8 Kasım 2018 Perşembe

Harold Jaffe - Tekno-Mağara'nın Ötesi: Milenyumsonrası Kültür İçin Gerilla Yazarın Rehberi

Kültürün ücreti tüccarlarca ödenmiştir, böylece her tüccar kendi sanatçısının ürününü pazarlayabilir. Her sanatçı küçük taşlarla çalışır, yarattıkları çemberler genişledikçe etkisi azalır, pek kimse ürkütülmez, dengeler belirlenmiştir, bozguncular kibarca def edilir. Yürürlük ödüllerle ve benzeri pek çok dolaylı yolla, aslında sanatın doğasıyla pek de ilgili olmayan enstrümanlarla sağlanır. Eserlerin değeri çoktan belirlenmiştir, eserlerin alıcıya ulaştırılması için en ideal yöntemler de belirlenmiştir, kısacası sanat konusunda her şey belirlenmiştir ve belirlenmeyen yenilikler için hemen bir fiyatlandırma politikası devreye sokulur, paha biçilir, yenilik eskiliğe dönüşürken yeri belirlenir. Potlaç'tan başlayalım ve bu işin nasıl yapıldığını adım adım görelim. Rirkrit Tiravanija Taylandlı bir arkadaş, ABD'de boş bir dükkan kiralıyor, dondurucu ve mikrodalga fırın alıyor, evsizleri işe alıyor, pişirilecek bir dünya yiyecek alıyor ve yirmi üç gün boyunca yemek dağıtıyor. Yirmi dördüncü gün satın aldıklarını satıyor, dükkanı boşaltıyor ve başka bir mekân buluyor, süreç başa dönüyor. Tiravanija yaptığı işe bir ad vermese de başkaları "sanat" diyor buna, değer biçme kısmı tam bu noktada başlıyor. Pişirilen yemeklerden bir kısmı, evsizlerin midesine girmemiş olan bir pirinç tanesi örneğin, internette açık artırmaya çıkarılıp satılabilir, çünkü o bir sanat eseri. "Terörizm, dünyanın en zengin ülkesinde evsizleri ve evsiz kalmanın eşiğindekileri tek bir bireyin beslemesi ve bu yapılanın Wall Street Journal tarafından potlaç-kavramsal sanat olarak etikenlenmesidir." (s. 24) Satılabilir enstalasyon, sermaye döngüsü için müthiş bir icat.

Jaffe'nin boğucu kültürden çıkış yollarını okumak bir anlamda pasif direnişin olanaklarını da okumak olarak değerlendirilebilir, direnişe ne kadar müsamaha gösterilip gösterilmediği önemli değil, Jaffe'nin metinlerinin -en azından Türkiye'de- kültür hegemonyasından kurtulamaması da önemli değil, zira henüz ehlileştirilmemiş sanatsal biçimlerden de bahsediliyor, hatta Dans'a bakarsak yaşamın olağan deliliklerinden ve parıltılarından da yararlanabileceğimizden bahsediliyor. Bir muhabire saldıran çıngıraklı yılanın öldürülmesi veya muhabirin ölmesi, olayın kaydından çok daha değersiz. Üst üste yığılı hayvanların kesilmeye götürülürken gözlerine bakmak, kuşların bir noktadan bir noktaya giderlerken kanat çırpma sayılarının toplamını düşünmek, yeterince yoğunlaşınca ayakları yerden kesilen yoginin varlığını öğrenmek, oturdukları yerden birkaç düğmeyle binlerce kilometre ötedeki insanları öldüren drone pilotlarının hissettiklerini hayal etmek, günümüzün sayısız deliliğinin mitolojideki karşılıklarını görünce aslında mitlerle rüyalar arasında çok daha derin bağlantılar olduğunu sezmek, günümüz dünyasının kodlarını da ortaya çıkarıyor ve kodlardan bağımsız bir yaşam sürdürebilme yolunda düşünebilmeyi sağlıyor. Jaffe karanlığın ortasında, elinde yanmayan bir fenerle yürüyor ve körlemesine arıyor, dokunabildiği kâr.

Savaş Zamanında Yazar Olmak meselesini Sebald da ele almıştı, politik süzgeçten geçip geçemeyecek metinlerin yapısal özelliklerini belirledikten sonra düşünebiliriz, sanatçının cüreti ne boyuttadır? Arendt'ten bir alıntı; "iç göç" nerede biter? Kendimizi katliamdan ne kadar soyutlayabiliriz, Nazi terörü sürerken Almanya'da yaşayan sanatçılar kendilerini ne kadar soyutlayabildiler? Sanatçının siyasetle olan ilişkisine geliyor olay. "Yazar kendinden kaynaklanmayan amaçlara adanmış bir yapıtta estetik doğruluk ve bütünlüğü nasıl sağlayabilir?" (s. 36) Jaffe Amerikan toplumunu ve siyasetini ele alarak, Nâzım Hikmet'i de içeren örnekler vererek bu meseleyi ele alıyor, ortaya konan her eserin öyle veya böyle toplumdan, politik hareketlerden ve estetik kaygıdan bir parça taşıdığını söylüyor. Benedetti'nin "devrimsel coşum" kavramını hatırladım, ne tamamen siyaset, ne de tamamen birey. Önemli olan devrimsel bir yaşamın coşkusunu yansıtabilmek. Devrimsel bir yaşam radikalizme yaklaşıyor, cüret bu boyuta ulaşabilmeli.

Beyaz Terör'de kimi deneyler, tıbbi hatalar, araba kazaları var, vakalar haber şeklinde ele alınmış ve her birinin ardından bir diyalog geliyor, bir ses diğerine kimi veya neyi bombalayacağını soruyor. Örneğin birbirinden ayırt edilemeyen iki yaralının ailelerini karıştırma vakasında hastaneyi bombalamak istiyor seslerden biri, daha doğrusu hastane görevlilerini. Kızının başında onun hayati tehlikeyi atlatmasını bekleyen bir adama kızının aslında başka hastanede olduğunun söylendiğini düşünün. Daha kötüsü; kızının başka hastanede öldüğünün söylendiğini düşünün.

Suu Kyi / Giacometti meselesi, direnişini bir sanat eseri olarak değerlendirirsek Burmalı muhalif, Nobel Barış Ödülü sahibi Suu Kyi ile meşhur Giacometti'nin sanatlarının, haliyle yaşamlarının fragmanlar halinde, sıralı bir şekilde anlatılmasıyla başlar ve biter. Ne kadar farklı olsa da iki yaşam bir noktada birleşir; yaşamı ve yansımasını şekillendirme, değiştirme çabası.

Virilio, Debord, Baudrillard diğer anılası isimler, bazı metinlerde sıklıkla karşılaşıyoruz onlarla. Jaffe'nin gösterdiği, bildiklerimizden başka yollara çıkaran fikirleri bilmek gerek, yaratıcı bilincin olabildiğince özgürleşmesi için.

1 yorum:

  1. Herkese merhaba, ben aranızda çok yeniyim...sayfamı ziyaret edip takipçim olarak ve yorumlarınızla beni desteklerseniz çok mutlu olurum....herkese kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum....

    YanıtlaSil