28 Nisan 2015 Salı

Neil Gaiman - Yolun Sonundaki Okyanus

Gaiman'ı pek severim ama merkeze fantastik diyarları, yaratıkları aldığı hikâyelerinden sıkıldım sanırım. Duvarın arkası, kapının ötesi başka bir dünyadır, elbette süper ama bana karakter ver, sıkı kurgu ver Gaiman. Sandman, American Gods ve hatta The Graveyard Book sevenler için eh işte bir kitap bu. Gaiman hayranları her türlü sever gerçi, aradıkları her şey var. Benim için de güzel bir yol kitabı oldu.

Yaşını başını almış diyebileceğimiz anlatıcımız, bir cenaze töreni için doğduğu şehir olan Sussex'e döner. Yıllar geçmiştir, ne yapacağını bilemez. Arabasıyla dolanırken istemsizce bir yere yönlendiğini fark eder. Eski evine gitmektedir, artık olmayan bir eve. Yedi yaşının uzak hatıralarını takip eder ve eski bir evin önünde durur. Bayan Hempstock karşılar anlatıcıyı, yıllar sonra birbirlerini hatırlarlar ve anılar birer birer dökülmeye başlar, anlatıcı olayları hatırlamaya başlar. Geçmişini arayan bir adamın izinden giderken bir anda yedi yaşında bir çocuğun dünyasına gireriz. Ayrıntılı hatıralar karşılar bizi, insanın mutluluğa en çok yaklaştığı, en çok anlam verebildiği zamanlardan güzel hatıralar. Bir noktaya kadar. Bu çocuğumuz pek mutlu olmasa da idare ediyor, hayatı kitaplar arasında geçiyor genelde. Pek arkadaşı yok, hatta doğum gününe kimse gelmiyor. Öyle bir çocuk işte.

Anne baba iyi, ablayla çekişmeler tamam, doğum gününde hediye edilen kedi güzel. Her şey yolunda, ta ki ailenin maddi gücünün azalmasıyla birlikte sıkıntılı günlerin gelişine kadar. Aile çocuğun odasını bir oduncuya kiralar, arabasıyla çocuğun kedisini ezen kaba adama. Bu adam bir müddet sonra ölü olarak bulunacaktır, bir sürü eski para ve aileden çaldığı araçla. Garip bir olaydır aslında; adam arka koltukta patlıcan gibi morarmış bir haldedir. Ölüm nedeni bulunamaz, ya da kalp krizi falan diyorlardı galiba. Neyse, önemsiz zaten. Önemli olan Lettie'yle bizim çocuğun tanışması.

Lettie, annesi ve ninesiyle birlikte civar bir çiftlikte yaşıyor, uzunca bir süredir oradalar. Bayağı uzunca bir süredir. Metnin başlangıcında Lettie Atlantis'ten geldiklerini ima eder, nineyse Büyük Patlama'ya kadar geriye gider. Evrenin kaynağı bilinmeyen kadim güçlerindendir bu aile, Dünya'ya yerleşmişlerdir zamanın birinde. Gök o zamanlar mavi-yeşil değil de kırmızı ve griymiş falan. Satır aralarında ne kadar eski olduklarına dair bir şeyler çıtlatıyorlar, bizim çocuk da çok normal şeyler konuşuyorlarmış gibi dinliyor onları. Ne kadar çok şey öğrendiyse unutması da o kadar çabuk oluyor, büyüdüğünde hiçbir şey hatırlamamasının sebebi de bu.

Lettie, olaydaki garipliğin farkına varıyor ve sebebi araştırmak üzere çocuğu -Jim diyelim- yanına alıyor, çiftliğin sınırları içindeki bir gölün öbür ucundan başka bir dünyaya geçiyorlar. Tipik. Gök turuncu, acayip canlılar falan var. Algının ötesindeki bir dünya, perdelerden birinin arkası. Lettie için okyanus kadar büyük olan gölün bir gizem taşıdığı söylenemez böylece, o türden varlıklara göre fiziğin farklı yorumları oluyor tabii.

Bu para olayı vardı ya, insanları kullanmak için yaşlı bir varlığın oyunu olduğu ortaya çıkıyor. Öte dünyada kötü varlıklar çok, onları geri göndermek çiftliktekilerin işi. Lettie, Jim'e elini bırakmamasını söyleyerek varlıkla konuşuyor ve yaptığından vazgeçmesini söylüyor. Bir ara Jim, kızın elini bırakıyor ve o an ayağında keskin bir acı hissediyor. Bir solucan giriyor ayağına, yaşlı varlık kovulduğu sırada. Sonrası tahmin edilebilir, yaşlı varlık çocukla birlikte bilinen dünyaya dönüyor, çocuk bakıcısı kılığında eve gelip Jim'e musallat oluyor, Jim'in babasını ayartıyor falan. Dehşet dolu bir dünya, neyse ki Lettie mevzudan haberdar olup çocuğu kurtarıyor. Buraya kadar tamam, bir sonraki olay Leş Yiyiciler miydi, öyle bir şey. Tam o pis kadından kurtulduk derken bu sefer bunlar çıkıyor ortaya, bakışlarınızı kaçırdığınız anda imgelerinin zihninizden silindiği, karga benzeri yiyiciler. Her şeyi yiyebilirler. Kadim varlıklar, evrenin dokusu, beyin, dalak, kelle, paça. Jim'i de yemek isterler çünkü öbür taraftan bir iz kalmıştır bedeninde ama Lettie kendini feda ederek çocuğu kurtarır. Göle bırakırlar kızı, iyileşip bir gün tekrar ortaya çıkacağını umarlar.

Çocuk büyür, oradan uzaklaşır, büyüdüğü ev yıkılır falan. Sonra ara ara çiftliğe döner ama döndüğü zamanları unutur, her seferinde. Oradan bir türlü uzaklaşamaz, o da Lettie'yi beklemektedir aslında.

Böyle bir şey, şimdi fantastik mevzulara gelelim. Hempstock'lar kadim bir aile, orası belli. The Graveyard Book'ta ailenin bir üyesine rastlamak mümkün. Bir ölçüde gerçeklik içeren fantastik öğeleri pek severim, Gaiman okumayı bırakamamamın sebebi bu galiba. Neyse, şunu diyecektim, çiftliğin kayıtlarına Fatih William'ın zamanındaki toprak reformu belgelerinde rastlamak mümkünmüş. 1000 sene evvelki mevzu bu. Başka, şarkı olayı var. Ad olayı var. Adın bağlayıcılığına yer verilmesi hoşuma gitti. Gerçekten bir varlığın adının gücüne inanırım, kadim bir inanıştır. Bir New Age boku gibi dursa da gerçeklik payı vardır bence. Şarkı da şey, "Daha dün annemizin" melodisiyle söylenen. Bağlama büyülerinde, yaratımda ve pek çok şeyde kullanılır. Dili kadimdir, İlk Dil'dir, varoluşun dilidir.

Çocukluğun soğuk geceleriyle, umutsuz günleriyle saf iyiliğin kesişmesidir bu hikâye. Güzel. Bir iki alıntıyla bitiriyorum.

"Efsaneleri severim. Ne yetişkinler için ne çocuklar için yazılmışlardır. Bu tür ayrımların ötesindedirler. Neyseler odurlar." (s. 53)

"'Sana çok önemli bir sır vereceğim: İçlerine baktığında yetişkinler de yetişkin değildir. Dışarıdan, büyük, düşüncesiz veya ne yaptıklarını bilen kişilermiş gibi görünebilirler. Ama içleri çocukken nasılsa öyledir.'" (s. 112)

2 yorum:

  1. Hempstock? Liza Hempstock mu? Vay be..Mezarlık kitabındaki Liza'nın bu aileden olduğunu hiç düşünmemiştim. Evet konu dediğin gibi klasik biraz ama işlenişi çok hoş değil mi? Bence ikincisi bile yazılabilirdi.

    YanıtlaSil
  2. Merhaba takipteyim, bana da beklerim
    http://meleginhediyeleri.blogspot.com.tr/

    YanıtlaSil