4 Kasım 2016 Cuma

John Steinbeck - Gazap Üzümleri

Toprak türedi. İnsan ev kurdu, toprağı ekip biçti ve devlet ortaya çıkınca daha büyük ve güzel bir şey uğruna -inandırıldıkları buydu- başkaları için de çalışmaya başladı. Ortakçı belirdi, toprağı sürüp ürünleri sahiplerle paylaştı. O da ev kurdu.

Toprak ağası türedi. Ortakçıların arasına düşmanlık soktu, şirketlerin yıkımına yol hazırladı.

Şirketler... Toprakları ele geçirip evleri yıktı, aileleri aç bıraktı. Farklı yatırımlar farklı uğraşlar getiriyordu, bir anda evsiz kalan onca insan söz dinletemedi. Önceleri yenebildikleri adamlar vardı, kanlı canlı insanlar. Şimdiyse karşılarında hiçbir şey yok. Bir şirketle nasıl mücadele edilebilir, elde hukuki bir dayanak olmadıktan sonra? Suyu döversin, o kadar. Hukuk her zaman güçlünün yanında, haklının değil. İnsanlık hakkı bu, tapuya senede gelmiyor ki. Suyunu içtiğin, toprağını yediğin, kaç nesildir yaşadığın yer satıldı, sen satıldın.

Dün haberi çıktı, 80 yaşında kadını kentsel dönüşüm kapsamında evsiz bırakacaklar. Oturduğu daire, yeni bir daireye değer alana sahip değilmiş. Suyu ve elektriği kesildikten sonra başına gelen:


Steinbeck'in insanları, toprağı anlatan diğer yazarlarınki gibi her zaman var olacak. Devletin toprakla bir alıp veremediği var ve sonu hiç iyi olmayacak.

Steinbeck, toprak işçilerinin arasında bulunmuş, onlarla zaman geçirmiş. Bu yüzden yaşadıkları zorlukları biliyor, onların gözünden görüyor her şeyi. Yüce bir anlatıyla baş başaymış duygusu uyanıyor okurda, bunun sebebini uzun süredir doğayla kaynaşık insanların kolay anlaşılmayacak sezgilerinin başarılı aktarımında, doğadan başka bir şey bilmedikleri için her şeyin yoluna gireceğine dair -kentliye göre cahilce, toprağı tanıyanlar için bilgece- sonsuz umudun kavranışında yatıyor.

İncil'i ve Tevrat'ı mutlaka okumak lazım, Edip Cansever de böyle dermiş. İmge zenginliği ve her duygunun arketipi bu metinlerde mevcut, göçler de. Hikâyesini takip edeceğimiz ailenin parça parça dökülüp yine de dağılmaması, yolda olmanın zorunlu birleştiriciliğinden kaynaklanıyor. Huzurlu bir yaşam için Californiya'ya gitmeyi düşünürler, pamukların göz alabildiğine uzandığı bu topraklarda toprağı işlemeye devam edecekler, düşleri bu yönde. Yolda karşılaştıkları insanların söylediklerini umursamazlar, Shangri-La'yı bulmak için tanrı kelamı gibi yayılmış mutluluk ve refah söylencelerinin peşine düşerler.

Kayıpları büyüktür; aileden kopmalar başlar. Ölümler, ayrılıklar araya girse de çekirdek korunur, hedeflerine varırlar ve kendilerine yabancı olan düzenin burayı da ele geçirdiğini görürler. Az paraya çok çalışmak zorunda kalırlar, ancak karınlarını yarım yamalak doyuracak kadar para kazanırlar. Komünal bir kampta geçirilen birkaç gün, California'daki en mutlu günleri olur ama oradan da sürülüp meyve toplayıcılığına başlarlar.

Sıkıntıları biliyoruz, günümüzde de aynen devam ediyor. Üç otuz paraya çalışmak için ölü gibi yaşarlar, yerlerine kolaylıkla adam bulunabileceği için işi bırakıp gidemezler. Her şey tekelin elindedir; besin maddeleri, diğer ihtiyaçlar... Yaşam pahalı, aile bağları güçlü. Gitsin gidebildiği yere kadar. Neleri varsa paylaşırlar, diğer insanlara yardım ederler. Ekmek, araç, ellerinde ne varsa... Hiçbir şey kalmayınca memelerinden süt verirler, son nokta budur. Bir insanın diğerine en çok yakınlaşabileceği nokta. Vücuttan bir parça, başkasının yaşaması için paylaşılmalıysa paylaşılır. Yaşlı bir adam ölmek üzereyken ailedeki genç kızın memesinden süt emer ve son.

Ailenin hikâyesinin yanında sosyoekonomik bir portre de çizilir. Araba satıcıları, araçlar, mekanik gürültü, makineleşen dünya... Traktör şoförleri makineden çıkmış gibi gözüken sandviçlerden yer, çocukların lapaları yağda kızartılır, dünyayı çürüten mazot kokusu her yere siner. İnsanlar hayatta kalabilmek için diğerlerinin enerjisini çalacak hale gelmiştir, büyük buhranın ülkesinde yaşam mücadelesi, diğer insanların omzuna basarak verilir.

Yeryüzünden kovulmuşların serüveni bu, her an bir benzeri yaşanıyor ve anlatılması gerek. Steinbeck, kutsal bir kitap yazarmış gibi yazmış. İlahi bir niteliği var kitabın, hoş.


2 yorum:

  1. Üniversite için İstanbul'a ayak bastığım ilk günümde aldığım kitap... Çok güzel bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim. Ailenin çektiği sıkıntılar iyice oturmuş bir sistem olarak Kenya'dan Hindistan'a pek çok ülkede görülebiliyor. İşin problematiği ve günümüzdeki örnekleri için Pinhan'dan çıkan Çekirge Etkisi'ni önerebilirim.

    YanıtlaSil