Mark'ın annesi hippi, babası da. Baba başka bir kadınla birlikte, kadının annesi de onlarla yaşıyor ve bu iki aile bir araya geliyor sık sık. Anne ve babayı görmekle ilgili bir sıkıntı yok ama bunların bireysel olarak büyük, devasa problemleri var. Baba sorumsuz, anne depresyonda. Tam bu noktada Will ve Mark, grubun piknik etkinliğinde tanışıyor ve Mark, şanssız çocuk, attığı bir francalayla göldeki kuşlardan birini öldürüyor. Burada sapanla pat pat indirebilirsiniz belki ama oralarda büyük bir suç bu, ucunda hapis var. Will yalan söyleyerek çocuğu kurtarıyor ama araları hâlâ iyi değil, birbirlerini sevmiyorlar. Ne zaman sevmeye başlıyorlar, Mark'ın annesi intihar teşebbüsünde bulunana dek.

Kadın hastaneye kaldırılıyor ve o sırada Mark'la Will ilgileniyor. Will kardeşimiz, o zamanların -1993 civarı- ve bana göre her zamanın kral grubu Nirvana hayranı bir adam, tırıvırı şeyler dinleyen ve bu dinlediği şeyleri sınıfta söylediği için ergen tayfadan eziyet gören Mark'a Nirvana'yı öğretiyor. Artı puan. Mark, okulun belalı kızlarından birinin dikkatini çekiyor ve onunla arkadaşlık etmeye başlıyor, böylece eziyetçi tayfadan da yakayı sıyırmış oluyor ama öncesinde bir ayakkabı mevzusu var, Mark'ın ayakkabıları rezalet ve Will çocuğa bir çift ayakkabı alıyor, gıcır gıcır. Ertesi günün akşamında çocuk çıplak ayaklarla dayanıyor Will'in kapısına. Çalmışlar ayakkabıları. Sonra Mark'ın annesi ayakkabı olayını öğreniyor, Will'le Mark'ın ilişkisini öğreniyor ve aralarındaki mevzuyu bitirmeye çalışıyor.

Temelde olay şu ki Mark'a bir baba lazım, çocukluğundan bir türlü kurtulamayan bir çocuk Mark. Büyüyor ama büyümüyor bir yandan, çocukken neyi öğrendiyse orada kalıyor. Travma geçirdiği zamana hapis. Will bir baba figürü, Mark'ın annesinden pek hoşlanmasa da çocuğa nasıl büyüneceğini öğretmek istiyor, bu aşamaya gelmesi kendisi için de kolay olmayan bir yolculuk. İkisinin de çocukluktan kalan yanları var, kartlaşmış yanları var. Değiş tokuşla sıkıntılarından sıyrılacaklar zamanla, bazı facialar yaşanmadan bunlardan kurtulamayacaklar. Beraber yaşıyorlar ve hayatlarındaki eksiklikler bir bir kapanıyor. Will aşık oluyor ve aşık olduğu kadını kaybetmemesinde Mark'ta yaşadığı duygular çok önemli bir hale geliyor. Mark'sa büyüyor; kıyafetler, müzik, okul... Sevilesi bir çocuk, sadece ergenlik bunalımları yerine daha ağır şeyler yaşıyordu. Will sayesinde bunlardan kurtuldu ve aylaklık eden, yaşının bunalımlarını yaşayan bir genç oldu. İki taraf da sağaltıldı. Son. Mutlu olup olmaması önemli değil.

Nick Hornby'nin deşmediği yara yok. Tüketim toplumuna bir tekme, çocuklu çocuklara da bir tekme, aylaklığa övgüyle birlikte kafa ve okullara sıkı bir giydirme. Keyifle okursunuz sanıyorum, elinize geçerse bir bakın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder