5 Temmuz 2018 Perşembe

Guillermo Rosales - Felaketzedeler Evi

Otobiyografik, bu yüzden novellanın ardından gelen Guillermo Rosales ya da Entelektüel Öfke başlıklı inceleme yerinde olmuş. Rosales'in sürgünlerini, Küba'nın komünizm adı altında yol açtığı totaliter baskıyı bilmeden metin güdük kalır. Zaten unutturulmuş, basılana kadar sayısız ret yemiş bir metin bu; Küba'nın dışladığı ve görmezden geldiği, ABD'nin "gündemi oluşturmayan bir mesele içermesi sebebiyle" ilgilenmediği bir metin. Tam bir yalıtılma ve yabancılaşma. Aidiyet duygusu ortadan kalkınca insan bir parça daha özgür olduğunu hissedebilir ama bu kez de kapitalist sistemde hayatta kalabilme problemi ve Rosales'in psikolojik hasarı özgürlüğü engelliyor. Korkunç bir bakımevine hapsedilmiş insanların sömürülmeden hayatta kalamayacaklarını görüyoruz. Hapsedilmek parmaklıklar ardına atılmak gibi bir durum değil, dışarıda tek başına yaşamı sürdürememe durumu. Orta sınıfın kadim korkusu. Bunu iyi beceriyor sistem; aslında ihtiyaç olmayan ihtiyaçlar yaratıyor ve aslında sahip olunmayan parayla bu ihtiyaçları gidermeyi sağlıyor, zinciri takıveriyor bu sırada. Tabii burada daha dolaysız bir biçimde takılan zincirden bahsetmek gerek.

Rosales komünist ve kapitalist toplumlarda da yaşamış, ikisinin de birbirinden farksız olduğunu söylüyor. "Nefretle yazılan bir roman" bunun kanıtı. "'Tanrıya inanmıyorum. İnsana inanmıyorum. İdeolojilere inanmıyorum.'" (s. 98) Bakımevindeki akıl hastalarından birinin Küba'daki bütün malları elinden alınmıştır, komünistlere sallayıp durur bu yüzden. 1980'de muhaliflerin ABD'ye gitmesine izin verilmesiyle birlikte binlerce kişi Küba'dan kaçar ve arkalarında koca bir geçmişi bırakırlar, yeni bir ülkede, bu sefer başka bir yırtıcının pençeleri arasında yaşamaya çalışırlar. Küba'nın boğucu atmosferinden kurtuldukları söylenemez, ABD her ne kadar özgürlükler ülkesi olsa da  -ya da öyle olduğu iddia edilse de- malum sistemi dolayısıyla insanları öğütür, posalarını çıkarır. Posaları çıkmış insanların hikâyelerini göreceğiz, başta Rosales'in personası olan William Figuares'in. Figuares, figür. O, ismini bildiğimiz sayılı örneklerden. Rosales ömrünün son zamanlarında geçirdiği sefilliğin karşısına çıkardığı insanları yazsaydı sürünmenin sagasını ortaya çıkarırdı ama yazdıklarını yok eden bir yaratıcı o da, Bernhard'ın romanlarından fırlamış gibi. Kardeşi, Sokrates adlı bir roman yazan Guillermo'nun yaşamından bir kesit sunuyor: "'Onu yazmak için bir ay odasına kapandı. Hiç sokağa çıkmadı. Daha sonra yaktı o romanı. Kendini mahvetme yeteneği böylesine gelişkin başka hiç kimseye rastlamadım hayatımda. Her an sönebilecek bir ışıltı gibiydi o.'" (s. 107)

Bir de şu: "Yazdıklarını düzeltme, değiştirme yoluna gitmiyordu. Hızla yazıyor hızla yırtıp atıyordu yazdıklarını. Annesi yazdıklarını dolaba kilitliyor; o dolabın arkasını söküp kâğıtları buluyor, yok ediyordu." (s. 107) Aslında kendisinin Bernhard tarafından anlatıldığını düşünüyorum, Bernhard kendisini hiç duymamıştır muhtemelen ama duysaydı ne düşünürdü, çok merak ettim. İntiharına kadar birebir anlattığı biri, dünyanın öbür ucunda dünyanın acısını omuzlamış ve bu kokuşmuşluğa belirli bir süre katlanabilmiş, hayatına son verene kadar. İntihar kararında görmezden gelinmesinin etkili olduğu söyleniyor, zaten kendisine hiç güvenmediğinden eserlerini yok ediyor ama birkaçının yayımlanmasına -arkadaşlarının zoruyla da olsa- izin veriyor. Hayatının zirvesi, Octavio Paz'ın son kararıyla kazandığı Letras de Oro adlı yarışmanın ertesi olabilir. Umutlanmıştır, yeni eserler yazacağını düşünmüştür, yazmıştır da. Yok etmediği metinleri bulunmuş, onlar da Türkçede yayımlanır umarım. Hayatın adaletsizliğine karşı entelektüel şiddet, onun savunusu bu. Sert bir gerçeklik, her şey olduğu gibi. Kötülük sokaktaki bir adam olarak dolanıyor ve bütün gerçekliğiyle anlatılıyor, metinler kafaya inen bir baltaya dönüşüyor. Rosales'in yeterince keskinleştiremediğini düşündüğü baltalar bir yana, bu metin bile ne kadar kızgın olduğunun kanıtı. Yaşamında da son derece acımasız ve sertmiş, etrafındaki insanlara pek tahammülü olmadığı söyleniyor. Gergin olmadığı zamanlar komikmiş, mizah duygusu çok gelişmiş bir adammış. Duygusal zekasının ardında sürüklenen bir adam Rosales, onca adaletsizliğe karşı öfkelenmekten başka yapabileceği bir şey yok.

"Dışarıda bakımevi diyorlardı oraya, ama mezarım olacağını biliyordum ben." (s. 7) İlk cümle ve metnin kilit cümlesi bu, zira hastaların istedikleri zaman çıkabildiklerini görüyoruz ama hep geri dönüyorlar. Berbat yemekten üç kaşık alıp dördüncüyü tüküren, bakımevi çalışanlarının rezilliklerine şahit olan, terk edilmiş, hor görülmüş insanlar, özellikle Figuares gibi deli olmadığı psikiyatrist tarafından da söylenen bir adam neden geri döner? Özgürlük de üzerinde oldukça durulan bir olgu olarak belirir metinde, her şeye rağmen özgürlüğü seçen ve hayatını yaşayan arkadaşları Figuares'te herhangi bir korku uyandırmaz, hatta özgürlüklerine tutundukları için onları içten içe takdir eder adamımız. Öyleyse neden kendisi de çıkıp gitmiyor? Aralarına sonradan katılan Francis'e tutulduğunda, birlikte eve çıkma ve o pislik yuvasından kurtulma hayalleri bakımevi sahibince engellendiğinde, Francis annesi tarafından götürüldüğünde yaşamak için, özgürlüğünü elde etmek için sebeplerin en güzeli var elinde ama kurtulmuyor, kurtulmak istemiyor ve bakımevinde kalıyor. Bunun üzerine düşündüm, Figuares'in -metinde Figuares olarak geçiyor, arka kapakta Figueras, hangisinin doğru olduğunu bilmiyorum ve araştırmayacak kadar tembelim- sağaltılamayacak ölçüde kırıldığı sonucuna vardım. Bulunduğu ortamdaki düşkünlere şiddet uygulamaya başlaması, onların eşyalarını aşırması, Francis aralarına katıldığı zaman kadına çektirdiği işkence, pek çok şey onun da ezenlerin yanında yer almak istediğini gösteriyor. Gücün elinde olması ve istediği zaman kullanabilmesi, muktedir olanın eziyeti sürdürebildiğince görmezden gelmesini, yaşadığı ortama katlanmasını sağlıyor olabilir.

Francis için ayrı bir paragraf lazım. Güzel kokuyor, diğerleri gibi leş kokusu yok. Güzel giyiniyor. Figuares'in dikkatini çekiyor hemen, kendisine ne yapılırsa yapılsın onaylayan cevaplar veriyor. Marina Abramović'in performansını hatırlıyorum, gözlerinden yaşların aktığı bir fotoğrafı var. Üzerine dikenli bir dal saplanmış, izleyiciler performansın bir parçası olarak sanatçıya acı çektirmişler ve sanatçı sanatını sürdürmek için dimdik ayakta. Francis de böyle; Figuares kendisine tecavüz ediyor, boğazını sıkıyor, türlü eziyetlerle kendisinin kılmaya çalışıyor ama sadece onaylıyor Francis. Figuares bu noktada varlığını sorguluyor, kırıldığı noktayı bir ölçüde onarıyor ve kadını gerçekten seviyor, vuruluyor bayağı. Birlikte kaçıp gitme planları kuracak kadar. Kadın tam da bu noktada iletişim kuruyor adamla, sadece onaylamıyor artık, konuşuyor ve planlar yapıyor. Bu ilişki oldukça ilginç, düşündürücü.

Figuares kim? Yazar, yazar arkadaşları var. Küba'dan kaçıp ABD'ye geliyor ve zengin akrabaları tarafından, halasının vasıtasıyla bu bakımevine kapatılıyor çünkü ailesinin yüz karası bir akıl hastası gibi davranıyor, uyumsuz, kazananların yanında yeri yok. İngiliz şairlerinin, Romantiklerin şiirlerini okuyor ve onların bunaltısını kendi yaşamına eklemliyor. On beş yaşında bütün büyükleri okumuş: Hemingway, Faulkner, Kafka, Musil, Joyce... Hemingway bir noktada hayatını kurtarmasını sağlayabilirdi; Francis'le kaçmayı düşündükleri sırada polis tarafından yakalanınca karşısına çıkarıldığı psikiyatrist Hemingway hayranı çıkıyor ve ilk kez yaptığını söylediği bir şeyi yapıyor, bakımevi sahibiyle konuşup özgürlükleri için uğraşıyor. Francis annesi tarafından götürülmemiş olsaydı mutlu bir son izleyecektik. Gerçi ben Figuares'in her şeye rağmen çıkıp gittiğini ve Francis'i aradığını düşünerek alternatif bir son yarattım kafamda, bu kadar acıya bir tanecik mutluluk olsun.

Mekân. Rosales'in katı gerçekçiliği o kadar şiddetli ki klozete tıkılmış kıyafetlerin üzerine işeyip sıçan hastaların yaydığı koku duyuluyor. Bakımevi çalışanlarının hastalara tecavüz etmeleri, eşyalarını yürütmeleri, pek çok şey işi karikatürleştirme tehlikesi yaratıyor ama buna izin vermiyor Rosales, kendi deneyimlerini kurarken olabildiğince doğrudan bir anlatı kullanıyor. Dehşete düşmemek elde değil.

Rosales bir temiz deşti. Ya da kendi deşiğini gösterdi. Okurda iki çukur oluşacak, omuzlarda ve kalpte.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder