4 Mayıs 2016 Çarşamba

Jerzy Kosinski - Çelik Bilye



Dört bölüm.

İlk bölümde Patrick Domostroy. Çok parlak bir müzik adamıyken dibe vurmayı tercih etmiş bir klasik müzik bestecisi. Eserleri okullarda kaynak olarak kullanılıyor ama kendisi basında yer alan skandalların ardından, biraz da kendi mendeburluğu yüzünden kabuğuna çekiliyor ve izbe mekanlarda çalıp para kazanmaya çalışıyor. Bu tür karakterler Kosinski'nin romanlarında sıkça yer alır; en iyiler ve çekildikleri inziva. Romanlar bu karakterlerin üzerinden açılır, derinleşir. Geçmişe mutlaka bir göz atılır, çoğunlukla güncel zamandaki olaylarla geçmişte yaşananlar arka arkaya verilir ve kurulan bağlantılar adım adım sona yaklaştırır. 

Domostroy, Kreutzer'de bir iki tıngırdattıktan sonra Andrea'yla tanışır. Kalburüstü bir okulda tiyatro ve müzik eğitimi alan Andrea, Domostroy'la oldukça yakınlaşır, meteliğe kurşun atan ve düzenli seks hayatının nimetlerinden her an faydalanmak isteyen adama bir teklif sunar. Amacı Goddard'ı -God-Art?- bulmaktır. Bu Goddard adlı şahıs tam bir fenomendir, müzik olayıdır. Albümleri trilyonlarca satar ama kendisi hakkında ne bir röportaj, ne bir fotoğraf, hiçbir şey yoktur. Bağlı olduğu plak şirketi Nokturn da sanatçı hakkında hiçbir bilgiyi ifşa etmez ki onların da pek bir şey bilmediğini öğreniriz ilerleyen bölümlerde. Domostroy teklifi kabul eder, yüklüce bir miktar para alır ve Andrea'yla seksten sekse koşar. Andrea için cinsellik bir sanattır, her türlü deneye açıktır ve hayal gücünün ucu bucağı yoktur. Domostroy, müzik dünyasının önemli şahsiyetleriyle 10 yıldan sonra iletişim kurar ve Goddard'ı araştırır, kimsenin hiçbir bilgisi yoktur. En sonunda Nokturn'e mektup yazmaya karar verir. Goddard'ın müziğini sevmemesine rağmen çok iyi analiz eder ve adamın yaşamı hakkında sezgisel bilgiye sahip olur, mektuplarında bu bilgileri kullanarak adamın ilgisi çekmeyi umar. Çeker de. Mektuptan başka, adamın şarkılarında iki ana tema olduğunu belirtir, iki müzisyenden etkilendiğini ortaya çıkarır. Bu müzisyenler ve diğer ayrıntılar, aslında son derece küçük olan -belki de en iyiler için son derece küçük- müzik dünyasında birbirlerine ulaşmalarını sağlayacaktır, zira mektuplarda Andrea'nın fotoğrafları yollandığı zaman Goddard da fotoğrafları kimin çektiğini anlar falan, çünkü Andrea'yı çeken fotoğrafçının kullandığı açı, Goddard'ın üvey annesinin çekildiği fotoğraflarda da aynen kullanılmıştır falan, adam bunu çözer. Birbirine geçmiş örümcek ağları zamanla görünür hale geliyor, gizem çözülüyor sonunda.

Domostroy hakkında bilgi. Kendisini Quintain'e benzetir, şövalyelerin turnuvalara hazırlanma amacıyla kullandıkları bir zerzevat. Bu aletin üstünde tahta bir kuş vardır, şövalyeler bu tahta kuşa vurmaya çalışır. Domostroy'a da vurmaya çalışır ama adam 10 yıl boyunca kendine vurdurmaz, Andrea karşısına çıkana kadar.

Ölümden korkar, yaşamının bir anda sona erebileceği fikri delirticidir. Daha çok yaşamak ister, daha çok insanla tanışmak, daha farklı deneyimler edinmek ister. Kosinski'nin personalarından biri daha.

Bölüm iki. James Osten, Etude Classics adlı klasik müzik plakları basan bir şirketin müdürü olan babasının burun kıvırmalarıyla büyür. Edebiyat eğitimi görmektedir, bir yandan Nokturn'u Etude Classics'in dağıtımcılığını yapması için ihya eder, şirkete deli gibi para akıtır ama Goddard adıyla yaptığı albümler katrilyonlarca satmaktadır zaten, bir sıkıntı olmaz sanırım.

Örümcek ağı: Domostroy'un plakları Etude Classics'ten çıkmaktadır, bu bağlantıdan ötürü ikisi birbirini tanır ama biri ellilerine gelmiş, diğeri yirmilerinde iki insan olarak birbirlerini pek sevmezler. Kuşak çatışması.

Örümcek ağı: Goddard iki İspanyolca -veya Portekizce, hatırlayamadım şimdi- şarkı yapar. Hikâye şu ki tanıştığı Lübnanlı bir kadına aşık olan Osten, kadının ailesiyle birlikte kaldığı Tijuana'da -bunu hiç hatırlayamadım, sallamış olabilirim- konser verir, sırf kadını görebilmek için. Tabii Goddard adıyla değil, başka bir adla. Kadın Osten'a ilgi duysa da İslami gelenekten ötürü çok yakınlaşamazlar, Goddard için büyük bir yaradır bu. Kadının çok sevdiği iki Meksika şarkısını yorumlar ve bu şarkıları albümlerinden birine koyar. Domostroy mevzuyu çakar, konseri ve kadını tahmin edip mektubunda yazar.

Böyle minik minik bağlantılardan birbirlerine ulaşıyorlar, burada heyecan tavan falan yapmıyor çünkü son derece tırt bir sonla bitiriyor romanı Kosinski, hiç yakışmadı gerçekten. Daha da ayrıntı vermemeliyim, insanlar ve olaylar arasında kurulan bağlantılar hem çok sayıda, hem de metni yabancılatmayacak kadar başarılı.

Bütün bu mevzuların dışında müziğe doyacaksınız. Chopin'den felsefeye, müzikle alakalı bir ton olayın dışında müzik endüstrisinin leşliğine de bir göz atacaksınız ister istemez. Müzik çoktan ele geçirildi, bağımsız plak şirketi diye bir şey yoktur. Seks İsyanları bu dalgayı başka bir açıdan inceliyor, Türkiye'nin Pop Müziği bizden bir pencere, Popüler Kültür de istikamet hakkında oldukça doyurucu bilgiler içeriyor. Müzik Bittiği Zaman adlı kitabı da incelemek istersiniz. Bunların kurmacaya yedirilmişi bu kitap işte.

Üç yılda mı ne yazılmış, bağlantıların kurulması oldukça zaman almıştır sanıyorum, üzerinde düşünülmüş bir metin olduğu çok belli. Deli maceranın yanında müziğe doyuyor insan. Kosinski bitirsin: "Yazmak benim hayatımın özü. Ne yaparsam yapayım hep aynı düşünceyle hareket ederim: Bunu romanımda kullanabilir miyim, kullansam nasıl olur, kullanmalı mıyım? Hakkında konuşacağım çocuğum, ailem, akrabalarım, işim ya da malım mülküm olmadığı için kitaplarım benim tek manevi tatminim." (s. 268)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder