11 Haziran 2015 Perşembe

Xavier de Maistre - Odamda Yolculuk

Yürümek Thoreau'dan Woolf'a pek çok yazarın zihnini üzüm kurusu ve pekmez kadar açmıştır. Yolculuk daha doğrusu; bir yerden başlayan ve nerede biteceği belli olmayan, alnın çatına takır takır yağan bir im boranı. Dolmayı bekleyen çoğu boşluğu doldurur, geri kalanlardan siz sorumlusunuz. Yeterince gitmediniz demektir. Ben şahsen yaşadığım yerin kalesine -ki var olsun, bir senede verdiğim otuz kilonun çoğundan mesuldür- koşarken hayatımı tekrar tekrar kurarım. İnsanları kurarım, evreni kurarım. Canlanan görüntüler gün düşlerine dönüşür de ölümü dahi severim, anın keyfine varmamı sağladığı için. Birkaç adım yeter, Şirinler'i görürüm yahu.

Bu dayımız, bir düello sonucunda ceza olarak hapsedildiği odasını adımlarken dört duvarı zamanın içinde eritir, eşyaların ruhlarını kendisininkiyle birleştirir ve sonsuz bir mekanın tuhaf, şen havasıyla oradan oraya yürür de yürür. Kendine ait bir odası vardır ve yazması için de kağıdıyla kalemi.

"Gerçekten de herkesten gizlenerek çekilebileceği küçücük bir odası bile olamayacak kadar bahtsız, terk edilmiş olabilir mi insan? İşte, yolculuğun bütün hazırlığı bundan ibaret." (s. 9)

Maistre odasını okur için kurar. Dikdörtgen, çevresi otuz altı adım, tablolar ve kitaplarla dolu. Hayallere dalınacak bir koltuk. Tablolar haricinde duvarlarla ilgili bir şey bilmeyiz, duvarlar kurulmamıştır. Her bir adım başka bir düşü simgeler. Her bir eşya okura hissettirilmeyen duvarlardan, bilincin sonsuz çizgisinden kurtulan ruh için bir çatlaktır. Maistre için ruh ve beden düalist bir yapı oluşturur, Descartes'ın beden-akıl kurulumundan biraz farklıdır bu yapı; "hayvan" ve "ruh" heterojen bir birlikteliğin yapı taşlarıdır, birbirlerinin denetimine ihtiyaç yoktur. Maistre, bedenini geride bırakıp ruhuyla yapmaktadır yolculuklarını.

Eski arkadaşlar, felsefeciler, Maistre'nin ziyaretçileridir. Dayımız onlarla konuşur, tartışır, gevezelik eder. Tabloların renklerinden, kitapların sayfalarından kırk iki günlük düşsel yolculuk malzemesi çıkarır. Denemeye benzer bir anlatı. Müziğin diğer sanatlara göre daha daha boş bir kafayla yapılabileceğini söyler mesela, motor beceri denen zımbırtı. Hipokrat, tıptaki gelişmeler karşısında şaşkınlığa düşer. Perdeler çekilir, anlatıcı karanlıkta kalır ve dekor kurulmuş olur. Düşler tiyatrosu!

Yol her an gidiliyor, hissediyorsanız bu kitabı seversiniz.

2 yorum:

  1. ne kadar ilgi çekici bir anlatım olmuş
    merak ettim ve not aldım bu kitabı

    YanıtlaSil
  2. ruhunuz kaldıktan sonra, bedenin gitmesinin bir anlamı yoktur ki ...

    YanıtlaSil