17 Temmuz 2016 Pazar

Steve Taylor - Çöküş: 6000 Yıllık Delilik ve Yeni Bir Başlangıç

Yanlış hatırlamıyorsam şöyle şeyler oldu: Afrika'da, nispeten kapalı bir coğrafi ortamda bizim kadar akıllı olmayan akrabalarımız yaşıyordu, Cro-Magnon nam akıllı atalarımız birkaç yüzyıl boyunca bu arkadaşlara eşlik etti ve bu ne lan, her yer dağ diyerek Avrupa'ya, Asya'ya ilerlediler. Neandertal kardeşlerin soyu kurudu, bizimkiler devam etti, gelişti. Medeniyetler, teknoloji derken aldık başımızı gittik ve Richard Sennett'ın mahremiyet dediği alan arızalandı, toplumsallıkla bireysel psikoloji bir yerde kimlikleri değişti ve ucube bir şey çıktı ortaya. Kitap bu ucubeye kısaca ego patlaması diyor ve insan ömrünün uzaması gibi süper olayların yanında yıkıcı eylemlerin artışıyla uçurumdan nasıl atladığımızı anlatıyor. Taylor'a göre paraşütü açacağız, uzak bir tarihte değil üstelik ama çok iyimser bir son bu, bilmeyen adamın gevşekliğiyle diyeceğim ki mutlu sonla bitecek bir filme benzemiyor bu çağ. İnsan ömrünün uzaması bile üretim aracı olarak işlerliğimizin iyileştirilmesinden öte bir anlam taşımıyor sanki, çalışma şartları korkunç ve her şey kanıksanmış. İyi o zaman, 12 taksitle çıkılan bir haftalık tatiller için bütün bir yılı çalışarak geçirmeye devam.

Erich Fromm, İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri ile işin psikolojik boyutunu incelemiş, Hitler analiziyle de işin pratiğe dökülmesini göz önüne sermişti. Taylor daha toplumsal bir boyuttan yaklaşıyor olaya, en başından. Hormon kaynaklı bir saldırganlıktan söz edilemeyeceğini söylüyor ve bunu iki noktadan kanıtlamaya çalışıyor ki biri bence sallantılı biraz; hayvanların savaş, soykırım, katliam gibi kavramlara sahip olmaması. Erich Fromm demiş; şempanzelerinki kadar içkin saldırganlığımız olsaymış barış dolu bir dünyada yaşıyor olurmuşuz. Biz oranın kenarından bile geçmiyoruz artık. Hayvanlar da doğanın bir parçası, kendilerini doğadan soyutlayıp kendi bildiklerini okumuyorlar. İkinci ve kitabın nirengi noktası bu görüş üzerine temellenmiş: Savaş, soykırım vs. yakın tarihe -6000 yıl öncesinden alın- özgü bir olay.

İnsanoğlunun defolarını üç bölümde inceliyor Taylor: savaşlar, ataerkillik ve toplumsal eşitsizlik. Bu üçünün de olmadığı topluluklar mevcut, günümüzde varlıklarını devam ettirenler de var. Bunlar coğrafya sayesinde dünyanın karmaşasından kurtulmuş, küçük dünyalarında barış içinde yaşayan insanlardan ibaret. Üç defonun oluşturduğu mülkiyet, iktidar hırsı gibi kavramlar bu adamlar için geçersiz. Ahlak sistemlerinin oluşmasında çiçeklerin, denizin etkisi bu iki tırtlıktan daha çok rol oynamış. Poligami mevcut, çocukların anne ve babası bütün bir toplum. Hayal ederken dahi zorlanacağımız bir olay. Bizim sistemde ne oluyor, Brahman erkekleri öldüğü zaman eşleri hayattan soyutlanıyor, bir daha evlenemiyor, canlı canlı yakılıyorlar hatta. Daenerys'i hatırlayalım, o mevzu. Gerçekten çok güzel bir buluş, kim düşündüyse tebrik ediyoruz ve üç tokatla uğurluyoruz. Cadı Avı'nı da hatırlayalım, kadınlar suda boğulursa cadı olmadıkları ortaya çıkar ve cennete giderler, boğulmazlarsa canlı canlı yakılırlar. Geçen bir haber vardı, Ortadoğu ülkelerinden birinde hakimin ölüm cezası verdiği bir kadının suçsuz olduğu anlaşılmış, hakim kadının cennete gittiğini söylemiş. Dünyanın neresinde olursa olsun davarlık davarlıktır, coğrafyası, kültürü hiç fark etmiyor. Şu fark var ki Batı bunları 500 yıl önce atlattı, biz yeni yaşıyoruz. Bu sürede onlar farklı gaddarlıkları keşfetti, zulümde bizden daha ilerideler.

Toplumsal eşitsizlik boyutunda William Wallace abimizin sözde isyan etmesine yol açan olay -toprak sahibinin serfin geliniyle düğün gecesi cinsel ilişkiye girmesi- büyük bir haksızlık. Kölelik başlı başına bir çarpıklık, ABD İç Savaş sonrası büyük ölçüde meseleyi halletti, bizde Osmanlı zamanında kölelik sürdü, günümüzde gerek katıksız hali, gerek ekonomik yolla dolaylı hali sürüyor.

Bunların yanında sahip olma hırsına geniş yer verilmiş, gerek filmlerde gerek kitaplarda çokça yer verildiği için geçiyorum ve çöküş öncesi döneme geliyorum. Avcı-toplayıcılara "tarihteki ilk refah toplumu" diyor Marshall Sahlins. Haftada 12-20 saat arası bir çalışma, bütün bir haftayı konvanse edebilirken günümüze bakalım. Bakmayalım veya, içim karardı. Bir de beslenme alışkanlıklarının değişmesiyle teşne olan envai çeşit virüsün, bakterinin doğurduğu sonuçlar korkunç: "Bugün yakalandığımız hastalıkların çoğu, hayvanları evcilleştirdiğimizde ve dolayısıyla onlarla daha yakın temasa geçtiğimizde ortaya çıktı. Hayvanlardan bize birçok hastalık geçti: domuz ve ördekten grip, attan soğuk algınlığı, inekten çiçek hastalığı ve köpekten kızamık. Süt ürünleri tüketmeye başladığımızda ise en azından otuz yeni hastalıkla daha tanıştık." (s. 34)  En önemli olay, avcı-toplayıcılarda mülkiyet kavramının olmaması. Kendilerini bir toprak parçasına ait hissetmeyenler için savaş kadar manasız bir şey olamaz. Ne zaman yerleşik tarıma geçildi, o noktada üretim fazlası doğdu ve farklı refah düzeyleri ortaya çıktı, toplumsal eşitlik bozuldu. Tüfek, Mikrop ve Çelik'in yazarı Jared Diamond, "insanoğlunun en büyük hatası" diyor bunun için.

Anasoyluluk da toplumsal eşitliğin temellerinden biriydi. Anaerkilliğin hiçbir dönemde görülmediği, anasoyluluğun ise M.Ö. 6000 civarında Avrupa'da son derece yaygın olduğu belirtiliyor. Hiçbir cinsiyet birbirinin üzerinde tahakküm kurmak istemiyordu, görevler eşit derecede bölüşülmüştü. Ütopik bir olay günümüz için, geçmişinse doğal gerçeği.

Bozulmanın Sümer zamanında zirveye ulaştığını söylüyor Taylor, ardından Akadlar ortalığı silip süpürünce kaos ortamı kendi düzenini doğurdu. Asurlular dehşeti sürdürürken tanrıların cinsiyetleri değişti, güç sahiplerinin borusu ötmeye başladı. Cennet'ten bence bu dönemde kovulmuşuz, öncesinde değil. Samilerin Yahudi ve Arap diye ikiye ayrılmasının izlerini binlerce yıl sonrasında, bugün bile olanca şiddetiyle yaşıyoruz, nasıl bir tekme yediysek artık. Sonrası günümüze kadar gelen insanlık faciaları: cadı avları, makineleşme devrimi, savaşlar, bilmem ne.

Cozutmayan toplumları ayrı bir başlık altında inceliyor Taylor; Aborjinler çok tatlı insanlar, kavgasız dövüşsüz yaşıyorlar. Bazı Amerikan yerlileri de öyle. Adamların sözlü anayasaları var ve Engels-Marx kooperatifi tarafından övülmüşler.

Ego patlamasının uzunca bir açıklaması geliyor sonrasında, Antik Yunanların sokağa silahsız çıkmamasından savaş taktiklerine, çok geniş bir alanda yapılmış gözlemler/araştırmalar inceleniyor. İşin evrimsel boyutundan toplumsal boyutuna uzanan bir irdeleme. Sonuç şu: Düzelme alametleri mevcut. Çiçek çocuklar iyi bir gösterge, yardım dernekleri vs. de öyle. Kurtulacağımızı söylüyor Taylor, elbet bir zaman geçiş çağların basitliğine, erdemine kavuştuğumuz zaman. İyimser bir yorum, çok iyimser. Dünya kendi seyrinde ilerlemeye devam ediyor, belli bir doğrultuda yol aldığını söylemek güç. Kısa-orta vadeli çıkarımlar yapmak mümkün ama böyle iddialı sonuçlara varmak, orada iki kez düşünürdüm.

İnsanoğlunun şimdilik sonsuz yolculuğu hakkında nefis bir kitap bu; olabildiğince bilimsel ve safsatadan uzak. İyiymiş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder