14 Eylül 2014 Pazar

Italo Calvino - Görünmez Kentler

Bir kenti anlatabilmek kolay değil, eksik kalacak pek çok şey var. Doğa, insan, zaman, bir yerden açık veriliyor. Kent imgeleri olduğu gibi aktarılamıyor veya anlatılan şey göstergelerden ibaret kalıyor veya geçmişin şimdiye bağlı olan kesiminden başka anlatılacak bir şey bulunamıyor veya karmakarışık sokakların, birbirini ölçüsüzce kesen caddelerin kaosundan yeni bir düzen çıkartılamıyor veya veya veya. Her şehrin bir öyküsü var, ne kadar o öykü görmezden gelinmeye çalışılsa da bu öykünün etkisinde kalmadan kente dair başka bir şey anlatabilmek mümkün değil bana göre; ben ona ne kadar farklı anlam, farklı çıkış yolu sunacak olsam da onun kimliği çoktan belirlenmiştir, yıkılmaz bir kesinlik içindeki yapılar yerine oturmuştur ve beni, hayal gücümü ezip geçer o şehir. Kim olduğumu yitirmemek için geriden bir şeyler getiririm, geçmişi şimdiye taşımaya çalışırım ve geçip gittiğim şehirleri ister istemez şimdikine taşırım. Şiiri var, Kavafis'in, şarkısını da yaptık:

"Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim, dedin
bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.
Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünde de."

Sahtegi - Şehir

Kişisel bir şey tabii ama aynı düşünceleri Calvino'dan okuyunca aklımdaki kent imgesi çokyüzlü bir kristale genişleyiverdi. 

Calvino, Görünmez Kentler'in yazım serüvenini anlatıyor başta. Fikirlerini koyduğu dosyalar var mesela, eşyalara dair, hayvanlara dair, tarihi kahramanlara dair falan. Bir kentler kitabı düşüncesi ortaya çıkınca bu fikirlerden yararlanmış, sonra biçime gelmiş sıra. Birçok gruplama ve alt gruplama düşünmüş Calvino, kentler ve anı, kentler ve göstergeler gibi. Bunları tam olarak oluşturduktan sonra kentleri nasıl inceleyeceğini düşünüyor. Önceden yazılmış metinlerden bir ölçüde esinlendiğini, kentlerin de birbirinden esinlendiğini, böylece "başka yer" diye bir şeyin olmadığını, bütün bir dünyanın tek bir şekle bürünmeye başladığını düşündüğünü belirtiyor ve metinlerarasılık işin içine giriyor; birbirinin üzerine inşa edilen metinler, birbirine dönüşen kitaplar. Kent imgelerinin birbirinin üzerine inşası gibi.

Calvino, "Benim Marco Polomun kalbinde yatan, insanları kentlerde yaşatan gizli nedenleri, krizlerin ötesinde değerleri olan nedenleri keşfetmek." (s. 13) dedikten sonra okuru bir labirente yerleştirip çıkışı okura bırakıyor. Bir kentin diğerine sızdığına sıklıkla rastlanıyor; astronomiye göre kurulan şehirlerin yıkıldığı ölçüde başka bir şehir ayak uydurabiliyor buna. Calvino'ya göre rasyonel zihinsellikle bunun sözcüklerle anlatımında ikilik olması, kent düşüncesinin kendi içinde sıkı bağlar kurmuş zıtlıklar bulunmasını olanaklı kılıyor. Bu, anlatıcıya göre, okura göre, kentin kimliğine göre değişebiliyor, yine de bir duvarla karşılaşırsanız bu bir sonu değil, yön değişikliğini ifade ediyor. Bir şehrin çıkışını başka bir şehirde bulabilirsiniz, ne de olsa dünya birbirine benziyor, öyle ya.

Işıl Saatçıoğlu, doktorasını Calvino üzerine yapmış bir çevirmen. Sunuş yazısında Calvino edebiyatını öncesiyle birlikte inceliyor. Oulipo tayfası, özne-okur ilişkisi, dil-edebiyat ilişkisi, edebiyat-felsefe ilişkisi, Borges'in labirentine yaklaşım, bir sürü şey. Calvino için kentin "dev bir kolektif anı, başvurulacak bir ansiklopedi" olduğunu söylerken Perec'in apartmanı geldi aklıma, yapbozun bir parçasının eksik olmasıyla kentlerin görünmemesi birbiriyle ne kadar ilişkilidir, düşündürücü. Düşündüm yani. Nadiren yaptığım bir şey. Neyse, bu faslı da Saatçıoğlu'ndan bir alıntı yaparak kapıyorum: "Görünmez Kentler sonsuzlukta, çoğullukta ve tarihsiz bir zamanda yaşanan bir kimlik krizidir." (s. 37)

Görünmez Kentler'in Sistemi

Arkadaş gayet nefis anlatmış, Queneau'nun veya Oulipo'nun oyunculluğunu Calvino'da görmek mümkün.

Bu bölümlerin arasında yer alan Marco Polo'yla Kubilay Han'ın diyalogları, kentlerin bir olmasına sağlayan bir çatı. Satranç metaforu bu açıdan incelenebilir; Han'ın fethettiği şehirler satranç tahtasıdır, taşlar da ordular, insanlar falan. Tahtayı oluşturan lifler çözülebilir, öyle olursa bütün tahta etkilenir. Bir de fetih amacı var. Taşlar orada olsa da, ortadan kalksa da kent imgesi daima orada kalacaktır. Kent çok şeye karşı koyabilir, ne kadar değişirse değişsin zamansızdır, sabittir, düşünülmediği zaman bile varlığını sürdürebilir. Han bunun farkına varır, Polo'ya tek bir kenti anlattığını söyler. Polo bunu kabul eder, aklındaki kent Venedik'tir ve her kente Venedik'ten bir şeyler taşır. Aslında kendinden bir şeyler taşır, insan uzunca bir süre bir yerde yaşarsa orası haline gelir. Oranın göstergelerini taşır. Han'ın göstergeler hakkında söylediği de bununla ilgilidir; bir kent anlatıldığında belirli şeyler üzerinde durulur. "Yüce Han göstergelerin anlamını çözüyordu ama göstergelerle görülen yerler arasındaki ilişki belirsiz kalıyordu." (s. 71) Han, Polo'ya bütün amblemleri tanıdığı zaman imparatorluğuna sahip olup olamayacağını sorar. Polo'nun cevabı bir kentin sahibi olunamayacağını belirtir: "Hiç heveslenme Hünkârım: o gün sen kendin amblemler arasında bir amblem olacaksın." (s. 72) Kent sahipliği, orayı anlama çabasını da içeriyor. Bir başkasıdır kenti anlayan, en azından anlamaya çabalayan kişi. Sürekli bir dönüşümdür bu, kişi de aynı kalamaz.

Kentler ve anı, kentler ve arzu, kentler ve göstergeler, diğerleri, bir zaman, mekan, kişilik olayıdır. Anılarda kentler durağandır, çözülürler. Sünger gibi emerler anıları, şişerler, buna rağmen değişmezler. Göstergeler kenti etiketler. Belli bir kimlik kazandırmada göstergeler işe yarasa da sınırlıdır bu kazanım, dille sınırlanmıştır. Yanıltıcıdır, çünkü kenti kapsamaz. Kişileri kapsar. "Yalan, sözlerde değil şeylerdedir." (s. 106) Dilin yetersizliği, yanıltıcılığı bir kenti kopyalayabilir, baştan yaratabilir, yok edebilir.

Kentlerde mutlak bir şimdi yaşanır, geçmiş biçim değiştirip şimdiye katılır. Zamanın tek bir noktada toplanması gibi mekan da tek bir noktada toplanmıştır; kentlerin sürekliliğinde bir kentin çıkışı yoktur, her kent başka bir kente açılır. Gökyüzü de kente hapsolmuştur, biçim değiştirir ve kentin bir parçası haline gelir. Tersi olduğunda, bir kent gökyüzüne benzemeye çalıştığında yok olur, yıkılır. Kent neyse odur; bir şeye benzemez, suretleri de kendidir. İnsanlar göğe taşındığında bile, aşağı bakıldığında oradadır. Kaybolmaz, görünmez bir imgedir. İki yol vardır acı çekmeden yaşamak için; ya kentle bir olmak ki cehenneme ayak uydurmak demek bu, diğer yol da cehennemde cehenneme dair kim, ne varsa onu bulmak. Polo'nun son sözleri bunlar.

Kitabın üstünde "Ölmeden önce okumanız gereken 1001 kitaptan biri" yazıyor. Buna da ayrı kılım, kim böyle düşünüyorsa hortlayıp korkutmak lazım, sonra kitabı okuruz. Neyse, Calvino. Sütle çikolatanın muazzam buluşması. Arrivederci.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder