6 Eylül 2019 Cuma

James Tiptree, Jr. - Uzaktan Kumandalı Kız

"Uzaktan kumanda" olur ama metnin orijinal adının bir parçası olan "plugged in", meseleye muazzam bir derinlik katıyor. Anlatılan dünyaya bakalım, reklamların yasaklandığını ve insanların tüketmeye devam etmeleri için yönlendirildiklerini görüyoruz. Bu yasaklama konusunda derinlemesine bir bilgi yok, zaten kısacık bir metin olduğu için böyle bir şey bekleyemiyoruz. İyi bir teknik kullanılmış, anlatıcı, "Zombi" diye hitap ettiği birine P. Burke'ün hikâyesini hızlıca, sanki o an anlatmasa bir daha anlatamayacakmış gibi anlatıyor, dolayısıyla ayrıntılara girilmiyor pek. Anlatıcının konuşurken onca diyaloğu nasıl hatırladığını düşünmek zorunda kalmıyoruz, çünkü bu bir bilimkurgu. Bir android konuşuyor olabilir, hafızasındaki verileri şak diye kullanabilir. Sonra aniden tekrar bir şaakk, tasvirlerle doldurur anlatıyı, şaşırır millet. Derler: "Ne oluyor, nasıl hatırlıyor bu?" Şıraakk, bir de ses basar anlatıya, zaten diyaloglar havalarda uçuşuyor. Çil yavrusu gibi dağılır okurlar. Bu işler böyle. Herkes ayağını denk alsın. Sağlam bir metinle karşı karşıyayız. "Plugged in" mevzusuna dönersek simülasyondan bayağı bir yol alırız ama ben kuramlardan fikir aparamayacak kadar tembel, aparmayacak kadar da tembel bir adam olduğu için işi o tür bir okuma yapanlara bırakıyorum. Sonuçta aynı dünyadaki farklı bir sınıfa dahil olan P. Burke için bazı duyguları simüle etmesi bekleniyor, böylece yapay bedeninin yardımıyla zengin tayfayı koyun güder gibi güdebilecek, cinselliğini kullanarak dünyanın harcamasını yaptırabilecek. Gerçi başa dönmek lazım, zombiyle konuşmaya başlamanın hemen sonrasına. AT&T adlı bir şirketten ve Burke'ten haberdar oluyoruz hemen, şirket muazzam büyük ve Burke adlı kadın muazzam yoksul. Tanrılara bakıyor, yoldan geçen zenginler burun filtrelerinden -muhtemelen- filtrelenmiş temiz havayı solurken Burke gibiler ölümü bekliyor ama şansı dönüyor sonunda, tabii buna şans denebilirse. Holovizyon adlı nanenin televizyonla radyoyu rafa kaldırdığı, insanların mekiklerle uzay yolculuklarına çıktığı, GTX adlı başka bir şirketin çeşitli biyolojik faaliyetleri yürüttüğü ve Burke'ü kıskaca aldığı bu dünyada birkaç uyku hapının ardından mutluluğun geleceği düşünülüyor ama kamusal alanda intihar etmek yasak, intihar bile edemiyor Burke. Şirketin adamları gelip kendisini götürüyorlar, teklifleri çok cazip. Bir sürü eğitimden sonra yapay bir bedeni yönetecek. "Dönyanın en gözel garısı" olmaya aday bir hale geldiği zaman yerin yüz elli metre altında, Carbondale denen bir yerde "naklen canlı bir kız" haline geliyor. Geliştirilmiş embriyolar, et bölümünün ürettiği bedenler, reklam yerine geçecek bireyler haline geliyor. Burke son aşamada Delphi oluyor mesela, dünya güzeli bir kadın haline dönüşüyor. Şirket için müthiş bir kazanç kapısı, zira başka şirketlerin ürünlerini sattırmak için bir nevi sosyal medya fenomeni haline getirdiği bu tek beden/iki zihin aracılığıyla üst sınıftan insanları manipüle edecek. Burke yaşadığının farkında değil artık, varlığını Delphi olarak sürdürüyor ve bir enkazdan fazlası değil artık, makinelere bağlı bir yaşam sürmek zorunda.

Delphi görevden göreve koşmadan önce reklamların neden yasaklandığına şöyle bir değiniliyor. Aslında basit, halk onca reklama maruz kalınca, reklam bombardımanında kayışı koparmaya yaklaşınca isyan etmiş, Huckster Yasası çıkarılmış ve bildiğimiz anlamda reklamlar yasaklanmış. Operasyonun başındaki Bay Cantle, Delphi'ye gerekli bilgileri sağlıyor ve başarılı olması için çaba gösteriyor. Yüz Numaralı Adam'ı hatırlayalım, Bay Cantle'ı "eşoleşek" denen adamla bir tutabiliriz. Delphi'den kimseye bir şey söylememesini ve ürünlerin reklamlarını gizliden gizliye yapmasını söylüyor, sosyal bir koşullanmanın peşinde. Yolculuklar başlıyor, Barselona'da yolunacak kazlar var ama araya dereye sıkıştırılmış birkaç bilgi daha: Delphi'nin tat ve koku duyuları yok, bant genişliği buna izin vermiyor. Dokunma duyusu da genel olarak hissizlikten mustarip, aslında somut dünyanın dikkat dağıtıcı küçük arızalarına maruz kalmamak için şeytanca bir yaklaşım. Göründüğü kısa filme bir ödül kazandırdıktan sonra başka iş. İşlerin ardı arkası kesilmiyor, Delphi-Burke değişimleri sırasında Burke hiçbir şey hissetmiyor, sahte bir yaşantının hızı arttıkça artıyor. Üstelik öylesi bir bütünleşmeyi sağlayan tek kadın. Yirmi yıllık ömrü var, rakip şirketler daha uzun ömürlü kızları üretmeye çalışıyor bir yandan, vahşice sürdürülen bir mücadele de var. Hayallerinin gerçek olduğunu gören Burke, Delphi olarak verilen bütün görevleri yerine getirdiği için mutlu oluyor, hayallerin gerçek olabileceğini düşünüyor ve sokakta intihar etmeye çalıştığı zamanların artık çok uzakta olduğunu düşünüyor. Sınıf atladı, zenginleşti, zenginlerle takılmaya başladı, dolayısıyla herhangi bir şikayeti yok, zaten bilişsel yetenekleri kim bilir nasıl dumura uğradı ki kendi varlığını bir başka bedende duyumsamaya başladı falan, nörolojik fasılalara da pek girilmediği için görmüyoruz. Aslında okur olarak bizim görevimiz bu, boşlukları dolduracağız. Mesela bir zaman makinesi olsun, çalışmıyor. Bir müddet sonra çalışmaya başlıyor ve yolcularını ilk Woodstock'ın orta yerine gönderiyor. Bu nasıl olabilir, tak tak yöntemi diye uydurabilmeliyiz hemen. Temassızlık ihtimalini düşünerek bir iki defa vurulduğunu düşüneceğiz, böyle şeyler.

Burke her ne kadar varlığını başka bir bedene aktarmışsa da uykuya çekildiği sırada kendi kendine bir iki sözcük mırıldanıyor, bunu mevzudaki ilk çatlak olarak görebiliriz. Bilinçle beden arasındaki gedik büyüyor sonra, Yüz Numaralı Adam'ın dönüşümüne yakın bir dönüşüm yaşanıyor, şirket paniklemeye başlıyor hafiften. Bir görevde sağlam batırıyor Delphi, kendisiyle bağlantı kuran ikinci patron Paul'e durumu anlatıyor ve çat, aşık oluyorlar birbirlerine. Paul, şirketin patronunun oğlu olduğu için işler iyice karışıyor ve adamın Delphi'nin durumundan haberi yok. Burke adamı sevse de zihni sekiz bin kilometre ötede, kendi varlığı da orada, kısacası zihin Delphi'den ayırıyor kendini, önceki varlığını hatırlıyor ve Paul'e anlatıyor durumu. Paul mekanı basıyor, gerçek Burke'yle karşılaşıyor. Bir beyin ve sinir uçları, kadından geriye kalan bu. Bedeni kan ve kastan oluşmuş bir pelte, zorlukla hareket ediyor, serbest kalmak için bilincini yok edip Delphi'de yeniden doğacağını düşünüyor ve Paul'e kendini imha ettiriyor. Belki de intiharın bir değişik biçimi, adamı kandırarak sonsuz huzura kavuşuyor. Yoruma açık.

Orijinal bir durum. Gelişen teknoloji ahlaki, etik ve hukuki açıdan pek çok düzenlemeye yol açacak, Harari, Kurzweil ve Kaku gibi birkaç bilim insanı uç örnekler üzerinden bu meselenin gelebileceği noktaları akıl kaçırtırcasına anlatıyorlar, ilgili olanlar bir göz atabilir. Bunun yanında Ursula K. Le Guin'in önsözü de ilginç, Alice B. Sheldon'ın hayatı incelenmeye değer. CIA'de ve üniversitelerde çalışmış bir kadın, dönemin erkek egemen edebiyat camiasında yer bulabilmek için "James Tiptree, Jr." adını kullanmak zorunda kalıyor. Le Guin'in bu konuda yaşadığı sıkıntıları anlattığı metinleri var, yine ilgili olanlar inceleyebilir. Sonuçta bilimkurguya şahane bir yenilik getirmiş Sheldon, İthaki'den yazarın başka metinlerini de basmasını rica ediyoruz, iyi geceler diliyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder