29 Ocak 2016 Cuma

Berat Günçıkan - Gölgenin Kadınları

Selçuk Baran hakkında araştırma yaparken denk gelmiştim, aldım. Sonra yüksek lisansı bitirmemeye karar verdim, tezi yazmaktan vazgeçtim. O çabayı yapmak istediğim başka işlerde sarf edebilirdim. Derken askerden döndüm, kütüphanemi düzenliyordum ki zamanının geldiğini düşündüm bu kitabın. Erkek-egemen bir dünyadan kadının gölgeliğini daha iyi görüyorum, büyük ayıp. Alışamadım bir türlü, duygusundan kurtulamadım. Askerlik benim gibilere göre değil. Bir parçacık umut varsa sönüyor, içe çöküyor insan. Neyse, olay ben değilim.

Mutlu olduğu şeyi yapmalı insan ama her zaman mümkün değil bu. Geçinmeliyiz, sosyalleşmeliyiz, birilerini sürekli mutlu etmeye çalışmak da var. Yani kendimize ayırdığımız zaman yeterli değil, çoğu zaman. İlişkiler açısından baktığımızda kadın biraz daha şanssız. Bencillikte birkaç tık öndeyiz. Kadının rolü belli; evi çekip çevir, çocuklar derken... Olmuyor o iş. Berat Günçıkan, "gölgede kalan" kadınların izini sürerken belki hepsinin büyük bir mutsuzluk yaşamadığını ama kırgınlıklarının belli belirsiz seçilebildiğini belirtiyor. "Kitabın amacı kadınlığın bu genel sızısını örneklerle dillendirmek, kadınlara, kendi varoluşlarını gerçekleştirememenin yarasını kapatacak bir aşkın, tutkunun henüz yaşanmadığını anlatabilmekti." (s. 9) Aşk kendini gerçekleştirebilmek için bir amaç, çok önemli ama bireyin kendi hedefleri de öyle. Ziyad Marar'ın mutluluk paradoksu burada devreye giriyor olabilir; onaylanma arzusu ve özgürlük arayışı. Aşık olmak belki de en özgürce yaşadığımız  mevzu, onaylanma olmadan büyük bir tutsaklığa dönüşebilir. Bu da aşkın tehlikeli boyutu, ne kadar tehlikeliyse. Neler olabileceğini aşağı yukarı biliyoruz. Ödün veririz, fedakârlık ararız, pek çok şey. Bir denge, her şey buraya bağlanıyor. Aşkı yenilerken yeniden üretirken dahi istenen, aranan şey. Ardında büyük bir mutsuzluk gizli. Mutsuz diyemesek de buruk kadınların yaşamları bir fikir verebilir. Ünlü erkeklerin nispeten ünsüz kadınları çok şey anlatacak.

İşleri öbür taraftan dinlemediğimiz için bilemiyoruz ama yaratılarını çok sevdiğim insanları o kadar sevmediğimi fark ettim okuduktan sonra. Burası önemsiz.

Suat Derviş: Fransızcaya çevrilen ilk Türk romanının yazarı, Fosforlu Cevriye'yle tanıyoruz. Belki de en az gölgede kalan kadın. Sosyalizm davasına çektiği acılardan biraz olsun pişmanlık duymadan vefat ediyor. Hapis hayatı, yoksulluk, her şeyi yaşıyor kocasıyla birlikte. Sonsuz bir aşkla, omuz omuza mücadele ediyorlar. Yalnız ölüyor Suat Derviş, meşhur romanının tiyatroya uyarlamasını izleyemeden.

Nilüfer Saygun: Türk Beşleri'nden büyük sanatçı Ahmet Adnan Saygun'un Macar eşi. Konservatuvar mezunu bir piyanist. Türkiye'de Adnan Saygun'la tanışıyor, evleniyorlar. Eşinin büyük yeteneğinin gölgesinde kalıyor, Adnan Saygun müziği üzerinde çalışırken eşi sürekli yanında olsun istermiş. İncelikli bir insan Saygun, Nilüfer'i sevmiş ve çok şey paylaşmış. Yine de Adnan Saygun öldükten sonra söylenen şu sözler gölgede: "Benim bir gayem yok yaşamak için. Kendime ait bir şeyim de..." (s. 17)

Meral Çelen: Aziz Nesin'in ikinci eşi, Ali ve Ahmet Nesin'in annesi. Öyküleri Varlık'ta yayımlanırken Aziz Nesin fırtınasında savrulan Çelen, yazacak vakit bulamıyor bir türlü. Mevzular çok derin, anlatamayacağım ama polisler, çocuklar derken... Merak ederseniz araştırın bir. Aziz Nesin'in hatıralarında Çelen hakkında ne dediğini bilemiyorum, Çelen'in hatıralarını da okumadım. Bir tek şunu söylüyor: "Aziz'den başkasıyla evli olsaydım yazarlığım bitmezdi." (s. 34)

Şayeste Ayanoğlu: Sami Ayanoğlu'nun eşi. Büyük bir oyuncu olabilecekken evi çekip çevirmekle uğraşmaktan tiyatroya küsüyor ve oyunlara dahi gitmiyor. Sami Ayanoğlu sahneye çıkmasını istemiyor ve jübilesinde pişman olduğunu belirtiyor ama artık çok geç.

Saynur Güzelson: Halim Şefik'in eşi. Ressam, evlenene kadar. Psikolojik rahatsızlığı olan eşi ve eşinin arkadaşları, bir de çocuklar... Sanatla uğraşan insanların evlenmemesi gerektiğini söylüyor, en azından kendisi ikisini birden yürütememiş.

Zuhal Tekkanat (Elif Sorgun): Cemal Süreya'nın eşi. Aklıma geldikçe sinirim bozuluyor. Ben mi çok mazbut bir adamım, bilemiyorum. Öznelliğin dibine vurdum ama, bu kadar yeter.

Böyle. Birkaç hikâye daha var, Selçuk Baran'ım var en başta. İlginizi çeker zannediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder