29 Mayıs 2016 Pazar

Eva Baronsky - Bay Mozart Uyanıyor

Ölüm soğuk bir kardeştir. (s. 9)

Yarım kalacak işler varsa ölümün zamansız geldiği söylenir. 35 ve civarı yaşlarda yapılacak çok iş var, mesela  çocukları büyütmek isteriz ki Didem Madak'ın ölümüne çok, çok üzülürüm. Bestelediğimiz bir Requiem'i bitirmek bunlardan biri değildir, zira klasik müzik bestelemek cahil aklımla sanıyorum ki aşırı zor bir şeydir. Onca yaylı, üflemeli, bilmem ne. Nasıl olacak bu iş? Para kazanmak gerekiyor bir yandan. Düşüncesi bile sıkıntı bastırdı. Mozart bunu nasıl yapacak, kitabın olayı budur.

Mozart ünlü eserini yazarken ölüm döşeğinde. Tamamlamaya ömrünün yetip yetmeyeceği belli değil. Wikipedia'ya göre şöyle demiş: "Korkarım ki bu Requiem'i kendim için yazıyorum." Zehirlendiği söyleniyor, başka rivayetler var. Amadeus'ta Salieri'nin çakallıklarıyla boğuşan bir çocuk-adam vardı, oysa aralarının iyi olduğu söyleniyor. Baba faktörü de mühim; kitabın Mozart'ı için baba sadece kuşak çatışmasıyla iştigal eden bir dayımız. Olaylar yoruma açık, Mozart biçimden biçime sokulabilir. Kitaptakini ben sevdim, aklımdaki adama oldukça yakın. Coşkun, doğanın müziğini kavramış, sevgilisinin sol bemolle esnemesine sevinen, yabancı bir dünyada yaşamaya yeteneksiz, her zaman desteğe ihtiyaç duyan bir adam. Aşk olmadan yaşaması pek mümkün değil. Dünya onun için oldukça lirik, duyguları onu nereye götürürse oraya ilerleyecek. T. S. Eliot'ın şairi tanımı Mozart'a pıt diye vurulan sigaranın oldukça ötedeki mazgaldan deliksiz geçmesi gibi oturuyor: "Duygu ve yaşantı, ikisinin sonucunda bambaşka bir form." Günümüzde bu zor, insanlar küçük çatlaklarda saklanıyor. Belki sıkıcı bulunma korkusundan, haliyle kendilerini sevmediklerinden. Pek sevdiğim Sezgin Kaymaz'ın bir röportajında dediği: "İnsanı kınayan bakışlardan koruyabilecek bir zırh icat edilmedi henüz. Ya da belki vardır, ben bilmiyorumdur. Bana kalırsa kendin çalar kendin oynarsın, bir boya küpünden çıkar bir başkasına girersin, onu kandırırsın, bunu kandırırsın, bazen kendini bile kandırır, aynanın karşısına geçip “Ayna ayna…” falan dersin, “Aa, beni ne de çok beğeniyorlar” filan da dersin. Kendin gibi olmanın, olduğun gibi olmanın o kadar eğlenceli sayılmadığını tembihlemişlerdir sana çünkü, sen de inanmışsındır; eğlenir oyalanır gidersin şu hayatta. Oysa tam tersine, bir kerecik kendin ol da gör; öyle bir eğlenceli ki." [ikamet] Mozart, çoklu kişiliğin bu kadar normalleşmediği bir zamandan geliyor, kendisi de buna yeteneksiz zaten. Son derece doğal bir 18 yy. beyefendisi, günümüzde tutunmaya çalışıyor. Birey-toplum ilişkisi bağlamında incelenebilecek bir değerlendirmeye açık.

Hep geyiği döner hani, şu kült yazarın şu kitabı yayınevine yollanmış da editörler beğenmemiş, basmamışlar falan. Müzik endüstrisinin seyri de mümkün; Mozart durmadan besteliyor, Requiem dışındaki işlerini bir yayınevine bile götürüyor. Yetkili dayının "çok fazla Mozart, iş yapmaz" demesine cevap da veremiyor. Yine de seçkin çevrenin takdirini kazanıyor, dehası zamanların çok ötesinde çünkü. Her çağın müziğini yakalayabilecek dahilerin önde gelenlerinden, helal be.

Mozart, cananı Constanze'nın yanı başında bilincini yitiriyor ve 200 yıl sonra Viyana'da açıyor gözlerini. Dünya oldukça, oldukça yabancı. Arabalar, telefonlar, elektrik, günlük yaşama dair akla gelebilecek her türlü şeyi keşfetmek gerekiyor ve Mozart için pek zor bir iş bu. Uyandığı evde Sophie, Anju ve birkaç şahıs daha var, sokakta yatan berduşu evlerine getirmişler. Mozart bilmediği bir dünyaya gözlerini açıyor, sonradan aşık olacağı Anju'nun bardağına tuvaletini yapıyor ve eserinin birkaç bölümünü oracıkta yazıyor, kovulmadan önce. Daha sonra önemsiz bulup tekrar yazmak isteyeceği bu bölümler, Requiem'in tamamlanmasını sağlayacak ve Mozart'ın yolculuğunu sona erdirecek.

Kimliksiz, beş parasız bir şekilde sokaklarda gezinirken Polonyalı sokak kemancısı Piotr'a rastlıyor. Adamın müziği oldukça hoşuna gidiyor ve dehasını gösterme şansını bulduğu zaman Piotr dünya dışı bir güzellikle karşı karşıya olduğunu anlayıp Mozart'ı evine alıyor, birlikte müzik yapmaya başlıyorlar. Çeşitlemelere açık, hoş bir müzik. Mozart'ın doğadan aldığı notalar oldukça değişiyor, Gaia'nın sesi 200 yılda bambaşka bir boyuta geçmiş ve büyük bestecinin güncel müziğe ayak uydurması gerekiyor. Başarıyla yapıyor bunu, Blue Notes adlı bir jazz-barda herkesi kendine hayran bırakıyor. Mekanın müdavimi olduğu zaman hoşuna giden bir kadınla birlikte oluyor ve bu bir gecelik ilişkinin etkisinde kalıp dağıtıyor biraz, modern ilişkilerden pek haberi olmadığı için nasıl hissetmesi gerektiğini bilemiyor, belki terk edilmişlik duygusunun böylesi kolay karşılaşılabilecek bir şey olması dehşete düşürmüştür. Sosyal yaşam bir diğer uğraş, Mozart gibi ince ruhlu bir adamı duman ediyor. Komik durumlar ortaya çıkıyor, pek başarılı olmasa da kararında. Düz bir çizgide ilerleyen anlatı, bir yere çıkmayan dallara ayrılınca geri dönmek her seferinde daha çok yadırgatıcı.

Aşk olayı da biraz zorlama, bardağına işeyen evsiz bir adamdan nefret eden Anju, yeterince derin işlenememiş bir karakter. Sonradan Mozart'a aşık olup ondan hamile olduğunu anlıyor, nihayet akıl hastanesine düşen aşkının yanında olmaya çalışıyor ama kararsızlığı o kadar yavan kalıyor ki lüzumsuz denecek bir karakter konumuna yaklaşıyor. Kız hakkında bildiğimiz tek şey yakında işsiz kalacak bir biyolog olması. Bu kadar. Belki Mozart'ın dengesiz ilişkileriyle, Constanze'la bir bağ vardır, bilmiyorum.

Son, müzik profesörünün akıl hastanesine gelip Mozart'la konuşmasıyla geliyor. Bestecimiz 200 yıl sonraya uyanmasını bir iki bölümde sorguluyor ve Tanrı'nın Requiem'i bitirmesi için kendisine ikinci bir şans verdiği fikrine ulaşıyor. Yaşadığı bazı olayları bunun bir kehaneti olarak görüp eseri üzerinde ara ara çalışıyor. Tımarhaneye girdiğinde görevini yerine getirdiğini düşünüyor, profesörün soyadı Michaelis olunca Baş Melek Michael'ın kendisi için geldiğine emin oluyor. Gerçekçi olmayan çıkarımlardan gerçek bir son: Mozart bilincini kaybettiği odasına geri dönüyor.

Aralarda birkaç yorum vardı, hoşuma gitti. AC/DC tişörtünden kutsal bir mana çıkarıyor ve la, do, re, do notalarıyla küçük bir tema oluşturuyor eseri için. Tabii ki kendinden sonra gelen besteciler için söyledikleri önemli, Eva Baronsky'nin Mozart'ı epey incelediğini düşünüyorum, umarım müzikal dünyası da oldukça geniştir ve bu konuda Mozart'la bir paralellik kurabilmiştir. Ben amatör dinleyiciyim, öylesi bir bilgim olmadığı için ne dense yiyoruz ister istemez. Mesela Schubert'i beğeniyor Mozart, Chopin için "o kadar yorucu olmasa belki kendisine yaklaşabileceğini" belirtiyor ve orkestra için yaptığı bestenin felaket olduğunu söylüyor. Beethoven için: "Van Beethoven isimli bir beyin bestesini de yavan ve sert buldu. Bu ismi daha önce duymuş muydu acaba? Müziğine bakılırsa bu da benmerkezci bir adamdı, gerçeklere gözünü kapatmış, dinleyicisine değer vermemişti." (s. 77) Öğrencisi Süssmayr, Mozart ölünce Requiem'i tamamlıyor ama Mozart hiç beğenmiyor tamamlanmış eserini.

Eksikleri var, yine de çok hoş bir kitap. Bu da hoş bir şarkı, dün yaptık.




4 yorum:

  1. Şarkı çok güzelmiş ya. Paylaşıcam sağda solda.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sözleri de mi siz yazdınız? *.*

      Sil
    2. sevinirim ya, paylaşılsa keşke. :B
      sözler benim, resim klavyeci arkadaşımın. başarılı bir çalışma oldu. kimse o adamın hilmi olmadığını söyleyemez?

      Sil
    3. Çok başarılı, çok güzel sözler. Bütün akşam dinledim ben, oturdum bi şeyler de karaladım. <3

      Sil