19 Nisan 2015 Pazar

Italo Calvino - Zor Sevdalar

Anlık tedirginlikleri diyeceğim, montunuzu asmak için yanda oturan kadını rahatsız edip etmeme ikilemini. Başka, otobüs yolculuklarında ikram sırasında pencere kenarındaysanız yandakinin üzerinden eğilip keki, çikolatayı bir an önce alma telaşı. Loşluğun içinde, insanların arasında göz göze geldiniz, acaba tanışabilecek misiniz? İhtimallerin boğuculuğunda canlı kalma sanatı! Yapacağınız bir hareket öyle hoşa gitmeyecek ki seks o anda sonsuza uzayacak, büyük bir sıkıntıyla. Acaba ne kadar anlaşılabiliyorsunuz, ne kadar anlıyorsunuz, kelimeler yetecek mi, bakışlar ne kadar doğru söyler? Çıkamazsınız işin içinden. Sadece denersiniz veya denemezsiniz. Yollar, ihtimaller diğerlerine açılır. Takıntılı mısınız? Bittiniz o zaman; mantığın parlak ışığında duygularınıza ket vurmak istersiniz. O bilinmeyenin sıkıntısını yaşamadan böyle bir şey mümkün değil.

Calvino'nun öykülerinde ikiliği hissedersiniz; karakterlerinin iletişimle ilgili problemlerinin yanında dünyayı ve diğerini/diğerlerini anlamlandırma çabası arasındaki çıkmaz son kertededir. Her bir insan ayrı bir dünyadır, kısıtlı iletişim yollarıyla onları gözlemleriz, dinleriz, anlamaya çalışırız. Olabildiğince. Katmanlar arasında bir yol açmak pek kolay olmaz. Psikoloji başlı başına bir derttir, statü öyle, can sıkıcı pek çok şeyle birlikte.

Bunlar başarı veya başarısızlık değil, insana bir diğerinin ne kadar uzağında kalabileceğini gösteriyor bu öyküler. Sosyal bir varlığız, bunun ödülüyle birlikte laneti de bizimle birliktedir. Şimdi aklıma mevzuyla alakalı bir kulüp geldi, ben kurmuştum. Fikir düzeyinde benzer sıkıntıları ben de düşünmüştüm. Takıntılı bir insanım. Calvino ne güzel öyküleştirmiş!

İşi Gücü Olmasa Evden Çıkmayacak Olanlar Kulübü

Bir Piyade Erinin Serüveni: Önce basit bir dokunmayla başlıyor, trende yan yanalar. Sonra asker kardeşimiz, ampirik bakış açısıyla bütün yaşamını birleştirir ve kadının da kendisine dokunduğunu düşünür. Sonra ermeyecek bir yolda atılan onca küçük adım -bacak sıkma, yaslanma, yalama falan derim ama şaka, yalama yok- askerin ileri gittiğini düşünmesiyle birlikte sonra erer. Bir titreyiş, özne-nesne arasında kurulmuş hatalı benzerlik bağını koparır, askersin sen asker kal, at dedi bombaları.

Bir Haydudun Serüveni: Gim polislerden kaçarken Armanda'nın evine sığınır. Polis çavuşu evi aramaya gelir, Armanda'yı ve kocası Lilin'in tanıdığıdır. Aslında mahallenin bütün erkekleri Armanda'nın tanıdığıdır. Neyse, Gim tuvalete falan saklanır ve beklemekten sıkılır, çavuşla Armanda fanfinfon edeceklerdir ve beklemeye dayanamayıp tutuklanmak üzere saklandığı yerden çıkar. Gecenin şanslısı Lilin olur, iki erkeğin ortadan kaybolmasıyla yatağına geri döner.

Denize Giren Bir Kadının Serüveni: Eyvah, kadının mayosunun altı kaybolur. Denizin ortasında kalakalır kadın, ne yapacağını bilemez. Hiç o kadar rahat ve rahatsız bir konuma düşmemiştir, bunun ikilemini yaşarken kimliğinin tam olarak farkına varır. Mayo seçimi bir arayışın sonucudur, cezalandırılmanın ve arınmanın arayışında bir çocuktur kadın. Sevişmelerinde kaçamak bir şekilde farkına vardığı vücudunun tamamen farkındadır artık. Vücudunu anlamlandırır ve bunun sonucunda bütün insanları tehdit unsuru olarak görür. Erkekler avcıdır, kadınlar düşmandır falan.

Balıkçılardan biri ve adamın çocuğu kadının farkına varır, sandalla mayo getirirler ve beraber karaya çıkarlar. Kadın için bu ikisinin fark etmiş olması sevindiricidir, başkaları olacağına bunların olmasını tercih eder. Bilinen düşmanlar bilinmeyenlerden iyidir. Bir sırrı paylaşınca aradaki mesafe de ortadan kalkar belki, öyle ya.

Bir Memurun Serüveni: Anlatırsam rezil ederim, en güzel öykülerden biriydi. Bir şey deyip diğerine geçeyim; rutin yaşamımızın pek dışında bir olay gelirse başımıza eğer, o olayı yaşamımıza ne kadar yedirirsek o kadar az acı çekeriz. İnsan bir anda değişmez, neyse odur. Kısmet.

Bir Fotoğrafçının Serüveni: Evet, bir diğer güzel öykü de bu. Sevdiğimiz bir kadını fotoğraf kareleriyle yaratmaya çalışırsak, yani onun varlığını dilimlere bölünmüş zamanın parçalarına hapsedersek her anı çekmemiz gerekir. Sayısız fotoğraf demektir bu. Çekemediğimiz kareler -anlar, mekanlar, uzam desek de olur- de kadının bir parçası olduğuna göre... O zaman hıyar soyun da yiyelim.

Bir Yolcunun Serüveni: Şimdi yol aşığı olmayanlar bunu anlamaz. Arkadaşlar, ben ayda 1200 kilometre yol yapan bir adamım. Her bir yolculuğum altı saat civarı sürer. Bu altı saatin altısını da ayrı ayrı değerlendiririm. Zamanı kullanışım bir yana, mekanı da kendime göre ayarlarım. Perdeden yastık yapmak, yağmurluğumu belli bir noktaya yerleştirmek, yanımda biri oturmuyorsa iki koltuğa sığmaya çabalamak, ikram geldiğinde uyanık olmak, bunlar başlıca hobilerimdir. Unutmadan; Pamukkale'yle yolculuk ederseniz ve siz uyurken ikramı kaçırmışsanız bir post-it yapıştırıyorlar ekranınıza. "Geldik de uyandırmaya kıyamadık, uyanınca lütfen tepenizdeki düğmeye basın da size ikram edelim çikolata falan" tarzında bir şeyler yazanından. Çok tatlılar lan. Neyse, e ne oldu, varacağımız yerden ziyade yol daha önemli mi oldu desem, nasıl desem onu. Yol daha bir sizden oldu, onu diyebilirim. Varışınız elbette mühim, belki sevdiğiniz bekler sizi ki beni Sezin bekler. Dünyanın en süper kızıdır, tanısanız çok seversiniz. Ben sevdim. Yolu da kendime benzettiğim için sevdim.

Öyküden çok kendimi anlattım ama öykü de aşağı yukarı bunu anlatıyor, bir şey kaybetmediniz.

Bir Okurun Serüveni: Adam: Kitapla kadın arasında kaldı. İkisi arasında bir türlü tercih yapamadı, bu sayede kadını kazandı. Kadın: Bir kitaba tercih edilmemek için hırs yaptı, adamı açık açık hacamat etti. Sonunda seks oldu, kitap da adamın elinde kaldı. Ne güzel!

Bir Miyobun Serüveni: Gözlük aldınız, nihayet. Dünyanın çözünürlüğü küçük detayları görebileceğiniz bir kaliteye erişti. Bununla başa çıkmaya çalıştınız, başarılı olup olamadığınız şüpheli. Siz de kasabanıza döndünüz, bildiğiniz yer. Uzun yıllar geçmiş, her yer değişmiş haliyle. Geçmişinizden bir iz aramaya başladınız, bir zamanlar ilgilendiğiniz bir kadını gördünüz. Peşine düştünüz hemen. Sonra bu çözünürlük değişiminin, taktığınız gözlüğün hayatınızın son macerasına yol açtığının farkına vardınız. Çok acı. Dünya değişti, gördüklerinizden korktunuz ve Freud'un "gerileme" miydi, öyle bir şey dediği savunma mekanizması harekete geçti. Cenin pozisyonu almanıza ramak kaldı, bir gözlük yaptı bunu.

Evli Bir Kadının Serüveni: Kadın dünyayla aynı seviyeye gelmek istiyordu, kocasını aldatmak sıkıntı olmamıştı onun için. Aldattığı kişi de önemsiz biriydi zaten. Erginlik duygusu, kadının yaşamak istediği buydu. Sabaha karşı evine geldi, kocası dönmeden eve girmek istiyordu ama dış kapının anahtarını unutmuştu, kapıcının kapıyı açmasını beklerken bir bara girdi. Erkekler. Bir işçi, bir gececi, bir avcı, hepsiyle konuştu. Onlardan biriydi, arada herhangi bir engel kalmamıştı. Evlilik bağı mıydı engel, kocası mıydı? Rahatlığı hissetti sadece, hepsi bu.

Dört beş öykü daha var, özellikle Bir Otomobil Sürücüsünün Serüveni çok hoş. Tavsiye ederim, alın bunu.

Kitaplara uygun şarkılarla devam ediyoruz. Tam Blackfield bir gece bence.

1 yorum:

  1. Ay hiç bilemiyorum bu adamı. Sen Alo Demeden Önce'yi severek okuyordum, yarısında çalındı. Kesişen Yazgılar Şatosu'nu binbir merakla aldım, hiç sevmedim. Zor Sevdalar'ın tam yarısındayım galiba, nefis. Tam da Bir Yolcunun Serüveni'ni okuyacağım, buraya kadar en sevdiğimiz öyküler aynı. Ay hadi bakalım, adam bir sürü de kitap yazmış, bata çıka karar vereceğim herhalde sevip sevmediğime...

    YanıtlaSil