26 Ocak 2017 Perşembe

David Peace - Tokyo Sene Sıfır

"'Ben bir kadınım,' diye fısıldıyor. 'Gözyaşlarından yapılmışım.'" (s. 55)

Savaş sonrası toplumlarında kadınların yaşamlarını sürdürebilmek için yapmak zorunda kaldıkları şeyler -sanırım- savaştan çok daha korkunçtur. Ataerkil düzende büyük çocukların kavgalarında milyonlarca küçük kardeş ölür ama asıl geride bıraktıkları kadınlar ölür. Güvenlik ihtiyacı yüzünden istemedikleri birlikteliklere sürüklenirler, o andan itibaren alternatif bir yaşam yaratmak zorunda kalırlar. İstedikleri bu değil ama o koşullarda sağ kalabilmenin başka bir yolu da yok. Savaş sırasında Yahudilerle birlikte olan Almanlar, Almanlarla birlikte olan Yahudiler -ki bu ayrımı yapabilmek bile başlı başına utanç verici bir durumdur- öldürülmüştür. Aynı şey ABD'de beyaz-siyah çatışmasında da görülür, mevzu çok daha gerilere de götürülebilir elbet ama burada önemli olan, yıkılmış bir ülkenin tam kalbinde geçen polisiyenin temelinde yatan şey kadınların savunmasızlığı ve onurlu bir toplumun yenilgiye karşı geliştirdiği tepki. Yiyecek bir şeyler bulmak için erkeklere boyun eğmiş kadınların öldürülmesi, katilin kim olduğunu bulma oyunu orijinal değil elbette, Peace'in yaratıcılığı daha çok derin araştırmalar sonucu tekrar yarattığı enkaz bir ülkenin panoramasında ve manzarayı sunarken kullandığı anlatım tekniklerinde.

Tekrar eden tümceler, kelimeler. Dedektif Minami'nin aklında sürekli aynı sözcükler dönüyor ve bu sözcükler bölümlenmiş anlatıları birbirine bağladığı gibi Minami'nin psikolojisinde bir yamuk olduğunu sezdiriyor. Küçükleri içeren büyük bölümler var, her bir büyük bölümün başında birinci tekilin zamanı bilinmeyen olayları anlattığı kısımlar mevcut. Bölük pörçük hepsi, başta bunalımlı bir zihnin zırvalamaları olarak görülebilir ama sonlara doğru Minami'nin yaşadıkları ortaya çıktıkça anlam kazanıyor.

Tekrarları ülkenin savaştan henüz çıktığı, ABD'nin iç işlere son derece müdahil olduğu ve toplumsal utancın havanın sıcaklığından elbiselere kadar her yere sindiği bir zamanda, binlerce parçaya ayrılmış kente/ulusa/topluma dair bir hafıza kaybı ürünü olarak görmek mümkün. Geçmişin parçalandığı, geleceğin karanlığından hiçbir şeyin görülemediği Japonya'da/Minami'de tek anlamlı olgu, dünyayla bütünleştirildiği halde hiçbir çıkar yol sunmayan sözcüklerde gizlidir. Güneşin batışa geçtiği imparatorluk, yıkılan umutların bulvarı.

Kimse göründüğü gibi değil. Minami'nin dahil olduğu polis teşkilatında kişisel çıkarlar öncelik kazanmış durumda. Adamımızın bağlantı kurduğu mafya babası, Minami gibi pek çok polisin ipini eline almış ve koca teşkilatı istediği gibi yönetecek güce sahip. Cinayet soruşturmasının arka planında eski dünyaya ait, değer verilen kişilerin ölümlerinin gizemi çözülmeyi bekliyor. Minami, katili aradığı kadar patronunun istediği bilgileri de arıyor ve kendine saygısı doğrultusunda -ki bundan pek de kalmadığı söylenebilir- köstebeklik yapıyor, bağımlısı olduğu ilaçlar ve para için. Parayı eşine ve metresine götürüyor, vicdanını rahatlattığını düşünüyor ama soruşturma ilerledikçe akıl sağlığı pek de olumlu sinyaller vermiyor. Çözülmeye hiç girmiyorum, böyle kalsın.

Şerefli mağlubiyet söz konusu değil, zira kendi kurallarıyla oynanmayan bir oyuna dahil oldular. Bombalanan şehirlerde parlak günler enkaz altında kaldı, çürüme ve dağılma herkes gibi Minami'yi de vurdu. Kişisel bir trajediden toplumsal acıya, Peace'in kurduğu dünyada savaştan olabildiğince uzak durmuş kişiler dahil kimse bu utançtan kurtulamayacak.

1 yorum:

  1. Güzel bir blog. Çok emek verdiğinizi görüyorum. Takibe aldım. Bu da benim blog https://kitapokurum.blogspot.com.tr/

    YanıtlaSil