Şadan Gökovalı'nın bir ucundan girip diğer ucundan çıkamadığı tonla yazıdan derlenmiş Balıkçı kitaplarından biri. 1950'lerde Demokrat İzmir adlı gazetede çıkan tarih yazıları, Gökovalı'ya göre İzmir tarihi konusundaki en ayrıntılı ve en özgün çalışmalardan biriymiş. Antik eserlerin resimlerini de kendi çizmiş Balıkçı, çizimler on numara.
Önce İzmir'in 3000 yıl önceki coğrafi durumuna bakıyoruz. Akarsuların isimleri nereden geliyor, Efes'in önü denizdi, böyle şeyler. Amazonların İzmir'le bağlantıları var mesela, İzmir adının kökenlerine gittiğimizde Amazonlara da denk geliyoruz. Buradan İskitlere yol oluyor, Kimmerler beliriyor ve o dönemde yakınlarda kim varsa hepsini bir bir görüyoruz. Birçok araştırmacıyı referans alıyor Balıkçı, sallama bilgiler değil bunlar. Mitolojilere de tarihle paralel olduğu yerlerde inandığını belirtmişti. Yeterince geriye gidersek her mitolojinin bir gerçeğe dayandığını düşünmek gerek, anlamadığımız şeyleri abartmaya, efsaneleştirmeye çok meraklı olduğumuz için mitoloji, söylence falan çıkıyor ortaya. Bence süper, masal gibi geliyor hepsi. Yok Hera İo'yu kovalamış, İo öküz olmuş, kaçmış da bilmem ne. Çok güzel lan.
Eski Söylencelerin İçyüzü adlı bir bölüm var ki Balıkçı'yı sevmek için yeterli. Şimdi bu İzmir'in kurucusu hakkında üç iddia var; biri bir Amazon savaşçısı, diğeri Tantalos namlı bir yarı-tanrı ki bu kardeşimizin hikâyesini öğrenip sinirlenmeyen insan yoktur sanıyorum, diğeri de başka bir adam. İşte bunların olayına Zeus falan da karışıyor, işin içine mitoloji girdi mi eski zaman tarihçilerinin dilleri bir değişiyor, bir süsleniyor. Ben buraya alamam hepsini, çok rica ederim 36. sayfadan itibaren bir okuyun.
Aslında bu yazıların tümü, bir iki yeni bilgi dışında Balıkçı'nın diğer kitaplarında da incelediği mitolojik hadiselerden ibaret. İşte Anadolu'da eskiden anaerkillik mevcutmuş, bu yüzden Kibele'ye tapılıyormuş, sonra güç sahipleri değişmiş, bu sefer ataerkillik baskın olmuş. Sümerlerin Tammuz'undan Adonis'e, başka bir ata tanrı çıkıyor ortaya ve ana tanrılar şekil değiştirip varlıklarını sürdürseler de geri planda kalıyorlar. Oysa Kibele'ye, Bereket'e tapmak için erkekler cinsel organlarını kesip toprağa gömerlermiş ayinlerde. İnsanlar kurban edilirmiş falan. Stephen King'te bile bunun izleri mevcuttur. Tarihle mitolojinin karışması da bu yüzden güzeldir zaten; gerçekliğinden emin olamadığımız şahsiyetler, arketipler olarak varlıklarını sürdürürler, günümüze kadar gelebilirler hatta. Gılgamış'ın Herkül'e dönüşmesi, çok basit bir örnek. Hristiyanlıktaki birçok geleneğin paganizm kaynaklı olması, daha neler neler.
Çok çok öküzce anlattım, bir dünya ayrıntı mevcut. Anadolu'nun tarihini incelemek isteyenler için birebir.
Büyük Kukuriko, bir distopya. Ya da bazılarının ütopyası. Teknolojinin nimetlerinden faydalanarak bir toplumun koyunlaştırılmasını inceleyen bir hikâye.
Güç sahipleri, birçok düşünürün görüşlerini alarak bir sentez oluşturuyor ve bu sentez, toplumun yönetilmesi için temel oluyor. Şurayı almakta da fayda var: "(...) İlk önce kahraman , Tanrı olarak tanınır. Sözgelimi Odin ve Thor gibi. Sonra peygamber olarak, daha sonra büyük bir şair olarak Dante, Shakespeare gibi. Bunların ardından asker ve edip olarak, vb... Eğer Carlyle günümüze kadar yaşamış olsaydı, endüstri ve makinalaşma çağımızda kahraman, büyük bir endüstri şefi olarak ortaya çıkardı." (s. 156)
Temel bu, ardından yapay yüz ifadeleri, yapay tepkiler, yapay düşünceler veriliyor insanlara. Bunlar elektronik aletlerle, maskelerle sağlanıyor. Böyle bir uyuşturulmuş, düşünemeyen, mutluluk sanrısı içinde yaşatılan toplum. Ben sadece bir noktaya dikkati çekmek istiyorum, bir arkadaşımdan aynı şekilde dinlemiştim çünkü. Gerçek bir olay! Büyük firmalar var ya hani, giyim firmaları. Öküz gibi paralara kıyafet satarlar. Artık öyle bir noktaya gelinmiş ki mesela bu firma bir takım elbise üretiyor, sadece 10 adet. Para babalarına haber uçuyor, benim giydiğimi başka kimse giymesin diye inanılmaz paralara alıyorlar bu elbiseleri. Başka kimse giymesin diye. Ben sizin aklınızın bam telini sikeyim çok affedersiniz. Ulan donunla birlikte yıkayacaksın o gömleği, pantolonu, ona özel çamaşır makinesi de al bari. Neyse işte, aynı olaydan Balıkçı da bahsediyor.
En sonda da dört beş deneme var, fıkra var, bir de radyo konuşması var. Böyle bir kitap. Balıkçı yine süper.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder