18 Ağustos 2017 Cuma

Carlos María Domínguez - Kağıt Ev

Kitaba kafa atmayı sevmem, zorunluluktan atarım. Uyuyakalınca başımı çeviririm, donk! Uykum paramparça. Sayfalar, kapaklar derken kitap silaha dönüşür. Eve de dönüşür, bazen yaşama da dönüşür. Mühim olan ev ama kitapların neliğini bırakıp köşeli, dikdörtgen haline dönmem gerek. Kafasına ansiklopedi düşürüp felç olan profesör, istediği kitaba erişirken bacağını kıran bir diğeri, bunlar anlatının hemen başındadır ama neliğe dönüp kitapların diğer etkilerini de düşünüyorum. ÖSS'ye çalıştığım yıl gizli gizli King okurken -o kadar okumamam, test çözmem gerektiği söylenirdi, integrallerden kurtulmayı dört gözle beklerdim- aniden odaya giren abime kitap fırlatmışlığım vardır, öd kopmasından. Goriot Baba'nın ardından ağlamışlığım vardır, üzüntüden. Bunların yanında çok şey çalmama rağmen bir kez olsun kitap çalmamışımdır, kim bilir neyden. Kaç tür ilişkimiz var kitapla, kaçı değişiyor da kaçı sabit kalıyor, düşününce başlı başına bir iş. 

Fiziksel: Uzayda yer kaplar, gümüşçüllerin dostudur, yaralar, yaralanır.
Duygusal: Değiştirir. Değiştirmez.

Öldürür de; 1998 ilkbaharında Bluma Lennon, Emily Dickinson'ın Şiirler'inin eski bir baskısını aldı ve dünyanın en tehlikeli hareketini yaptı, şiir okurken karşıdan karşıya geçmeye çalıştı. Kitap öldü, artık bir okuru yoktu. Cambridge'te profesör olan Bluma, dostlarının katıldığı bir törenle son yolculuğuna uğurlandı ve kendisini öldürenin şiir mi yoksa araba mı olduğu konusundaki tartışmaları duyamadı. Belki de duyup şiir demiştir. Sonuçta gömüldü, üniversitede verdiği ders anlatıcımızın başına kaldı. Her şey yoluna girebilirdi, Uruguay'dan Gölge Hattı'nın bol çimentolu, tozlu ve sair yapı malzemeli hali gelmeseydi. Carlos'tan Bluma'ya bir kitap, keşke okumuş olsaydım diyorum, göndermeleri kaçırdım. Neyse, Monterrey'deki bir konferansta tanışırlar ve sevişirler, Bluma adamın gizemli yanını çözer ve ilişkileri tek gecelik olarak kalır. Kalmaz aslında, kitapların vasıtasıyla kurulan ilişkiler ruhlardan da birer parça taşır çünkü kitaplar ruhların bir parçasını taşır. Bu ruh parçasının çimentolu hali neydi, hikâyesi neydi? Çözülecek bir gizem var, yolculuk başlasın.

Anlatıcımız Buenos Aires doğumludur, on beş yıldır İngiltere'dedir ve ilk kez Uruguay'a gider. Kitaplarla olan ilişkisini de çıtlatır; her yıl öğrencilerine elli kitap hediye etse de kitaplarında bir azalma görülmez, korkunç bir nüfus artışı vardır ve önü anılamaz. Tsundoku iş başındadır, benim şu sayfanın tepesindeki söz de iş başındadır; kitabın meta haline gelmesi belki bir nebze rahatlatır, tüketim ihtiyacını karşılar ama aslında kitaplar, okunmamış olanları azalacak gibi değildir, sürekli yenileri gelir. Yıllar sonranın kitapları, uzak geçmişin kitapları, okuma eğiliminin dışladığı kitaplar da birikir, evi ele geçirir. Okuyup okumamanın da öneminin kalmadığı nokta ufukta görülür; zaman kitapların okunması/tüketilmesi için yeterli değildir. Öfkelendiricidir bu, yılgınlığa ve ardından farklı çözümlere yol açar ama sona bırakacağım bunu.

Yolculuk sırasında "star" yönteminin rezillikleri, kütüphane sahiplerinin huylarından bahsedilir, sahip olmanın doyuruculuğu anlatılır. Koleksiyoncular, okuma hastaları... Carlos Brauer'i tanıyan ilk adamla karşılaşırız: Jorge Dinarli. Yönlendirir: Agustín Delgado. Carlos'un yakın arkadaşıdır, birlikte istiflerler. Anlatıcımız Delgado'nun evine gider ve duvarları kitaplarla kaplı eve hayretle bakar. Binlerce cilt. Delgado günde dört veya beş saatini okumaya ayırır, binlerce kitap için nafile bir çaba. Yine de anlatacağı hikâye onca kitaptan daha değerlidir.

Kısaca anlatayım. Carlos, kitaplar sıcaktan etkilenmesin diye banyosunu soğuk suyla yapar çünkü sayfalar buhar yüzünden çürür. Böceklerle mücadele eder, ısı farkıyla savaşır, arabasını elden çıkarır ki kitapları için yer açılsın. Miras yoluyla elde ettiği geliri müzayedelere harcar, koleksiyoncudur ama para suyunu çekince müzayede işini bırakır. Kitaplığını düzenlemeye çalışmasıyla birlikte yaşamının seyrini belirleme çabası başlar. High Fidelity'deki otobiyografik plak düzenini hatırlayın. Zaman, anılar plaklarla bölünmüştür, buradaysa kitaplarla. Kronolojik bir zaman anlayışına sahibiz, anılarımız da bu anlayıştan nasibini almıştır elbet. Kim olduğunu unutmamak için çabalayan Carlos'u anlayabiliriz. Kavgalı yazarların kitaplarını yan yana koymaması da makul. Arşivini oluşturur, kayıtlarını tutar. Her şey yerli yerindedir, düzen kurulmuştur.

Felaket çatlaklardan sızar. Su baskınında ciltlerce kitap heba olur, Carlos çok üzülür ve kendine kuş uçmaz bir yerde arazi alıp kitaplarından ev yaptırır. Tuğla yerine kitap, daha iyi. Isı yalıtımı olarak da iyi; kağıt iyi bir yalıtım malzemesidir. Homeros'un sözle başlayan yapıtları bir sığınak sunmaz ama yazıyla birlikte edebiyat -sürekli değişse de- forma kavuşmuştur, tozlar ve sayfalar ve virgüller ve insanlığa dair her şey ruhu olduğu gibi mekanı da belirler, anlatıyı da biçimlendirir. Carlos bir kitabın, kendi kitabının içinde yaşar. Kitabı yapmıştır ama dolduramamıştır, o konuda Bluma devreye girer ve Gölge Hattı'nı ödünç ister. Neden, konferansta seviştiği adama kendini hatırlatmak için mi? Anlatıcının savı kurguyu bütün halinde tutacak kadar yeterli değil, burayı zayıf halka olarak görüp devam ediyorum. Kitabı nereye koyduğunu bilmeyen Carlos, balyozu eline alır ve kurgu-yaşamını yıkar, kitabı bulur, postalar ve ortadan kaybolur. Bu arkadaşın da kitap tutkusu ve kurgu/gerçek arasında sıkışmış yaşamı dışında pek bir şey bilmiyoruz, evini bir kadın için elbet yıkabilir ama biraz daha incelenmesi gerekiyordu sanırım. Neyse, sonuçta kitaplardan kurtuldu, belki çok iyi bir hikâyeye sahip olduğunu hissettiği için. Bir de yaşamını bir arada tutan parçalardan birinin kaybıyla yıkılan koca bir yapı var ortada; evini tekrar inşa etme çabalarının boşa çıkması, evin bir türlü kurulamaması yaşamındaki büyük bir kaybı gösteriyor. Kitap veya Bluma, hangisi olduğu okura kalmış.

Okumak, daha çok okumak, okunulan bir şeye dönüşmek ve benzeri işlerle alakalı sıkı bir novella. Borges olmadan olmaz, sağa sola serpilmiş bolca Borges de bulacaksınız. İyidir yani.

2 yorum:

  1. Kitap çalmayı severek yapan birisini tanıdım bir kere, hedefi de çaldıklarından kitap-café açmakmış, bir kaç sebebe ek olarak benim de kitaplarımı çalması korkusuyla tüm bağımı kopardım tabi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çaldığı kitapları çaldırmak içindir.
      Misafir geldiği zaman kütüphaneye bakan gizli bir kamera yerleştirmeyi düşünüyorum.

      Sil