2 Aralık 2016 Cuma

Jimi Hendrix - Sıfırdan Başlamak: Benim Hikâyem

Kafası karışık bir adamın sezgilerinden başka güvenebileceği bir şey yok. Yapmak istediklerini yapmaya başladıktan sonra şirketlerin devreye girmesiyle yoldan çıkıyor ve sonunu kendi elleriyle getiriyor ama hayattan alacağı bir şey kalmamış, kafasında dönüp duran melodileri tamamen canlandıramamışsa da elinden geleni yapmış. Mutlu bir adam Jimi, yorgunluktan bitkin düştüğü son zamanlarında bile.

Jimi'nin hemen her yere -sigara paketlerinden otel eşyalarına- yazdığı notlarından oluşturulan bu kitapta büyük adamı ilk ağızdan dinliyoruz. Dönemin diğer müzisyenleriyle tanışması, onlar hakkındaki görüşleri gerçekten ilginç.

Özgür ruhun izindeyiz.

Kronolojik bir potpuri yapayım, en kolayı bu ama başta söylemem gereken şey; Voodoo Child, Jimi'nin çocukluğunu en iyi anlatan şarkı. Adamın kökleri kızılderililere uzanıyor. Kurtlarla Koşan Kadınlar'da Jung'ın doğa-insan etkileşiminden çıkardığı derin bağların, ritüellerin ve bu tür olabildiğince doğal yaşam biçimlerinin yansımalarını taşıyan Hendrix için yaşadığı zamanın değerlerinin pek bir önemi yok. Parayı sadece yaşlılığında zor günler geçirmemek için istiyor, onun dışında müzik yapmak dışında hırsı olmayan bir adam Jimi. Müziği kiliseyle -ilahi araçlarla- birleştirerek kutsal bir yol olarak benimsemesinde bahsettiğim doğanın ruhuyla kurduğu ilişkinin etkisi büyük.


* Sıfır yaşında doğdu, bir hemşirenin altına çocuk bezi bağladığını ve gökyüzünü hatırlıyor. 4 Temmuz, havai fişekler. Jimi'nin hayatı daha ilk günden belirleniyor; rengarenk bir şov ve hemen sona eriyor.

* Seattle. Nüfusun yarısı alkolik, diğer yarısı sefil. Öğretmenler bütün kızılderililerin kötü olduğunu, hepsinin bel soğukluğu kaptığını söylüyor. Jimi pek okul çocuğu değil zaten; beyaz bir kızla konuştuğunu gören öğretmenin azarına karşılık, "Ne o, kıskandın mı yoksa?" diyor ve okuldan şutlanıyor. Bir de öğretmeniyle şu diyaloğu var:

"Kendini nasıl hissediyorsun?"
"Bu Mars'ta insanların kendilerini nasıl hissettiğine bağlı."

Jimi BK okumayı seviyor ve roman yazmak istiyor ama zaman bulamıyor sanırım. onun yerine şunu yazıyor:


Gitar Flying V. Jimi iki gitar kullanıyor; Fender Stratocaster ve Flying V. Strat'ı dayanıklılığından ötürü seviyor, konserlerde daha çok Strat kullanıyor. Adamlar her konserde boş geçmeden birkaç kabini haşat edip gitarların anasını ağlatıyor, dayanıklılık mühim.

* Annesi erken bitmiş bir rüya, Jimi küçükken ölüyor. Babasının Jimi'den pek umudu yok, Jimi doğru olanı yapmayan çocuk.

* Jimi evdeyken üst katta yetişkinler parti veriyor ve Jimi, Muddy Waters, Howlin' Wolf ve Ray Charles gibi ustaları ilk kez dinliyor. "Fark ettiğim ilk gitarist Muddy Waters oldu. Küçükken plaklarından birini duymuştum ve bütün o sesler ödümü patlatmıştı. Vay canına! O neydi öyle? Müthişti." (s. 21)

Gitar çalmaya on dört yaşında başlıyor. Evin arka bahçesinde çalarken arkadaşları gerçekten iyi olduğunu söylüyor. Gazlıyorlar. "Öğrenebildiğim bütün riff'leri öğrendim. Hiç ders almadım. Gitar çalmayı plaklardan ve radyodan öğrendim. Müziğimi seviyorum, dostum. Seattle'da sürekli evde oturmak istemediğim için arka balkona çıkar, gitarla Muddy Waters plaklarına eşlik ederdim. Başka hiçbir şeyle ilgilenmiyordum, anlıyor musun, sadece müzikle. Chuck Berry ve Muddy Waters gibi çalmaya çalışıyordum. Her şeyi öğrenmeye çalışıyordum." (s. 22) Ustaları dinledikçe morali bozuluyor ama gitarı elinden bırakmıyor, bütün bunlar öğrenmenin bir parçası. Her zaman senden daha iyisi olacaktır ama sen biriciksin, yaptığın sadece sana özgüdür. Tekniğini geliştirdikten sonra her şeyi unut, kendin olarak bir şeyler yap. Coltrane'in dediği bu, Jimi'nin dediği de aşağı yukarı aynı.

Jimi ilk grubunu kuruyor, 18 yaşına gelince er ya da geç gideceğini bildiği askerliğe yazılıyor. Paraşütçü. Yine gökyüzü.

Acemilik eğitimi korkunç, Jimi için hayatının en kötü dönemleri. İnsanın pul kadar değeri yoktur orada.

Atlama safhası tam Jimi'lik, yalnız bir deneyim. "Çok kişiseldir, çünkü bir kez oraya çıktın mı her şey o kadar sessizdir ki. Duyduğun tek şey rüzgarın sesidir -şışşşşşşşşşşş- böyle. Dünyanın en yalnız duygusudur." (s. 31)

Askerden kırık bir bilekle dönüyor, iyileştikten sonra kendini yollara vuruyor ve o dönemde hemen her yetenekli adamın uğradığı Nashville'e geliyor. Herkesin gitar çalmayı bildiği yer, sadece en iyiler kendileri için bir yer bulabilir. "Güney'de funky kulüplerden birinde açlıktan ölmek üzere olan biri hayatında duyduğun en iyi gitarist olabilir ve sen adını bile bilemeyebilirdin." (s. 39) Jimi kelimenin tam anlamıyla gitar çalmayı Nashville'de öğrenir, müzikle ilgili görüşleri de burada şekillenir. Ahmet Ertegün de kariyerinin başında buraya gelip müzisyen avına çıktığına göre cennet gibi bir yer. Herkesin kendine has bir blues'u vardır ve Jimi de kendininkini bulur. Little Richard'ın orkestrasına girer ve tonlarca egonun altında ezildikten sonra New York'a gelir.

Macera bundan sonra başlıyor.

* Bob Dylan'la tanışması: "Ben Village'da iken Bob Dylan da orada açlık çekiyordu. Bir kez görüştüm onunla, fakat ikimizin de kafası bir tondu. (...) İkimizin de kafası iyiydi ve orada takılıp gülmüştük. Evet, gülmüştük sadece.

Dylan'ı ilk dinlediğimde bu kadar detone söyleme cesaretine sahip olduğu için adama hayranlık duymak gerektiğini düşünmüştüm. Fakat sonra sözlere dikkat etmeye başladım. Çarpıldım.

Eskiden herkesten ve her şeyden çok çabuk sıkılırdım. Dylan'a doğru gitmemin nedeni de buydu, bana tamamen yeni bir şey sunuyordu. Etrafında gördüklerini not etmek için yanında sürekli not defteri taşırdı.

(...) Ben asla onun yazdığı sözleri yazamam, fakat bana yazma konusunda yardımı oldu, çünkü hiçbir zaman bitiremeyeceğim binlerce şarkım var." (s. 47)

Ben bunu başın üzerinde dönen yaratma bulutundan çekilip alınacak, biçimlendirilecek toz olarak görüyorum. Jimi'nin başında onlarca nota, yüzlerce kelime dönüyor ve hepsini biçimlendirmeye ömrü yetmeyecek, kendi de biliyor. Dylan'ın All Along The Watchtower'ını yorumluyor Jimi, seviyor adamı. Onda da özel bir şeyler var, keşfetmiş. Zamanın şiirine ne olduğunu soran insanlara gidip birkaç Dylan plağı almaları gerektiğini söylüyor.

* Curtis Knight'la kurduğu grubu ortada bırakıp İngiltere'ye gidiyor, satıyor adamları bir bakıma. "Ardımda bıraktığım arkadaşlarım iyidir umarım. Gece üç dolar falan kazanıyor, açlıktan ölüyorduk. Gidiş biçimim pek hoş olmadı. Onlar da benimle geleceklerini sanmışlardı, fakat benim yalnız gitmem çok daha kolaydı. Bu şekilde çekip gittiğim için suçluluk duydum çünkü fazla bir hayatımız yoktu zaten, anlıyor musun?" (s. 49) Knight'ın yazdığı kitabı anlatmıştım, ayrıntıları orada bulabilirsiniz.

* İngiltere günleri, Hendrix efsanesinin doğduğu zamanlar. İlk olarak Cream'e eşlik ediyor. "Eric Clapton'ın çalışını beğenirim. Soloları Albert King'in sololarını andırır. Eric müthiştir." (s. 53)

Mitch Mitchell ve Noel Redding'le Experience'ı kuruyor.

* Beatles ve Stones, Jimi'yi izlemeye geliyor. McCartney çekmeyi düşündükleri filmde Jimi'ye de rol vermek istediğini söylüyor ama filme kadar almış yürümüş oluyor Jimi zaten. Bir de İngiliz gruplarında o özel şeyin olmadığını düşünüyor. Herkes bir ailenin üyesiymiş gibi davranıyor, biriciklik yok, bu yüzden bütün müziklerin birbirine benzeme riski var. Böyle olmuyor tabii, zaman ilerledikçe farklı türler ortaya çıkıyor ama Jimi bunları görecek kadar uzun süre yaşamıyor. Bir de McCartney'e gönül borcu var, zira grubun Amerika'daki başlangıcı McCartney'nin eseri. Jimi'nin Monterey'de çalmasını sağladıktan sonra Jimi evine dönebiliyor artık, kendi ülkesinde konser vermeye başlıyor.

Başka birçok mevzu var ama çok önemlileriyle bitireceğim.

* Konserlerinde hareketlerinin cinselliği çağrıştırması şikayetlerine dair: "(...) Müzik o denli kişisel bir ifade ki cinselliği yansıtması kaçınılmaz. (...) Bizi iğrenç bulan bu insanlar aynı zamanda Joan Baez'in konserlerinde savaş karşıtı şarkılar söylemesini engellemeye çalışırlar." (s. 70)

* "Sevdiğin şeyleri kurban edersin. Ben gitarımı severim." (s. 89) Enstrüman şovlarıyla alakalı başka bir söze gerek yok herhalde. Bu arada, Jimi'nin Wilde okumuş olma olasılığı nedir?

* The Monkees ve ilk Amerika turnesi. Kerim Çaplı'yla bu turne sırasında takıldılar. "Plastik Beatles" benzetmesi yapıyor Jimi, eline pek bir şey geçmeyince Monkees'le turlamayı bırakıyor.

* Jeff Beck'in tek albümünü dinliyor ve pek etkilenmiyor. Albert King ve Elmore James en beğendiği müzisyenler.

* Jimi'nin doğaçlama çalmakla alakalı söyledikleri pek çok yönden açımlanabilir. "Bugünlerde insanların yarısı doğaçlama çalmayı bilmiyorlar. Birlikte çalmıyorlar, diğer çalanları düşünmüyorlar. Oysa doğaçlama çalmanın özü bu, herkesle birlikte çalmak. Müzikle sevişmek ya da birlikte resim yapmak gibi. Bir süre çaldıktan sonra müziğin akışını hissetmeye başlarsın, ton değişikliklerini, zamanlamayı ve esleri. Sonunda üstünde iki hafta aralıksız çalıştığın plak kayıtlarında bütünleşemediğin kadar bütünleşebilirsin. Bunu yakalamak için gerekli zamanın varsa dünyanın en güzel şeylerinden biridir." (s. 161)

Bana göre günümüzde farklı tarzları sentezlemede en yetenekli adamlardan biri olan Guthrie Govan beş sene önce falan Kadıköy'de workshop tarzı bir şey yapmıştı. Orada Govan'a ne tür egzersizler yaptığını sordular. Şöyle cevap verdi: "Yani şu parmak egzersizlerini çok uzun süredir yapmıyorum, onun yerine yanıma bir bas gitarist ve davulcu arkadaşımı alarak stüdyoya giriyorum. Girerken ne olacağını bilmiyorum ama çıktığımda daha farklı, daha yetkin bir gitaristmiş gibi hissediyorum."

Müthiş. Bir aileymiş gibi hissetmemek ama ilerlemek, bireysel olarak. Dave Grohl'un şu müzik yarışmalarıyla ilgili söyledikleriyle bitireceğim:

"When I think about kids watching a TV show like American Idol or The Voice, then they think, ‘Oh, OK, that’s how you become a musician, you stand in line for eight fucking hours with 800 people at a convention center and… then you sing your heart out for someone and then they tell you it’s not fuckin’ good enough.’ Can you imagine?” he implores. “It’s destroying the next generation of musicians! Musicians should go to a yard sale and buy and old fucking drum set and get in their garage and just suck. And get their friends to come in and they’ll suck, too. And then they’ll fucking start playing and they’ll have the best time they’ve ever had in their lives and then all of a sudden they’ll become Nirvana. Because that’s exactly what happened with Nirvana. Just a bunch of guys that had some shitty old instruments and they got together and started playing some noisy-ass shit, and they became the biggest band in the world. That can happen again! You don’t need a fucking computer or the internet or The Voice or American Idol."

Jimi, olduğu gibi. Edinin.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder