12 Ekim 2014 Pazar

Poul Anderson - Uzaya Haçlı Seferi

Fransa'ya doğru yola çıkmak üzere olan Sir Roger de Tourneville ve şürekası, Kudüs'e ulaşmak, kafirleri kılıçtan geçirmek ve daha da önemlisi zengin olmak dururken tepelerinde biten bir uzay gemisini ele geçirirler ve sefer başlar. Tek sıkıntı, Fransa'daki savaşı bitirip Kudüs'ü ele geçireceklerken uzayın derinliklerine doğru yol almaya başlamaları.

Kaptan ve toplum teknisyeninin diyaloğuyla açılıyor metin. Toplum teknisyeni, eski bir kitabı tercüme ettirmiştir ve okuması için kaptana verir. Metnin içindeki metne gireriz bu andan sonra, beyin yakan bir seferi kaleme alan Birader Parvus'un anlatıcı olduğu serüven başlar.

Uzay gemisi indiğinde ciğerleri kebap eyleyen silahlarına rağmen Wersgorlar mağlup edilir, Branithar nam uzaylı ele geçirilir. Sir Roger, gemiyi büyük seferi için kullanmayı düşünür, Parvus'u Branithar'la iletişim kurması için görevlendirir. Uzaylıları iblis sanırlar önce, Latince bilmediği için iblis olup olmadıkları bile tartışma konusu olur. Orta Çağ insanının hayatı anlamlandırma çabası mizahi bir durum çıkarıyor ortaya; her şeye din penceresinden bakan insanlar ve uzaylılar. Süper. İletişim kurulur, taraflar birbirini anlamaya başlar ve Sir Roger'ın emri altındaki bütün insanlar -yaşlılar, kadınlar, çocuklar dahil- gemiye bindirilir, sığırları bile alırlar. İstikamet bellidir ama Branithar bir katakulliyle gemiyi geri döndürülemeyecek bir şekilde uzaya yönlendirir.

Wersgorlar yayılmacı bir ırk, teknolojide çok ilerideler, kalabalığı sevmedikleri için gezegenlere koloniler kuruyorlar ve sürekli yayılıyorlar. Gittikleri yer, geminin geldiği bir gezegen. Bir sınır gezegeni, merkezden pek uzak. Gezegene indikleri andan itibaren Sir Roger'ın liderliğiyle birlikte yayılmaya başlarlar, kaleler ele geçirilir. Bu nasıl gerçekleşebiliyor, yani teknolojide çağ atlamışlar falan ya. Wersgorlar uzay savaşlarında son derece yetenekliler. Işın silahlarıyla adamı pof diye moleküllerine ayırabiliyorlar ama yer savaşında, yakın temasta son derece kötüler. İnanılmaz zeki olmalarına rağmen böyle bir mücadeleye daha önce hiç girmedikleri için sürekli kaybediyorlar. Bizimkiler hendek kazıyor, tuzak kuruyor, hacamat ediyor uzaylıları. Bir de Sir Roger'ın bitmek bilmez enerjisi var, adam William Wallace gibi bir şey.

İnsanlarla uzaylılar arasındaki ilişkiye taktım ben. Ruh kavramını anlatamayan Parvus'a Branithar'ın cevabı güzeldi, kişiliğin model olarak görülmesiyle birlikte bu formun başka bir canlı fiziksel matrise aktarılabileceği fikriyle Parvus'un beynini yakıyordu. Ayrıca kendi bilim adamları da kişilik, ruh gibi meseleleri çözememişler. Yeterince veri elde edilememiş falan. Çözeriz oğlum bunları, zamanı gelince bilinmeyen hiçbir şey kalmaz. Bence. Bunun yanında Parvus'un Tevrat'taki gök kavramını Branithar'ın anlattıklarıyla birlikte mantığı elverdiğince bir yere koyması ve Dünya'nın içindeki yanan alanı cehennem konseptiyle bağdaştırması da ilginçti. Bir de Sir Roger'la Wersgorların kumandanı Huruga arasındaki bir diyalog çok güldürdü. Garibim Huruga zaten bizimkileri anlayamıyor, Sir'ü ciddiyete davet ettiğinde gayet ciddi bir şekilde düello teklifi alıyor, kan dökülmesin diye. Cevap şu: "Siz bir çeşit akıl hastanesinden falan mı kaçtınız?" (s. 96) Sir Roger'ın kafir teknolojisini alıp yayılmacı amaçları için değerlendirmeye çabalaması da dinde pragmatizme ayna tutuyor. Kafirlerin her şeyi kafirdir, lakin iyi amaçlar uğruna, din uğruna kullanılabilir. Son olarak şu var, başka ırklarla iletişime geçildiğinde yıldızlar arası yolculukta ne kadar tecrübeli oldukları soruluyor. Parvus otuz beş yüzyıl kadar bir tecrübeleri olduğunu, ilk uçuşun Babil adlı bir yerde yapıldığını söylüyor. Bu da ilginçti, tanrıların arabaları konsepti yayılmış demek ki. Anderson makara yapıyor ya da.

Güzeldi, tavsiye ederim. BK işte. Bugün Tool'dan gidiyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder