16 Aralık 2016 Cuma

Susan Archer Weiss - Edgar Allan Poe'nun Ev Yaşamı

Poe hakkında yazılan kitaplardan biraz farklı bu. Weiss, akraba ilişkileri sayesinde Poe'nun yaşamını olabildiğince yakından izleyebilmiş ve yazarı tanıdığı kadarıyla anlatmış. Objektiflikten pek nasibini almamış ne yazık ki. Spekülasyonlar, aşırı yorumlar almış başını gitmiş ama kitabı ilginç kılan da bu; büyük yazarın etrafına örülmüş mitsel perdeyi gördüğümüz gibi perdeyi aralayabildiğimiz anlarda gerçek Poe'yu da sezebiliyoruz.

Arka kapakta yazarın Poe'yu bir komşu sıcaklığıyla anlattığı yazıyor. Poe'nun etkileyiciliği yazarı da etkilemiş diyebiliriz, okura notunda olabildiğince tarafsız bir yaklaşımı benimsediğini söylese de gerçek tam olarak böyle değil, yorumu okura kalsın. Evler üzerinden gidiyor Weiss, Poe'nun yaşadığı evleri, mahalleyi anlatıyor ve taşınma/yerleşme vasıtasıyla kurulan ilişkilerle anlatıyı derinleştiriyor.

Bildiğimiz kısımları hızlı geçeceğim, yazarın annesi ve babası tiyatro oyuncusu. Avrupa'yı da kapsayan turnelere çıkıyorlar, hızlı bir hayatları var. Baba veremden ölüyor, anne de oldukça hasta, bu yüzden çoğu oyuna çıkamıyor. Çocukların kaldıkları yerler son derece sağlıksız, anneyi ölüme götüren bataklık hummasına, sıtmaya bu odalarda yakalanıyor.

Annenin üyesi olduğu tiyatro topluluğu, aileye yardım amacıyla bir oyun düzenliyor ve oyunun reklamını yapıyor. John Allan ve Bay Mackenzie, ikisi de Poe ailesinin geleceğinde mühim işler yapacaktır, oyunlar oynandığı sırada Edgar'a ve kardeşlerine bakma görevini üstleniyor. Kaderin oyunu; Edgar, Allan ailesine düşüyor, kız kardeşi Mackenzie'ye. Mackenzie ailesi bu durumdan ötürü sonradan çok hayıflanıyor, keşke Edgar'ı da alsaydık diyorlar ama artık çok geç, Edgar Allan familyasının bir üyesi haline çoktan gelmiştir.

Kıyısından dönülen bir facia da var; annenin ölümünden altı hafta sonra Richmond Tiyatrosu yüksek sosyeteden seksen kişiyle birlikte yanıyor. Bayan Allan o gün oyunu izlemek için çok ısrar etmiş ama Bay Allan itiraz edip aileyi yılbaşı ziyareti için şehir dışına çıkarmış. Küçük Poe'nun hayatı kurtuluyor, eserlerinin de.

Bay Allan o zamanlar otuzlarının başında, maddi durumu oldukça iyi bir iş adamı, İskoç. Evleri gayet güzel. Yardımsever insanlar. Her şey güzel görünüyor ama aşırı duygusal, sevgi açlığı çeken bir çocuk, ruhundaki boşlukları korkularıyla dolduruyor. O yıllarda edindiği mezarlık, umacı, hayalet korkusu hayatı boyunca peşini bırakmayacak. Sevdiği kadınların -başta annesinin- ölümünün ardından duyduğu özlem, ölüm korkusu, çürüme fikri yazarı zıt kutuplara ayırıyor. Sevdiği ve nefret ettiği şeylerin bir noktada birleşmesinin üstesinden gelmesi ancak yazdığı müddetçe mümkün oluyor. Alkolle tanışmasının da çocukluğuna denk gelmesi etkiyi artırıyor, anne ölmeden önce çocuğa tatlandırılmış cinli suya batırdığı ekmekleri yediriyormuş. Bravo, süper taktik.

Edgar gençliğinde iyi bir eğitim alıyor, yazarın takip edemediği beş yıllık kayıp zamanı Ackroyd'un kitabından izlediğimiz kadarıyla İngiltere ve İskoçya'da Poe çok iyi bir öğrenci, derslerinin çok iyi olmasının yanında sporla ilgileniyor. Çok iyi bir yüzücü, iyi bir atlet. Bunun yanında ABD'ye döndükten sonra özel ders de alıyor. Bay Allan'ın her hatasında çocuğu yalnız bırakmakla tehdit etmesi bütün bu çabayı yerle bir ediyor; Weiss'a göre bu tehditlerden sonra Poe babasından bağımsız bir yaşam düşünemedi ve bu yüzden çok acı çekti. Sonraki dönemlerde eve yolladığı mektuplar son derece kasvetli. Babanın koruyuculuğu olmadan Poe'nun işi çok zor ve babanın yardım etmeye pek niyeti yok. Çocuk kendi ayakları üzerinde dursun istiyor ama gereken özgüven çocuğa kazandırılmamış. Bir örnek: Poe iyi bir tiyatro oyuncusu ve gittiği okulda oynadığı oyunlarda son derece başarılı ama Bay Allan, mevzudan haberdar olunca Poe'ya tiyatroyu yasaklıyor. Neden böyle bir şey yaptığını düşününce çocuğun anne ve babasının makus talihini düşünebiliriz, bir de Bay Allan'ın otoriter karakterini. Edgar'ı yönlendirmeye çalışıyor ama son derece sert bir dille, bu da bir noktada geri tepiyor.

Korkular bitmek bilmiyor. "John Mackenzie Edgar'dan bahsederken okulda oldukça cesur biri olduğuna ama doğaüstü varlıklar yüzünden geceleri evde yalnız kalmaktan korktuğuna şahitlik ettiğini sıkılarak anlattı. Poe'nun çocukken en çok korktuğu şeylerin gece kapkaranlık bir odada yalnızken yüzünde buz gibi bir el hissetmek veya alacakaranlıkta uyandırılıp gözlerini kendisine dikmiş bir canavar görmek olduğunu söylermiş. Kendi hayal gücünün ürünlerinden o kadar çok etkilenmiş ki neredeyse boğulacak gibi olana kadar kafasını yastığın altında tutarmış." (s. 31) Poe'nun inancı son derece zayıf, korkularının üzerine gitmekte ilahi bir yardıma el uzatmıyor. Episkopal olduğunu söylemesine rağmen okul arkadaşlarının dediğine göre ulu bir gücün varlığına inanmasına rağmen İsa'yı ilah kabul eden doktrine olan inancını yitirmiş. Deist olabilir mi?

İlk aşk acısı yine bu dönemlerde. Arkadaşı Robert'ın annesi Bayan Stanard'a tutuluyor ve kadının ölmesiyle birlikte Lenore'ı yazıyor. Biyografi yazarlarının iddiasına göre Helen'a da aynı kişi için yazılmış. Poe için yazmanın büyüsü bu ergenlik dönemlerinde ortaya çıkıyor, acısını dindirmek için yazmaya başlıyor.

West Point'ten ayrılma sebebi, o zamanlar aristokratik okul yapısının Poe için hiç de uygun olmaması. Söylentilere göre komutanların hakaretleri Poe'yu askerlikten soğutmuş ve evlatlık olduğu için bu ayıbın askerlik hayatı boyunca yüzüne vurulmasından korkmuş. Sonuçta kendini okuldan attırması babasıyla arasındaki sallantılı ilişkiyi de bitiriyor. Yine söylentilere göre Bayan Allan'ın ölümünden sonra tekrar evlenen Bay Allan, ikinci eşinin Poe'yu istememesi yüzünden yapıcı davranmamış. Oğlunu bastonla kovalayıp evden attığı söyleniyor, bunun gerçek olup olmadığını bilmiyoruz ama Weiss'a göre tartışılır bir olay, zira Bay Allan baston kullanmazmış.

Evden temelli ayrıldıktan sonra hayatının en sefil döneminden geçiyor Poe; yersiz, yurtsuz, aç ve öyküleri beğenilmeyen bir yazar. Bir müddet böyle yaşadıktan sonra halasının kızıyla evleniyor. Virginia, Poe'dan oldukça küçük ve çocuksu. Aralarındaki ilişki hiçbir zaman anlaşılabilmiş değil, Poe'nun başka kadınlara aşık olmaya devam etmesinden eşiyle aralarında bir tür sevgi ilişkisi olduğunu söyleyebiliriz, fazlası değil. Hala, kızının 14 yaşında evlenmesiyle karşılaştığı kötü muameleye göğüs geriyor ve yeğeniyle kızının mutlu olmasından başka bir şey istemiyor. Yaptığı fedakarlıklar herkesin yapabileceği türden değil. "Aile her şeydir" anlayışı mühim.

The Raven... 1845'te yazılıyor ve Poe'nun da beklemediği büyük bir başarı kazanıyor. Tekrar tekrar gözden geçirilen bölümler, kelimeler, cümleler, kararsızlıklar ve diğer her şey, şiirin yaratılma aşaması için oldukça kilit bilgiler ve Weiss sağ olsun, bu şiire özel bir önem göstermiş.

Editörlük işleri, alkol, çöküntüler ve yükselişler Poe'nun geri kalan hayatını oluşturuyor. Eşi ölene kadar aşık olduğu kadınlarla ilişkileri daha çok dedikodulara dayalı bilgilerle ortaya çıkıyor. Bir noktaya kadar sadık Poe ama o nokta nerede yok oluyor, bilemiyoruz.

Ölümü şaibeli, bildiğim kadarıyla hala kesinlik kazanmış değil. Seçim zamanı gittiği bir bardan arkadaşlarıyla birlikte toplanıyor. O zamanlar seçim olayları dalavereli, tekrar tekrar oy kullandırılan, hiç oy kullandırılmayan, öldürülen, kaçırılan, hapsedilen seçmenler oluyor ve söylentilere göre Poe da onlardan biri.

Weiss, Poe'yu arkadaşları ve akrabaları üzerinden anlatmış, iyi etmiş bana göre. Bu kült yazarın hayatını merak edenler için birebir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder