20 Ekim 2014 Pazartesi

Philip K. Dick - Toplu Öyküler 1 / Bay Uzay Gemisi

Büyülü Fener'den PKD'nin hikâye külliyatı. Beş cilt halinde hazırlanmış, ilk iki cildi çıktı. Çıkar çıkmaz aldım. Küçük dizgi hataları, bir iki yazım hatası dışında bir sıkıntısı yok. Çekinmiştim başta, PKD basan diğer yayınevinin facialarından sonra yeni bir vakayla karşılaşmak istemedim ama yayın yönetmeni Mustafa Küpüşoğlu'ymuş, bir güven geldi oradan. Çevirmen Berna Kılınçer'i de azıcık araştırdım ve şüphem kalmadı, aldım. Çok başarılı, internette 20 TL civarına alabilirsiniz. Tekrar basılmazsa pişman olmayın.

Önsözde Dick'in BK'nin ne olup olmadığıyla ilgili görüşleri var, bu görüşler hikâyeler için bir perspektif oluşturabilir, daha da ötesinde türe burun kıvıranlar için ağza vurmalık terlik vazifesi görebilir. BK iyidir, iyi bir şiir kadar iyidir, bazen daha da iyidir. Dick ne güzel anlatıyor mevzuyu aslında: "Biz bilimkurgu okur yazarları (şu anda bir yazar olarak değil okur olarak konuşuyorum) bilimkurgu okuyoruz, çünkü okuduğumuz bir şeyin, içinde yeni bir fikir olan bir şeyin zihnimizde harekete geçirdiği zincirleme tepkiyi seviyoruz." (s. 8) Neyse, Dick der ki her uzay macerası BK değildir, ileri teknolojinin yer aldığı her metin BK değildir, bir metnin BK sayılabilmesi için temel malzeme olan ayırt edici yeni bir fikir lazımdır. Ayırt edici ve tutarlı bir fikir. Olmuş veya olabilecek olaylara karşı insanın konumu bellidir; bir yabancı. Geçmiş hatırlanamayacak, bilinemeyecek kadar geride, gelecek yok veya öngörülemez, öyleyse toplumu bu bilinmeyene itmek gerekir. "Bilimkurgunun özü budur, toplum içindeki kavramsal bir yerinden oynatma. Böylece yazarın zihninde yeni bir toplum üretilir, kağıda aktarılır ve kağıttan da okurun zihninde sarsıccı bir şok oluşturur, tanıyamamanın şokunu. Okur okuduğunun gerçek dünyası olmadığını bilir." (s. 7)

İstikrar: Robert Benton, insanların birbirini yok etmeyi bırakması için onaylanmış İstikrar'ın sürmesini engeller, zaman yolculuğu ve lanetli şehir küresini bulup hiçbir şey bilmemesine rağmen. Kendi tercihi olmamasına rağmen küreyi bulur, yolculuk yapar falan, sonra tanrının küreye hapsettiği, efsanelerdeki şehri serbest bırakır. Kendine geldiğinde makinelerin dünyasındadır, tanıdık simalarla birlikte bir distopyadan başka bir distopyaya uyanır.

Roog: Hikâye için Dick'in notu: "Yirmi yedi yıllık profesyonel yazma yaşamımın temeli, ilkel biçimiyle işte burada: Bir başka insanın, bir başka varlığın zihnine girme ve onun gözünden ya da gözlerinden görme çabası, bu kişi geri kalanımızdan ne kadar farklı olursa o kadar iyidir." (s. 628) Roog, Dick'in sattığı, yazarlıkla geçinilebileceği hayallerini kurduran ilk hikâye olması açısından önemli. Bir de o dönemdeki editörlerin BK'ye bakış açısını hikâye üzerinden anlatıyor Dick, dünya daha kendisine hazır değilmiş o zamanlar, bunu anlıyoruz.

Roog bir varlık, Borris bir köpek ve insanlar kör, her zamanki gibi. Borris, varlıkları evden uzak tutmaya çalışıyor ama pek kalabalıklar, başarılı olduğu söylenemez. Onlara karşı pek büyük ve kuvvetli olmasına rağmen kalabalığa karşı siniyor, ortadan kaldırılması uzak bir zamanda gerçekleşmeyecek ama onların isimlendirmesiyle "Bekçi" olarak görevini yapmaya devam edecek.

Küçük Hareket: Nightmares & Dreamscapes bölümü müydü o, hani oyuncak askerlerin bir adama savaş açtıkları? Burada bir benzeri var, fikrin orijinali bu olabilir.

Bir oyuncak fabrikasında üretilen oyuncak askerler, çocukların yardımıyla farklı evlere dağılırlar. Bu son denemedir, her şey ele geçirilecektir artık. Askerlerden biri, evin çocuğuyla konuşur ve fabrikaya gidip bir paket almasını söyler. Pakette tanklar, helikopterler falan vardır. Aslında ikinci aşamadır bu, çocukla sıkı bir bağ kurduktan sonra bu işe girmesi gerekirken diğer evlerdeki askerlerin teker teker yok edildiğini öğrenir ve zaman kaybetmeden planı devreye sokar. Bilmediği bir şey: Evdeki diğer oyuncakların -ayıların, kedilerin vs.- başka bir örgütün, insanoğlunu koruyan bir örgütün elemanı olması.

Ötedeki Vub: Düşünebilen bir canlı, insan değil. İnsanın kendinden uzaklaşması, belki de düşünebilen bir yaşam formuyla karşı karşıya gelmesiyle kendine yaklaşması, ne olursa olsun kendine benzemeyene duyulan bir şiddet var ortada.

Bir gezegende düşünebilen bir canlı vardır, miskin bir hayvan. Gezegene inenlerden biri bu hayvanı satın alır, gemide barındırır. Bu hayvan düşünmekle kalmaz, insanoğluyla kendi ırkı arasında Odysseus vb. ortak mitik öğeleri de inceler, sahibi olan tayfayla birlikte. Ne ki geminin komutanı, hayvanı kesip yemeye niyetlidir, zira o bir hayvandır, düşünüp konuşabilmesi önemli değildir. Vub son tartışmada, kendisine silah doğrultulduğunda şöyle der: "'Gözüme bakarak yapabilir misin? Bunu yapabilir misin?'" (s. 61) Derin mevzu. Ötekileştirilenlere uygulanan şiddet yüzyıllardır devam ediyor ve gelecekte de edecek gibi gözüküyor, gözünün içine baka baka öldürülen insanların olduğu bir dünyada bunun pek bir önemi yok sanırım. Yine de nefis bir şekilde bitiyor hikâye, vub yendikten sonra: "'Kaldığımız yerden devam edersek' dedi Kaptan. 'Bana kalırsa Odysseus...'" (s. 62) Belki böylesi somut olmayacak ama bir şekilde kırdığımız, üzdüğümüz insanlar bizimle birlikte yaşamaya devam edecek.

Silah: Kendi mekanlarından pek uzaklara giden bir gemi, yaşam belirtisinin görülmediği bir gezegene yaklaşır, o sırada bir atom bombasıyla vurulur ve gezegene acil iniş yapar. Bombanın nereden geldiği tespit edilemez, gezegende bir keşif turuna çıkılır ve silah bulunur, tabii silahın koruduğu hazineyle birlikte. İnsanoğlunun mirası dev bir depoya tıkılmıştır; onca sanat eseri, kitaplar falan. Silahı etkisi hale getirip oradan ayrılırlar, bir zaman sonra tekrar dönmek üzere. O sırada gezegenin bir yerinde kırmızı ışıklar yanar, başka bir depodan yedek parçalar çıkar ve silah tamir edilir. İnsanoğlunun en değerli varlıkları ürettikleri olsa gerek.

Kafatası: Atom savaşlarından sonra bir dayı ortaya çıkıp savaşı bitiren bir inanç yayar, uzun bir süre boyunca dünya barış içinde yaşar ama devlet büyüklerimiz savaşın doğal seleksiyon için, teknolojinin ilerlemesi için pek faydalı bir şey olduğunu düşünerek bir adamı geçmişe yollarlar. Amaç, bu inancı yayan zırtapozu öldürmektir. Dick'in zaman yolculuğu mevzusunda sıklıkla başvurduğu bir sonla biter hikâye.

Savunmacılar: Bu süperdi ya. Yine savaşlar falan, dünya ayvayı yer. Yer altında güneşli müneşli yapay bir dünya yaratılır, bu sırada yüzeyde savaş tüm hızıyla sürmektedir. İnsanların görevlendirdiği "kurşunumsu" adı verilen robotlar yüzeydeki tüm çatışmaları yönetmektedir. Yüzey tabii ayvayı yemiştir; radyasyon, korkunç bir iklim falan. En azından insanlar bir şeylerden kıllanana kadar öyle düşünürler.

Yetkili abilerimiz bir şeylerin döndüğünü anlayıp uzun bir tünel sisteminden geçerek yüzeye çıkarlar, olayların aslında kurşunumsuların dediği şekilde gerçekleşmediği görülür. Yüzeyde ormanlar vardır, yaşam vardır, gayet süper bir yer olmuştur yüzey. Kurşunumsular, insanları yüzeyden uzak tutmak için dezenformasyona başvurur, sekiz yıl boyunca insanlar aşağıda tutulur. Meğer bu herifler savaşı durdurmuş, ekolojik sistemi süper hale getirmiş falan. Sonuçta tüneller patlatılır, bizimkiler bir daha geri dönemez ve dünyanın öbür ucundan getirilen Ruslarla bir köyde yaşamaya başlayıp barışı öğrenirler. Böyle bir şey. Kurşunumsular erdemli insanlardır yani. İnsanın olamadığı kadar insandır.

Bay Uzay Gemisi: İnsanlar, uzaylılarla yaptıkları savaşlarda tokat üstüne tokat yedikten sonra sezgilerle hareket edebilecek bir gemi tasarlarlar. Bir beyin gerekir, bu beyin de bir matematik profesöründen sağlanır. Hızlı tepki, bilinçsiz. Amaç bu, Robocop gibi yani. Profesör, esas oğlanla kızı kaçırır, kimselerin bilmediği bir gezegene bırakır. Her şeye yeniden başlamak için. Bu sefer temiz bir başlangıç olacak. Ulan bu da şeyde vardı, Knowing miydi neydi. Bir de Poe göndermesi var hikâyede, bulana veya getirene tam iki kitap ısmarlıyorum. Hadi bakalım.

Ormandaki Kavalcı: Asteroid galiba, bizimkiler koloni kurmuş asteroid üstüne. Bir de orman var, ormana giren sevgi kelebeği olarak çıkıyor. Ağaç olduğunu düşünüyor kim oraya girerse, savaşmıyor, hiçbir şey yapmıyor, güneşin altında dikiliyor öylece. Bunun üstünden gelişen bir şey. En iyisi hiçbir şey yapmamak, evet.

Sonsuzlar: Evrimin doğal hızının ideal olduğunu belirten. Evet, üşendim.

Saklama Makinesi: Müziği koruyabilmek için Beethoven'ın eserlerini böceklere dönüştüren Doktor Labyrinth, süreci tersine çevirince kakofoniyle karşılaşır. Yaşama uğraşı, çoğu şeyi bozduğu gibi müziği de bozar. En sonunda kendisini dönüştürür, ancak öyle korur müziği.

Harcanabilir: Örümcekler bir adamı uyarır, böylece adam eve gelince karıncalardan oluşmuş bir halıya düşmekten kurtulur. Buraya kadar anormal, sonrası daha da ilginç. İnsanlar istilacı olarak geldiklerinde böceklerin atalarıyla çatışmışlar ve kesin çizgiler çizilmiş. Örümcekler, böceklere karşı yaratılmış ve çağlardan beri insanoğlunu korumuş, korumaya devam edecek. Lakin eve doğru yaklaşan böcek ordusuna karşı adamı korumaya çalışmayacak. Bir doğa-insan çatışması daha.

Değişen Adam: Uzun hikâye cinsinden bir metin bu. Devlet organlarının iç çatışması, sezgi yoluyla teknolojiyi teoriden pratiğe dökebilen, geçmişten yanlışlıkla getirilen bir adam ve eski teknoloji/yeni teknoloji çatışması içeren bir mevzu.

Yorulmaz Kurbağa: Felsefe/fizik çatışması içeren güzel bir hikâye. İki profesör bir iddiaya girer, Zenon'un kurbağa ve kuyu paradoksunu çözme konusunda bir deney düzeneği hazırlarlar. Paradoksa göre kurbağa, kuyudan çıkmak için zıpladığında enerjisi hep yarı yarıya düşecek ve sona gelmeden önünde bir boşluk daima kalacaktır. Felsefeci önünde sonunda yolun biteceğini söylerken fizikçi tam tersini iddia eder, bir şekilde felsefeciyi düzeneğin içinde yakalar ve düğmeye basar. Verilen ani sıcaklığın etkisiyle felsefeci hareket eder ve boyutu geometrik olarak düşmeye başlar. Bu düşüş sırasında zemin engebeli hale gelir, etrafında dağlar belirir falan. En sonunda moleküllerin arasından geçebilecek küçüklüğe erişir ve düzenekten çıkarak eski haline döner, kızgın bir şekilde fizikçiyi bulur. Deney başarısız olmuştur, başka bir düzeneğin kurulmasını ister, hiçbir şey söylemeden oradan uzaklaşır.

İşgüzar, Bahçede, Maaş Çeki gibi çok güzel hikâyelerle devam ediyor, ben buraya kadar sabredebildim. Bir iki şey daha söyleyeyim, Dadı kapitalizmin insanın kanına nasıl girdiğini anlatan güzel bir hikâye. Koloni'de eşyaların insanlara düşman olabileceğine kesin olarak inandım. Eşyalar düşmanımız.

Birkaç madde halinde Dick'in değindiği konuları çıkardım ama son kitapla birlikte toplu bir değerlendirme yaparım herhalde. Tanrı kompleksi, insan-doğa çatışması, zaman yolculuğu paradoksları, bir sürü mevzu var. En sona. Bu kadar yeterli.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder