16 Nisan 2018 Pazartesi

Stuart Dybek - Chicago Kıyıları

Yılmaz Apartmanı iki hafta önce yıkıldı. Kırk yıllıktı. Osman orada oturuyordu, on beş yıl öncesine kadar. Futbolda iyi değildi ama mahalle maçlarında küfür yememe rağmen ona pas verirdim. Dayak yedik bir kez, parkta. Kaçamadık, tekme tokat mahallemize uğurlandık. Dönüşte Karalar dediğimiz köpek çetesi kovaladı, her şey üst üste gelince oturup sinirden ağladım. Osman kolunu omzuma attı, "Siktir et lan," dedi. Gidip mantı yedik, Abla'nın yerinde. Ayda bir giderdik, bu yenilgilerin üzerine adeti bozup ikinciye gittik. İyi gelmişti. Sonra lise hazırlığın bittiği yaz, bir gece sokakta gitar çalıp şarkı söylerken ABD'ye gideceğini söyledi Osman. Ne kadar kalacağını sordum. Temelli gidiyormuş. Annesiyle babası boşanmış, ABD'ye taşınanı hangisiyse onun peşinden. Her günkü gibi vedalaştık. Ertesi gün yoktu. Gözlerim onu çok aradı. Birlikte büyüyeceğimizi düşünmüştüm, olmadı. İki hafta önce oturduğu apartmanı yıktılar. Yıkıma bir hafta kala binayı kuşatan tahta perdelerin arasından bahçeye girdim, dolandım. Evler boştu, Osman'ın odasına girdim. Yirmi yıl önce orada iki çocuk vardı. Şimdi yoklar. Çıktım, eve gittim. Gün geldi. Yıkımın gürültüleri odamın duvarlarını korkuttu. Çok zaman kalmadı, bu oda da yitecek. Duvarlarına vuran güneşi unutmayacağım. Osman'ın apartmanının arkasından batardı, yıkımdan sonra önü açıldı. İlk kez bambaşka bir ışık gördüm odada, güneşin son anları duvara farklı renkleri düşürdü. Osman'ı yeni baştan hatırladım, o da bir yerden sızıp düştü odaya. Penceremin önündeki sokak, Deli Cengiz'in evi, hepsi yeni baştan. Kent değişiyor, her şeyin değişmesi demek bu. Hazırım, her şey değişebilir. Acı bir anlık, sonra yenilik.

Kodlar. Kevin Lynch'in kenti ayırdığı birkaç kodun karşılığı var, imgeler anılardan fırlıyor ve sokaklara, köşelere, binalara yansıyor. Bu yüzden Osman ve her şey.

Dybek'in öykülerinde özlenen, uzaklarda bulunan bir kentin imgelerini buldum. Akrabalar, sokaklar, arkadaşlar, yapılar, beliren insanlar, kaybolan insanlar, anıların ışığında parçalar. Chicago'yu bir karakter olarak görürüz; bir uzamdan fazlasıdır. Mekânın ruhlardaki izleri. Bunları yakalamış Dybek, röportajında kentin yaşanmasa bile hâlâ nasıl canlı kaldığını anlatıyor. Kentliler için geçerli bir şey; sokaklar ortadan kalktığında, insanlar ortadan kaybolduğunda kilit noktalardan biri bile şimdiye ulaşabilmişse yitenlerin hepsi geri geliyor. Küçükyalı'yı bu sayede yitirmiyorum, bir örneğini Dybek'in öykülerinde bulduğum için mutlu oldum. Kendisi düşsel mekânla güncel mekânı bir arada tutabilecek bir perspektif yaratıyor, değişimler karakterlerin imgelemleri yoluyla sabitlenirken bahsi geçen yapılar kenti olduğu yerde tutuyor. Karakterler üzerinden kent değişiyor, kentse karakterleri zamanın peteğinde değiştirerek tutuyor. İkili dönüşüm. Etnisite çeşitliliğin kattığı zenginliği de düşünürsek farklı renklerin lirik anlatısı diyebiliriz.

On dört öykü, bazıları öykü uçlarından biraz uzunca, kısa öykü. Bunlardan başlayayım. Farwell, zenofobi yüzünden semtten kaçırılmış eski bir dostu anma öyküsü. Yağmurlu gecede anı yağışı. Işıklar tam bir Calvino öyküsü. Farları yanmayan araçlara ışıklarını yakması için bağıranlara sokak boyunca eşlik edenler çıkıyor ve her yerden, "Işıklar!" bağırışı duyuluyor. Şişe Kapakları, topladığı kapakları kardeşi tarafından iç edilen abinin hesap sormasıyla bitiyor, böcekler için mezar taşı olarak kapakları kullanan kardeşin inceliğini bir öyküde yakalamak zor, yaşama yaslanması gerekiyor böyle duyarlılıkların. Nesnelerin de. Chicago'nun olduğu kadar bir dönemin de öyküsü bunlar; hatırlanan ne kadar nesne varsa hemen hepsinin bir dökümünü bulmak mümkün. Çekim Hataları'nda bir filmin parçası olan hataların yanında yer gösterici de var. "Yer gösterici jeneriği gözden geçirerek kendi adını arar. Mesleği derin bir sessizliktir." (s. 80) Diğer kısalar da benzeri sihirli anlara, düşüncelere odaklı.

Uzunlar. Kış Mevsiminde Chopin. Ev sahibi Bayan Kubiac'ın kızı Marcy, New York'taki üniversitesini yarım bırakıp geri döner, aynı kış Dzia-Dzia da -anlatıcı çocuğun dedesi- eve gelir. Anlatıcı, Marcy'nin piyano çalışını küçüklüğünden beri hatırlamaktadır, hikâye açıldıkça Dzia-Dzia'nın gerçek dışılığı Marcy'nin hikâyesiyle birleşir, geçmişe doğru çıkılan yolculuklarda bütün karakterlerin o noktaya ulaşma serüvenleri parça parça işlenir. Dzia-Dzia'nın Marcy'nin bastığı tuşlara aynı biçimde basması, air playing nanesi, Marcy'nin dev piyanosunun eve nasıl sokulduğunun bilinmemesi ve çocuğun babasızlığının ağırlığı büyülü bir hüznü içerir. Diğer uzunlar da benzer anımsamaları taşır; kurulan caz grubunun çaldığı şarkılardan tutulan bir tarihin kaydı, semtin çocuklarının neon lambalar altında yavaş yavaş kaybolması, kayıpların ardından çıkılan kurmacaya yakın yolculuklar, yıkılan binalar, değişen her şey Osman'ı hatırlattı, Ulan Osman, gitmeyecektin oğlum.

Dybek'i kayıpları anımsatması ve kendi kayıplarını gerçeğe yaklaştırma çabası dolayısıyla baş üstüne koydum.

Değişim iyi, kayıp iyi, bulmak iyi, her şey iyi. Dybek hepsini anlatıyor, pekiyi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder