12 Nisan 2018 Perşembe

Kazuo Ishiguro - Beni Asla Bırakma

Röportajlarında anıların değişkenliğinden ve tekrar tekrar, farklı biçimde kurulumundan yola çıkarak bir anlatı oluşturduğunu söylüyor Ishiguro. Kurmacanın gerçeğe yaklaşması üzerinden düşünüyorum, zihnin hatıraları oluşturma aşamasında güvenilmez anlatıcıdan bilinç akışına kadar pek çok tekniğin aslında sembollerle, kağıt üzerinde oluşturulan bir yaşamdan başka bir şey olmadığını düşünüyorum, bu noktada kurmacayla gerçek arasındaki sınırlar ortadan kalkıyor. Kendi adıma söylemeliyim ki ikisi arasındaki ayrımı Ishiguro kadar belirsizleştiren pek az yazar biliyorum. Lineer anlatı kalınca bir çizgi çekiyor araya, okuduğum şeyin kurmaca olduğu kendini ele veriyor ama düşünmenin sezilen doğasına yaklaşıyorsa bir metin, bütün teknikler ortadan kalkıyor -ki başlı başına teknikler olarak düşünmeyesim var, aradaki çizgi böylesi belirsizken- ve kategorilere ayrılmamış yaşamın doğallığı beliriyor, dolaylı bir yolla da olsa bu doğallık yakalanabiliyor. Ishiguro'nun muhteşem yazarlığının birkaç temelinden biri.

Lineer anlatıda metni oluşturan parçalar adım adım belirir ve sonuca doğru bir bütün oluştururlar. Karakterlerin gelişimlerini, olguları anlamlandırışlarını vs. görürüz, bu çerçevenin arka planı betimlemelerle doldurulur, farklı akışlar bir noktada birleşir, pek çok şey olur kısaca. Oysa Kathy H.'nin anlatıcı olduğu bu anlatıda tamamlanmış bir çember görürüz, şimdiye dek uzanan farklı çizgilerin yeni yeni birleşmeye başladığı bir noktada bulunan Kathy, hatırlamaya başladığı noktada bile şimdiden sonrasını gözardı etmez. Geçmişe doğru çıktığı yolculuklarda hatırladığı, yaşanan sayısız olay onca yıldan sonra yeni anlamlar kazanmaya devam eder, akış tek yönlü değildir, geçmişten şimdiye ve şimdiden geçmişe gidildiğinde olaylar yeni anlamlar kazanır ve eskileri ortadan kaybolur. Tek bir bilince dayandığımız için tutarsızlık, çarpık gerçeklik gibi zihinsel yan etkiler aranması doğaldır, kendimce tarihlere özellikle dikkat ettim. Bir zaman akışı çizelgesi çıkartmaya çalıştım ama geç kaldığım için başaramadım, sonrasında asıl yapmam gereken şeyi yapıp sadece metni okudum, üzerinde çalışmaya kalksam çok güzel bir şeyi kıracakmışım gibi hissettim.

Anlatıcının bildiği, bildiğini düşündüğü ve okur için oluşturduğu geçmiş tek bir okumayla çözümlenecek gibi değil, anlatıcının bildiklerine yaklaştıkça kendi "tam" anlatısında gedikler ve sonradan tamamlanacak parçalar olduğunu, en azından üzerinde düşünülecek ve ilk okuyuşta görülemeyecek şeyleri fark ediyoruz. Mesela şu: "Bakıcılar makine değil ki." (s. 12) Bakıcılık yaptığını söyleyen Kathy H.'nin, arkadaşlarının ve diğer onlarca çocukla birlikte büyüdükleri Hailsham adlı yapının arkasında neyin, nasıl bir dünyanın olduğunu anı parçalarından kurmaya çalışırken bireysellikten, insanın kimliğini oluşturma çabasından distopik bir dünyaya ulaşıyoruz. 1990'ların son yıllarındaki alternatif bir tarihsellikten geçmişe yapılan yolculuklarda kişisel tarihin çizgisi dünyanınkiyle birleşirken anlam kazanan detaylar, kilit karakter olan Madam'ın bütün gizemi açıkladığı son bölümde birleşiyor. Organları için yetiştirilen klonlar, sosyal yaşamlarının biçimlenmesi, Hailsham ve benzeri klon yuvaları, Bayan Lucy ve diğer öğretmenler/gardiyanlar anlam kazanıyor. Başta Kathy'nin bakıcı olmasından, Tommy ve Ruth'la yıllar sonra karşılaşmasından ve yetimler yurdu gibi varsayımsal yaklaşımlara açık olan Hailsham'dan başka bir şey yok elimizde. Daha da önemlisi, yıllar sonra makine olmadığını düşünen bir klonun kendini aradığı noktada -anılarını derlemesini bu yoldaki son adım olduğunu düşünüyorum- her şeyi öğrendikten sonra bulduğu şeyin gerçeklik-kurmaca çizgisinin pek de önemli olmadığını göstermesi. Hailsham'da, yalıtılmış ve kurmacanın kurmacası şeklinde yaşadıkları yıllar boyunca dünyanın geri kalanında sürdürülen etik-ahlaki tartışmalar tek bir sözle lüzumsuz hale gelebiliyor. "Makine olmamak", makine olması için üretilen öznenin kendi insanlığına dair herhangi bir düşüncesi olduğu için yeterli bir kanıt. Madam'ın ve birkaç öğretmenin sürdürdüğü protestolar, klonların da insan olarak haklara sahip oldukları argümanı üzerinden yürüyor ve bunu kanıtlamak, onların da ruha sahip olduklarını göstermek için çocukların yaptıkları sanat eserleri toplanıyor, dünyaya gösteriliyor. Oysa deneyler gösteriyor ki makinelerin bestelediği müzikal eserler Beethoven'ınkilerden daha çok beğenilebiliyor, sayısız parçanın bir araya gelerek oluşturduğu uzantılar en iyi ressamların eserlerinden daha iyilerini üretebiliyor. Bu bir gösterge değil kısacası. Klonların insanlığının en iyi göstergesi, sisteme muhalif bazı öğretmenlerin söylediği gibi "bazı şeylerin anlatıldığı ama her şeyin anlatılmadığı" bir ortamda, belirsiz bir dünya algısı oluşturulduktan sonraki davranışları, sosyal yaşamları ve düşünce biçimleri olsa gerek. Kathy, anlatısında insanlığını sorgulamaz çünkü bu zaten sorgulanmayacak kadar kesindir. Öyle programlandığı için değil, öyle yaşadığı ve hatırladığı için.

Küçük parçaların bağlantıları. Şimdi hatırlıyorum da, der Kathy, şimdi geriye baktığımda, der, kendilerine o kadar az bilgi verilmiştir ki -bunu onlara söyleyen öğretmenin bir süre sonra ortadan kaybolacak olması anlaşılabilir- çocukluklarında anlam veremediği olaylar yıllar sonra, hepsi yetişkin insanlar olduklarında anlaşılır hale gelir. Bence geçmişe dönük anlatılardaki en büyük problem de böylece çözülmüş olur; diyalogların kusursuz bir biçimde hatırlanması saçmadır ama buradaki anlamsız parçalar küçük travmalar halinde belirir, böylece anlamsızlığın ortasında adalar olan çocuklar, birbirlerine dokundukları yerde, birbirlerinden güç alarak aradıkları gerçeğin peşinde hemen her şeyi hatırlayabilirler. Zaten her ne kadar özgürlükçü bir yalıtılmışlık varsa da, cinsellik ve diğer konular olabildiğince açık bir şekilde yaşanıyor olsa da duygusal bir ketlenmenin ortaya çıktığı söylenebilir, böylece çocuk Kathy ve yetişkin Kathy aynı şekilde konuşabilir, anlatıda bu çok ince bir detay. Travmaların silinmez izi. Bu noktada yetişkinliğin, büyümenin ne olduğunun sorgulanması lazım. Aynı insanlar, aynı çevre, dünyayı kasıtlı olarak genişletmeyen bir eğitim, yetişkinliğin ne olduğunu bilmeyen çocuklar/yetişkinler/çocuk yetişkinler doğurduğu için diyaloglar aynı tansiyondadır, davranışlar yine öyledir, aynı yaşın farklı zamanlarıdır anlatılan, geçen yılların büyüme üzerinde etkisi olmadığı için anlamı da yoktur.

Tommy, Ruth ve Kathy arasındaki ilişkiye pek değinmiyorum, inişli çıkışlı bir arkadaşlık, sevgililik, dostluğun sıcak bağı. Yıllar sonrasının bağışçıları olarak Kathy'nin karşısına çıkan eski sevgililer, birkaç bağıştan sonra ameliyatların yıkıcı etkilerini kaldıramayarak hayata veda ederler ve bakıcı Kathy'nin anılarında yaşarlar. Birbirlerinden kopuşları, tekrar bir araya gelmeleri sağlam hikâyeler olarak karşımıza çıkar. İmitasyon yaşamların gerçek acıları.

Beni Asla Bırakma, Kathy'nin en sevdiği şarkı. "Bebeğim" sözcüğünü gerçekten bebek olarak anlar ve şarkıyı söylerken bebek tutuyormuş gibi yapar, o sırada kendisini izleyen Madam'ın ağladığını görür. Çocuk yapamayacak olduklarını bilirler, bu onlara söylenmiştir ama neyin içinde olduklarını anlayabilmeleri için yeterli bir veri değildir. Daha fazla bilgi almak isteyenler, gözetmenlerine sorular soranlara utanç dolu gözlerle bakılır, sistem kendi savunma mekanizmasını kurmuştur. Halisham'ın dışında ne olduğunu anlamak isteyen bir kızın civardaki ormanda öldüğü, ruhunun ormanda dolaştığı masalı da bir diğer benzer mekanizmadır, buna benzer örneklerin sayısı fazla olmakla birlikte bir gün Halisham'dan çıkacaklarını, başka bir yere gideceklerini bilen çocuklar için sorgulamak gereksiz ve utanılacak bir şeydir, onlar için en iyi şey uyum sağlamaktır. Yavaş yavaş beliren fikirler de vardır tabii, çocuklar kendi mitlerini uydururlar. Keret'in kaybolan eşyalarının düştüğü koltuk altı çukurunun bir benzeri Norfolk için söylenir, kaybolan eşyalar Norfolk'a gider. Üretilen sanat eserleri de kendi efsanesini yaratır; çocuklar bu eserlerin satıldığını ve eşya takası için kullanıldığını bilirler ama kendilerine yanlış bilgi verilmiştir, eserler dış dünyadaki protestolarda çocukların "normal insan" olarak görülmeleri için kullanılır. Üçlü arasındaki muhabbetlerde, birbirlerine aşık olan insanlara organlarını vermeleri için ek süre tanındığı, birkaç yıllığına da olsa birlikte yaşayabildikleri konusu konuşulur. Aşık olanların gerçekten aşık olup olmadıkları da eserlerinin uyumundan anlaşılabileceği için eserlerin bu yüzden saklandığı düşünülür. Karanlık noktaları edinildiği kadar bilgiyle doldurma çabası, sayısız yanlış sonuca yol açar ama çocukların yapabileceği başka bir şey yoktur. Dünyanın anlama noktasında karanlık köşeler kalmamalı. Yetişkinliklerine yaklaştıklarında daha serbest bir mekâna geçtikten sonra kendilerinin orijinalleriyle karşılaşma şanslarının ortaya çıkması da bir başka ilginç konu.

Bayan Lucy'nin çıkardığı ilk yangın bir dönüm noktası. Çocuklar yalıtılmış olsalar da aldıkları eğitim dünyadan tamamen habersiz olmalarını engeller. Film izlerler, gelecekte hangi meslekleri yapacaklarını konuşurlar, pek çok şey onların normalliklerini tesciller ama sonradan gördüğümüz üzere bu sadece Halisham'da böyledir, diğer merkezlerde çocuklara kötü davranılır, ayrıntı verilmez ama berbat şartlarda yaşadıkları çıkarımı yapılabilir. Bayan Lucy'nin tavrı bile başlı başına bir iyiliktir; çocuklara gelecekle ilgili hayaller kurmamalarını, düşündükleri pek çok şeyi yapamayacaklarını, farklı olduklarını ve bunlara benzer pek çok şeyi söyler ama yine detay vermez. Madam'ın sondaki açıklamasına kadar parçalar tam olarak yerine oturmaz, oturduğundaysa onca anlamlandırma çabasının, bilinmeyenin yol açtığı onca yaranın yükü yüzünden bütün yine kırılır. Kathy, Ruth'tan sonra Tommy'nin de tükendiğini duyunca Halisham'ı hatırlamaya çalışır ama pek başarılı olamaz, arabasıyla giderken Halisham'ın duvarlarını gördüğünü düşünür ve bununla yetinir. Son olarak Norfolk'a gider, Tommy'nin kaybolan diğer her şey gibi burada belireceğini düşler. Müthiş bir son.

Ishiguro'da arayış izleği, belleğin olduğu gibi yansıtılmasının en makul sebebidir. Kişi tek başına kendi çerçevesinin dışına çıkamaz, dünyayı ve kimliğini oluştururken yansımalarına ihtiyacı vardır. Bu yansımalar arayışın itici gücünü oluşturur ve gerisi belleğe kalır, kopuşların tarihi -doğru veya yanlış- kişisel tarihtir, dünya tarihiyle birlikte. Büyük bir fark varmış gibi gözükür, eklektik bir yapı oysa.

The Island var ki filmle bu kitap aynı yıl çıkmış, ilginç. Bazı sitelerde ikisi karşılaştırılmış, dikkat çekici bilgilere ulaşılabilir. Dune'daki Tleilaxu meselesi var, organ çiftlikleri konusunda sağlam bir fikirdir. Bunlar bir yana, Ishiguro'nun bu metninin klasik anlamda bir distopya içerdiğini düşünmüyorum, distopik bir dünyada -belki günümüzün modern köle üreten dünyasının bir metaforunda- geçen bir hikâye denebilir. Ama ne hikâye!

1 yorum:

  1. Selam.
    Okumayı çoook istediğim kitaplardan biri.
    Açıkcası çok fazla detayları okumadım yazınız da . Çünkü biz henüz okumayanlar için bu kadar detay biraz kötü oluyor.

    YanıtlaSil