Anlatıcı yazdıklarıyla gecikmiş bir yüzleşmeyi gerçekleştireceğini söyleyerek başlıyor, herkesinki gibi kişisel bir tarihin kasıtlı olarak karanlıkta bırakılan yönlerini ifşa ediyor, gücünü nihayet toplayabilmiş. "Eski bir fotoğrafa bakar gibi kendi gözlerimin içine bakacak ve 'İşte bu sensin,' diyeceğim." (s. 5) Zamanla unutulan anılar tekrar ortaya çıkıyor, tozu alınıyor, sağalma için yazıya dökülüyor. Anlatıcının masasının üzerindeki eski defter anlatının temelini oluşturan gizemleri barındırıyor, genç bir kızın erkek kardeşine yazdığı yazılar etrafında derlenip toparlanan karakterler ve olaylar metnin olay örgüsünü oluşturan temel ögeler olarak ortaya çıkıyor ama bu defterdeki yazılar metinde yer almıyor, en azından kendi biçimleriyle. Anlatıcıda uyandırdıkları duygular üzerinden oluşan olay örgüsü tek bir bakış açısından görülebiliyor sadece, bu yüzden anlatıcının dürüst olup olmadığına ve sezdirdiği şeylere dikkatli bir şekilde yaklaşmamız gerekiyor. Bir örnek: Anlatıcının öğrencilik zamanları, sınıfça çekilen kopyanın hesabı müdürün odasında soruluyor, bu sırada anlatıcının adının Esin olduğunu öğreniyoruz. Esin'in annesi öğretmen, müdürün yakından tanıyor kendisini ve kızı azarlarken hemen hemen hepimizin duyduğu tiratlardan birini atıyor. Kızın bacaklarını okşadığı bölümler pek hatırlanmak istenmeyen anıları içerdiğinden ötürü üstü kapalı olarak anlatılıyor ama sezebiliyoruz, adamın tacizi gören okur için ortada. Aynı ölçüde travmatik olayların dile getirilmek istenmediğini anlıyoruz, bu teknik bir iş ve Birgül çok iyi kotarmış, sırf bu yüzden iyi bir yazar olduğu söylenebilir. Neyse, dört aylık bir süreci takip edeceğiz ama Esin'in geçmişe doğru çıktığı yolculuklar ana çizgiyi oldukça genişletiyor, dört ay bir ömre dönüşüyor.
Deniz'den, teyze kızından gelen mektup Esin'i oldukça telaşlandırıyor. Evde yer yok, zaten babasıyla birlikte yaşadığı ve annesine dair anılarla güç bela sığdığı eve bir dördüncünün gelmesini istemiyor. Baba tekerlekli sandalyesiyle yeterince yer kaplıyor, eşinin karşısında yıllar boyunca duyduğu ezikliğin etkisinden kurtulduğu için güveni de evin bir köşesine sığışmaya çalışıyor ama Esin'e zorluk çıkarıyor sürekli. Farklı bölümlerde anlatılan meseleleri bir araya getiriyorum, yoksa akışın içinde ortaya çıkıyor bunlar. Selcan Abla'yı ve Kenan'ı da en başta görüyoruz, Kenan henüz piyasada olmasa da Selcan Abla haftanın neredeyse bütün günlerinde geliyor, evi toparlayıp gidiyor. Esin'in annesinden kalan bir miras, aileyi derleyip toparlayan kadın olduğunu söyleyebiliriz. Esin'in gariplikleri için ne söyleyebiliriz, onu bilemiyorum. Karşı dairedeki komşulardan bahsediyor örneğin, zamanında onlardan önce dairede bir çift yaşıyormuş ve kadın intihar etmiş, pencereden atmış kendini. Esin üzülüyor, "keşke ben taşındıktan sonra atlasaydı" diye düşünüyor örneğin, böylece kendi varsayımlarının olabileceğini, Selcan Abla'nınkilere kalmayacağını düşünüyor. İnce detaylardan Esin'i inşa etmeye başlıyoruz, kendi kararlarını kolaylıkla veremeyen bir kadın olduğunu en başta öğrendikten sonra Kenan'la ilişkisinin de yine etrafındakilerin iteklemesiyle başladığını öğreniyoruz. Kenan mühendis, Fransa'da çalışıyor ve ara ara gelip nişanlısı Esin'le görüşüyor. Dört yıllık nişanlılıkları evlilikle sonuçlanmıyor, aslında ikisi de ilişkiyi zorla yürütüyorlarmış gibi gözüküyor ama bunu yine sezgisel olarak çıkarabiliyoruz, Esin sadece kendisi için yazdığını söylediği itirafnamesinde bile tamamen açık ve dürüst olamıyor, savunma mekanizmaları çok güçlü.
Anne çok baskıcı ve mükemmeliyetçi, kızının kendi gölgesinde büyümesini istiyor ve Esin'i çocukluğundan vuruyor, hep gölgenin altında yeşermeye çalışmış bir fidan Esin, annesi ölüp babasıyla yaşarken bile böyle. Annesiyle babasının kin dolu intikam oyunlarına şahit olup erken büyümüş, her erken büyüyen çocuk gibi yaşayamadığı çocukluğunu yetişkinliğe taşımış. Babasından kopamıyor bir türlü, baba da kızını bırakmak istemiyor pek. Evde koyu bir hava var, geçmişin ağırlığı ikisini de çökertmiş. Annenin despotizmi ikisini de onmaz bir şekilde kırmış, baba biraz iyileşeceğini düşünerek Deniz'in gelmesini istiyor bu yüzden. Esin yıllar önce yaşanan bir olayın utancı yüzünden istemiyor belki. Yazlıkta Esin'in bir kitabı paramparça edilmiş olarak bulunuyor, durum annenin dikkatini çekiyor ve kadın yeğenlerini sorguladıktan sonra erkek olanının kulaklarını çekiyor, pataklıyor biraz. Doğrucu anne adaletin kılıcı gibi sallanıp cezayı kesiveriyor ama çocuklarda açılacak yaraları düşünmüyor, kendi doğruluğundan şüphe duymuyor. Bu anların fotoğrafları var Esin'de, aklının köşelerinden çıkarıp bakıyor durmadan, kendini görmeye çalışıyor. "Yıllar boyu, çok beğenilen bir eve sahip olan, ama orada bir türlü huzur bulamayan biri gibi ne yapacağımı bilemeyerek dolaştım annemin etrafında. Bir şeyler ekledim, bir şeyler çıkardım, olmadı. Başaramadım." (s. 18) Evin Öğretmen'in etrafı öğrencileriyle dolu, sevilen bir kadının kendini var etme biçimini mesleği belirlemiş. Annelik ikinci planda kalmış gibi gözüküyor, eşle olan ilişki de annelikten hallice, dolayısıyla ailenin huzur bulamamasının başlıca sebebini annede buluyoruz. İkincil sebeplerde babayla kızın pasifliği var. Esin babasının boyunduruğunda yaşamaktan rahatsız olsa da adama duyduğu saygı büyük, ailenin parçalanmamasını babasının dirayetli duruşuna bağlıyor. Kopamıyor adamdan kısacası, her şey olup biterken görmezden geldiği şeylerin babasıyla yaşamaya devam etmesini sağlayacağını umuyor bile olabilir. Sağlıksız bir aile, sağlıksız ilişkiler. Esin onca yıldan sonra her ne kadar babasına hak vermediğini söylese de yapılacak bir şey olmadığını da biliyor. Aileye duyduğumuz öfkeyi aile fertlerinin oldukları biçimde olmalarının kötücüllüğü üzerine kurmanın mantıksızlığını anlarız, bunu anladığımız an öfkeyi hafifletiriz, hafifleriz. Esin'de böyle bir hafifleme ancak kendisine duyduğu öfkeyi canlandırdıktan, kendisiyle yüzleştikten sonra gerçekleşiyor. Gerçekleşiyorsa, eğer yüzleşme iyi geldiyse.
Biraz hızlanayım. Deniz geliyor, evin havasını değiştiriyor hemen. Baba bayılıyor Deniz'e, Esin bayılmıyor, hatta istemiyor kızı. Deniz zeki bir kız, okuluna gidip gelmekten başka bir şey yapmıyor ama Esin'in gözüne giremiyor bir türlü. En sonunda Esin'e kendisini neden sevmediğini soruyor ve bu açıklık yakınlaşmalarını sağlıyor, en azından Esin için Deniz'in varlığı büyük bir sıkıntı olmuyor o andan sonra. İlginç bir ilişki var aralarında, Deniz'in öpücüğü Esin'in dudağının kenarını buluyor örneğin, buna benzer olayların açıklayıcı bir şekilde ele alınmaması Esin'in karanlıkta bırakmak istediği parçaları oluşturuyor. Okur olarak bize çok iş düşüyor gerçekten. Kenan'ın dönmesiyle birlikte evin nüfusu dörde çıkıyor ve aslında tahmin edilebilecek sona doğru ilerlemeye başlıyoruz. Finalin öngörülebilirliği anlatıyı hiçbir şekilde baltalamıyor, zira olayların akışı yeterince tatmin edici olmasa da Esin'in anılarını baştan yaratma biçimi, anılara dair düşünceleri odak noktada yer aldığı için bu noktanın çekiciliği metni sıkı tutuyor.
Geçmişle hesaplaşma olayı varsa anlatıcı kendiliğinden güvenilmez hale geliyor, okura bir dedektif gibi iz sürmek kalıyor. Bu metnin büyük bir bölümünde yaptığımız şey bu, metni değerli kılan da bu. Anıların dile getirilme biçimi üzerine düşünmek, gerçeği geçmişte arayıp bulmak veya bulamamak. Çabanın kendisi önemli. İyi bir metin bu, okunmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder