2 Mayıs 2016 Pazartesi

Clarissa P. Estés - Kurtlarla Koşan Kadınlar: Vahşi Kadın Arketipine Dair Mit ve Öyküler

Anaerkil dönemin tanrıçalarından erkek egemen panteonlara geçişin oldukça acılı bir süreç olduğunu sanıyorum. Zamanında adına tapınaklar kurulmuş Kibele'nin Demeter'e dönüşme evresinde çok kalın bir mitsel perde var, sonrasında dinsel olguların pagan inanışların yerini almasıyla mevzu iyice çorbaya dönüyor. Safsataların arasından gerçeğin ne olduğunu tam olarak göremesek de söylencelerden, masallardan bu yitirilmiş dünyanın izlerini bulmak mümkün. Jung'un psikanaliz yöntemiyle masallardaki arketiplerin peşine düşen Estés'in kurtları, kadınları, vahşiliği çekip çıkardığı bu kitabın içeriği tam olarak insanın -daha çok kadınların- bu kayıp zamanı. Yazar, yetiştiği kültüre bağlı olarak nesilden nesile süren bir hikâye anlatıcılığı geleneğinden geliyor. Andersen ve Grimm Biraderler gibi ünlü masalcıların eserlerinin yanında yerel kültürlerin söylencelerini de çok iyi biliyor, kutupların masallarıyla çöllerin masalları arasındaki bağlantılar coğrafya değişse de görünür bir şekilde ortaya çıkıyor. Estés cantadora/mesemondo, şair ve sanatçı olmasının yanında akademik çalışmalar yapan bir psikanalist. Yaşam deneyimlerini psikanaliz uyguladığı kişilerin verileriyle, şiirin sezgi yoluyla ortaya çıkardığı unutulmuş vahşi yaşamla birleştirerek kadınların bastırılmış doğasını vahşi kadın arketipiyle ve doğaları gereği bu arketipe yakınlığıyla bilinen kurtlarla ortaya koyuyor.

"Sağlıklı kurtlar ve sağlıklı kadınlar belirli ruhsal karakteristikleri paylaşırlar: Keskin bir duyarlık, oyuncu bir ruh ve yoğun bir kendini adama kapasitesi. Kurtlar ve kadınlar, doğaları, araştırıcılıkları, büyük bir dayanıklılık ve güce sahip olmaları bakımından yakın akrabadırlar. Sezgileri çok güçlüdür; yavruları, eşleri ve sürüleriyle yoğun bir biçimde ilgilenirler. Sürekli değişen koşullara uyum sağlamakta deneyimlidirler; tuttuklarını koparmalarının yanında çok da cesurdurlar.

Ancak ikisi de sürekli avlanmış, taciz edilmiş ve yanlış bir şekilde obur, sapkın, son derece saldırgan ve hasımlarından daha az değerli olarak tanımlanmıştır. Hem vahşiliği hem de ruhun vahşi yanlarını yok eden, içgüdüsel olanın soyunu kurutan ve arkada hiç iz bile bırakmayanlar için, ikisi de birer hedef haline gelmiştir. Kurtların ve kadınların kendilerini yanlış anlayanlar tarafından yok edilmesi çarpıcı bir benzerlik taşır." (s. 16)

Günümüzde oldukça katı bir erkek egemen dünyada yaşamaya çalışıyoruz. Vahşi doğayı parçalara ayırıp yöneten, yönetemediği zaman yok eden bu dünyada vahşi kadın derinlere, çok derinlere itilmiş bir halde bekliyor, ara sıra var olduğunu hatırlatsa da çoğu insan için sesi oldukça cılız. Kadınlara uygulanan toplumsal baskı yüzünden unutulma noktasına geldiği zaman kadın da asıl doğasını unutuyor ve içindeki sesle bağı kopuyor. Psişe. Kadının iç gözü, sezgisi, içsel ritmi, duygusal yüreği. Farklı kültürlerde, farklı disiplinlerde birçok adı var, birçok farklı biçimde sezilebilmiş ve adlandırılmış, sonra aynı biçimlerde hapsedilmiş, susturulmuş. Oysa doğa kadar eski, insanın en temel parçası belki de. Kadınların bu tinsel varlığa kulak veremeyecek kadar bezdirilmesi, ataerkil düzenin varlığını sürdürmek için yaptığı bir katliam. "Vahşi Kadın kadınları nasıl etkiler? Vahşi Kadın, müttefikimiz, önderimiz, modelimiz, öğretmenimiz olursa, iki gözümüzle değil, birçok gözü olan sezginin gözleri aracılığıyla görürüz. Sezgiye sahip çıktığımızda, yıldızla göğe benzeriz: Dünyaya binlerce göz aracılığıyla bakarız." (s. 25) Vahşi Kadın, nesiller boyu sesini koruyan bir varlıktır ve ne kadar susturulmaya çalışılırsa çalışılsın ölmez, varlığını milyarlarca kadının ruhunda sürdürür. Estés'in gördüğü bir rüya: Öyküler anlatan Estés'in ayağına yaşlı bir kadın cesaretlendirici bir şekilde vurur. Estés'i omuzlarında taşımaktadır, kendisinin altında da daha yaşlı kadınlar vardır. Anlatıcı, kadının yaşlı olduğunu ve asıl onun yukarıda olması gerektiğini söyler. Yaşlı kadın bu öneriyi kabul etmez, bu şekilde olması gerektiğini söyler. Çağlar boyu süren bir aktarım. Her kadın bir diğerinin omuzlarında yükselecek, hikâyeler anlatılmaya devam edecektir. La Loba, Kurt Kadın, Kemik Kadın imgesi bir Hayat/Ölüm/Hayat döngüsünü işaret eder. Omuzlardaki kadınların da kemiklerden, tozdan ve gölgeden ibaret olacağı bir zaman gelecektir ama ölüm bir son, hayat da bir başlangıç değildir. Hepsi bir dönüşümden ibarettir. Öykü anlatan bir süre sonra öykü dinleyen konumuna gelir, sonra tekrar öykü anlatmaya başlar. Kemikler çürümenin sonucudur ama vücudun en sağlam bileşenidir, asla kaybolmayan ruhu temsil eder. Kemiklerden yeni bir yaşam doğar, tohumlardan da öyle. Yaratma ve dönüşme süreci devamlıdır, hiçbir şey sonsuza dek kaybolmaz. Ucu bucağı olmayan çöllerde zaman ne kadar yavaşlarsa yavaşlasın durmaz. Kemik toplamak ve şarkı söyleyerek onları ete kemiğe büründürmek için hiçbir zaman geç değil.

Bu kitap bir araştırma olduğu kadar bir hikâye derlemesi olarak okunabilir, hatta bir noktada kişisel gelişim kitabı özelliği de taşır. Masallardan ve hikâyelerden öğrenilecek çok şey, sezilecek çok duygu var. Bunlardan hareketle kitapta yer almayan diğer masallardan ve hatta hayatın kendisinden birçok çıkarım yapılabilir, yeter ki kapılar sezgisel dünyaya kapanmasın. Kadınlar için olduğu kadar erkekler için de anlamlıdır öyküler; animus olarak erkeklerin anlamını ortaya koyar. Tek bir pencereden bakılmaması gereken bir kitap bu. Ben iki öyküyü inceleyeceğim, kitapta yaklaşık yirmi öykü var ve her biri farklı bir yoldan sesinizi duymanızı sağlayabilir.

Mavisakal: "Erginlenmenin Başlangıcı" alt başlığıyla incelenen bu masalda kadının iç dünyasındaki çatışmaları, ruhunun bir diğer parçası olan contra naturam olgusu ele alınır. Bahsi geçen mevzu, ruhun "doğal yok edici" tarafını simgeler. Özensiz yetiştirilmekten, sosyal yaşamda alınan yaralardan vs. güç alan bu karanlık taraf, şarkıyı kesmeye ve aç bir sessizlikle boğmaya çalışır. Her iki cinsin de düşmanıdır, dolayısıyla bütün insanlığın karşısındadır. Lucifer olarak görülebilir, başarısızlığı açısından da Ikarus olarak. Mavisakal, yeterli sayıda ruh toplayınca özgür kalacağını düşünür ve evlendiği kadınları bir bir öldürür. Üç kız kardeşten erginlenmiş olanlar adamla evlenmek istemez, iç sesini duymayı yeterince öğrenememiş en küçük kardeş adamla evlenir. Temel ihtiyaçları adam tarafından karşılanır, istediği her şeyi yapabileceği söylenir. Özgürlük yanılsaması. Adam tek bir şeyi yasaklar, belli bir odaya girilmesini. Kadın bütün bu gariplikleri umursamadan evliliğini sürdürür ve bellek işlevi gören anahtarı kullanarak yasak odaya girer. Kanla kaplı odadaki kemiklerden kendi ölümüyle yüzleşir ve yeniden doğmak için yapacaklarını düşünür. Anahtar kanlanmıştır, kan ne yapılırsa yapılsın çıkmaz. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının, bilginin dönüştürücü etkisinin simgesidir bu. Mavisakal kadını öldürmek üzereyken kadın ölmeye hazırlanmak için süre ister ve erkek kardeşlerini çağırır. Kız kardeşleri aşağıda bekler ve erkek kardeşlerin gelip gelmediğini bildirir. Erkek kardeşler, psişenin sağlıklı erkek simgesidir ve diğer kadınlar tarafından da kurtarıcı olarak görülür. Masalda temel olarak bir kadının içsel dünyasının her türlü yıkıma rağmen tekrar harekete geçirilmesi anlatılır, bu çabada Karanlık Adam'ın tamamen unutulmaması da vardır. Ruhu yıkmayıp güçlendiren bir karşı gücün varlığı önemlidir, erginlenmeyi bu kötülüğün ta kendisi sağlar. "Vahşi Kadın onu düşler; öyküler, masallar ve bütün hayatları boyunca onu takip eder. Yok edici neredeyse, o da oradadır, çünkü Vahşi Kadın, onun yok edişlerini dengeleyendir." (s. 87)

Vasalisa: "Erginlenme Olarak Sezginin Tekrar Ele Geçirilmesi" mevzusu ele alınır. Eski bir Rus masalıdır, Vahşi Kadın'ın temel içgüdüsel gücü olan sezgiyi kadınlara aktarmasıyla alakalıdır. Anne ölmeden önce kızına oyuncak bir bebek bırakır, üvey anne ve üvey kardeşler kıza kötü davranır ve ateş bulması için onu Baba Yaga'nın evine yollarlar. Kız orada Keloğlan masallarındaki gibi işlere koşulur; tonla pisliğin içinde buğday tanelerini bulması istenir vs. ve bütün bunları bebeğinin yardımıyla yapar.

Fazla-iyi-annenin ölmesi, erginliğe ulaşmamış çocuk için yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Sırf anne figürü olarak düşünmemek lazım, kangrene dönmüş kötü bir ilişki bizi her yönden üzebilir, enerjimizi tüketebilir ama buna bir son vermeyi düşünmeyiz, bildiğimiz bir rahatlığın sürmesini isteriz. İlişki biteceği zaman sel gibi akan yeni başlangıçlar ve yalnızlık yüzünden korkarız, bildiğimiz kötüyü bilmediğimiz yaşama yeğleriz. Oysa uçmayı bilmiyorsak bile öğrenmek için kendimizi boşluğa bırakmak gerekir. Fazla-kötü-aile, üvey aile, psişenin gelişmemiş kısmını temsil eder, karanlığa atılan parçalardır. Bazen işe yarayabilirler, Mavisakal'da olduğu gibi. Döngü fikrini aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor, kötülük iyiliğe yol açabilir ve bunun tam tersi de geçerlidir. İşin toplumsal boyutunu da simgeler tabii, olaya üvey aileyi ele alarak yaklaşırsak şöyle bir tablo ortaya çıkar: Etrafımızdaki insanlar neyi yapıp neyi yapamayacağımızı söylemeye bayılır.

"Dans mı? Spazm geçiren bir gergedana benziyorsun, dans etmemelisin."
"Şiirlerin çok kötü, keşke ölsen."

Yapın güzel kardeşim, yapın. Yapasınız varsa yapın. İyiliği veya kötülüğü önemsiz.

Oyuncak bebek, insanlarda gömülü yatan tanrısal şeylerin simgesi, bir homunkulustur. Yol gösterir, pislikle buğday arasındaki farkı öğretir ve değerli -anlamlı- şeylere ulaşmada rehberdir. Hiç sönmeyen ışığa ulaşmakta bu sezgisel sesi dinlemek gerekir, onun yardımıyla daimi bir ateşe kavuşulabilir.

Estés güzel özetlemiş, aynen alıyorum: "Kurtlarla Koşan Kadınlar içsel hayat üzerine yüz masalı kapsayan beş-bölümlük bir dizinin ilk kısmıdır. Çalışmanın tam iki bin iki yüz sayfasının yazılması neredeyse yirmi yıldan uzun sürmüştür. Çalışma özünde bütünsel içgüdüsel doğayı hastalıklı halinden kurtarmaya ve onun doğal dünyayla ruh-dolu ve temel psişik bağlarını göstermeye çalışmaktadır. Bütün çalışmalarım boyunca kendini gösteren temel önerme tüm insanların yetenekli olarak doğduklarını iddia eder." (s. 514) Hem derdi hem dermanı barındırır. Psikanaliz sonucu ortaya çıkan rahatsızlıkların tedavisinde kullanılan yöntemleri hep merak ederdim, kitabı okuyunca merakımın bir parçası dindi.

Mutlaka okunması gereken bir kitap. Kadınların kendi ruhlarına kulak vermeleri için, erkeklerin kadınları olduğu kadar kendilerini de daha iyi anlayabilmeleri için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder