31 Aralık 2016 Cumartesi

Hervé Le Tellier - Aşktan Bu Kadar

Eh, aşk üzerine düşeni yerine getirmede askeri bir disipline sahip olduğu için hemen her seferinde yıkar, doğurur, parçalar, birleştirir, çakı gibi birden çok işi yapar, hem de tek başına. Adonis, Sapho, Mascolo, Shakespeare, çağlardan beri sayısız sanatçı aşk için bir şeyler yaptı. Başka yazılarda da değindim, burada da değineyim, Barnes'ın 10½ Bölümde Dünya Tarihi adlı müstesna romanında yarım bölüm aşka ayrılmıştır, tamamlanmayan diğer yarımsa aşkın yokluğuna adanmıştır. Tufanla birdir aşkın varlığı/yokluğu, uygarlıklar için yıkımdır, insan için yaşamanın tek anlamı olabilir, yaşamı sona erdirmenin tek sebebi de olabilir. Şu bilinir ki aşk devrimcidir ve belirdiği andan itibaren kişinin kendisi de dahil olmak üzere bir daha hiçbir şey eskisi gibi kalmayacaktır. Aşktan Bu Kadar'da aşka rağmen dönüşüm geçirmeyen yaşamların yanında bütün hayatı değişen insanlar var, onlara aşk olsun! Alberoni'nin Aşık Olma ve Aşk'ını hatırlıyorum, ruhun sıkıntılarını gidermek için aşkın ortaya çıktığı söyleniyor. Özünüzde bir eksik, yaşamınızda özlemini çektiğiniz ve henüz tanımlayamadığınız bir gedik varsa bam! Aşk imdadınıza yetişir. Aşk, kitaptaki karakterlerin imdadına yetişmiştir, çatlaklar aşkla sıvanır, karakterlerin duygusal yaşamlarındaki eksikler yeni insanlarla kapatılır.

Biraz şey, Love Actually tarzı. Herkesin birbiriyle bir noktada bağı var. bu sayede farklı bir -veya iki- karaktere odaklanılan her bölümde meselenin karşı taraftaki boyutunu/etkisini görebiliyoruz. Yazar OULIPO'cu, metinle güzel güzel oynuyor. Bu anlatım şeklini karakterlerden birinin, Yves adlı yazarın kurguladığını görüyoruz. Abhaz Dominosu. Oyunun ilerleyen bölümlerinde, kullanılmış taşlar tekrar kullanılabiliyor ama sayıların tek veya çift olmasına göre belirleniyor bu. Aşktan Bu Kadar aynı teknikle yazılmış, bu güzel. Kitabın adı meselesi var, o da inceden sürprizli. İkincisi, anlatı sürerken sayfanın ikiye bölündüğünü düşünün, iki sütun. Sol sütunda Yves'in konferans sırasında yaptığı konuşma var, sağ sütundaysa Yves'in sevgilisinin kocası, Stan, bilincini sele çevirip barajları kaldırıyor. Eşinin o adamda ne bulduğu, kendisinin de okunan metni yazabilecek yeteneğe sahip olduğu, kullanılmayan yeteneğin köreldiği, sahip oldukları çocuklar, Yves'in kelliği, yaşlılığı, başka bir yerde olacağını söyleyen eşini Yves'in hemen önünde görmesi...  Orijinal bir fikir bence, iki konuşma eş zamanlı olarak sürüyor. Biri bütün salona, biri sadece kendine.

Karakterler, her biri keşfedilmeyi bekleyen bir ada gibi. İlişkilere değinsem daha iyi, nerede başlayıp nerede bittikleri, ne şartlarda başladıkları ve nasıl sürdükleri önemli.

Anna: Projektörler önünde bir kariyer hayalinden Stan'e. Yves'le tanışmasını Stan' anlatmak istiyor, böylesi etkileyici bir adamla uzun süredir tanışmamış olduğunu söyleyecek ama Stan oralı değil. Belki korkuyor. Belki böyle şeylerin zamanının geçtiğini düşünüyor, çocukların başarılarından daha önemli ne olabilir? Şu: Anne için Stan onu anne yaptı, Yves ise kadın. Tutkuyu sürdürmede Stan fena cortladı, oysa yazarın/şairin/sanatçının avantajı, bütün bu duyguları tekrar tekrar yaratmasında. Unutulmayan incelikler bunlar, yaşamın her yönünü her an kapsayabilmekle alakalı. Bunu başaramayan Stan için yapacak bir şey yok. Eskiden her şeyin ne kadar güzel olduğunu, eşinin onu hiç bırakmayacağını düşünüyor. Oysa Anna tarihin bir noktasında Stan'i güncellemeyi bırakmış. Yani şöyle; Stan hayatındaki yenilik fırsatlarına göz çevirmez olmuş, belli bir düzene bağlı kalarak yaşamaya başlamış ve Anna gibi rockstar ruhlu bir ablamız için yeterli değil bu. Anna 40 yaşında, tutku istiyor ve karşısına Yves çıkıyor. Deli dolu ilişkileri üç ay sürüyor, Anna Stan'i hiçbir zaman bırakamayacağını ve her tutkunun eskiyebileceğini fark edip Yves'den ayrılıyor. Yves'in hatırlamakla ilgili yazdığı metni, kitap içindeki kitap, bir aşkın hatıralarına yazılmış en güzel metinlerden biri olabilir.

Louise: Romain'i seçti. Bu kadar. Zekasına hayran olduğu bu adam onun kocası oldu, fazlası değil. Bu yüzden Thomas'a vuruldu. Thomas kendi acılarını taşıyabiliyordu, girdiği savaşlardan sağ çıkmıştı. Romain'se kekelediği zamanlardan beri Louise'in öğrencisi, belki çocuğu gibiydi. Sosyal deneyimlerini -topluluk önünde konuşmaktan kim bilir neye kadar- eşinden kapmıştı. Uzmanı olduğu bilim dalı, aşk bile olmayan bir aşkı yürütmeye yetmedi. Bundan çok daha fazlası gerekiyor, çabalamaktan çok başarmak gerekiyor. Aşkı sürekli yaratmak, beslemek, bunu yaparken yorulmamak...

Le Tellier'nin kurduğu dünyada küçük ayrıntılar var, hikâyenin başında Anna'nın Yahudilikle ilgili küçük bir davranışı, sonlara doğru yapılan bir tartışmaya ışık tutabilir. Bu adamın romanları dikkatle okunmalı, detaylarda gizlenmiş başka anlatıları kaçırmamak için.

Böyle. Yazarın daha çok kitabı çevrilsin, MonoKL göreve.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder