Bence kitaplar üçe ayrılır. Şu anda ayırdım, başka bir zaman ayırırsam daha aza ayırabilirim, daha çoğa ayırabilirim, keyfim bilir. Allah Allah, nedir yani. Evet, üçe.
1) Öyle Kitaplar: İşte araştırmadır, tarihtir, öyle kitaplar. Bilgi verme amaçlı diyelim ama Tanpınar'ın 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi kitabı gibi kitaplar bu kategoriye girmez. Adam hiçbir olaya sanatsız yaklaşamadığı için. Neyse.
2) Çeşitli Kitaplar: Bunlar böyle işte oku-unut kitapları.
3) Çeşitsiz Kitaplar: Bunlardan fazla yok. Anlatım teknikleriyle, kurgusuyla, tabii kurgusuzluğuyla da olabilir, işte çeşitli şeyleriyle kafada bir tat bırakan kitaplar. Camda Yürümek böyle bir kitap.
Üç farklı adamın öyküsünü okuyoruz adım adım. Graham Park, Steven Grout ve Quiss. Kitap altı yedi bölümden oluşuyor, her bölümde bu üçünün yaşadıklarını sırayla okuyoruz. Üçünün de ayrı bir hikâyesi var ve bunlar sonda birleşiyor.
Graham, sanat okulu öğrencisi, resim çiziyor. Slater diye gay bir arkadaşı var, Sara diye bir kızı gösteriyor buna dolaylı olarak. Neden öyle? Çünkü sonunda çok acayip işler dönüyor, oraları söylemem.
İşte bizim saftirik aşık oluyor kıza derken kızla yakınlaşmaya çalışmalar, sonra sürpriz son.
Grout dünyanın en anormal adamı olabilir. Galaktik bir savaştan kurtulduğunu sanıyor, stres basınca mikrodalga tabancasıyla kendisine ateş edildiğini düşünüyor, kitap okuyor sürekli ve başında daima bir baret var. Asfalt dökücü bu adam, sorunlu biri olduğu için kovuluyor, işsizlik sigortasından yararlanamıyor. Derken baretini çıkardığı bir anda, kendi asfaltladığı yolda başına talihsiz bir kaza geliyor.
Quiss de işin fantastik yanındaki adam. Çıkmak istediği bir şato var, çıkamıyor. Kafka'ya göndermeler var zaten, onun şatosu gibi. Ajayi var yanında, yaşlı bir kadın. Şatodan çıkabilmeleri için, "Durdurulamayan bir cisim, kımıldatılamayan bir diğer cisme çarparsa ne olur?" gibi paradoksal bir soruyu cevaplamaları lazım. Cevap hakkı için de çok acayip oyunlar oynamak zorundalar: Tek boyutlu satranç, açık-alan go, noktasız dominolar ve Çin Scrabble'ı. Zamandan bol bir şeyleri olmadığı için hepsini bitiriyorlar bir şekilde, fakat soruya verdikleri cevaplar yanlış olduğu için bir türlü çıkamıyorlar.
Bundan sonrası spoiler.
Quiss şatonun kulelerini dolanırken bir odaya giriyor, tavanda kafanın geçebileceği kadar bir delik var. Fantastik bir delik; kafayı sokunca sonsuz bir karanlık ve ışıklar var. Bir süre sonra bir insanın vücudunda olduğunu hissediyor Quiss. Romanın ilerleyen bölümlerinde anlaşılıyor ki o deliklerden milyonlarcasının olduğu, milyonlarca insanın mı desem, milyonlarca Quiss gibi varlığın o deliklere kafa soktukları bir platform var. Meğersem bilmeceyi çözemeyenler ve kafayı yemek üzere olanlar oralara kafayı sokup insanların hayatıyla bütünleşiyorlarmış. Quiss buradan bir bağlantı sağlıyor.
Grout'a gelelim. Burası biraz karışık; Grout sonlarda bir kaza geçiriyor ve hastaneye yatıyor. Hastanede bir kibrit kutusunda Quiss'in çözmesi gereken bilmece yazıyor. Ya bütün o şato falan Grout'un cortlamış aklının bir ürünü, ya da Quiss bilmeceyi çözmekten vazgeçip Grout'un yaşamına giriyor. Ki romanın sonunda Quiss'in kafayı kırdığını anlıyoruz, hangi yolu seçtiği muamma kalıyor. Biz yorumlayacağız.
Graham... Sara'yla Slater'ın kardeş olduğunu ve altı yıldır seviştiklerini bilmiyor. Sara buna siktiri çekince kendi yoluna gidiyor. Romanın eleştirel boyutu Graham üstüne kurulmuş. Saf, naif bir insan. Uç cinsellikten, kapitalizmden, kendisi için nefret edilecek ne varsa nefret ediyor ve eleştiriyor. Evet.
Yani roman süper, bence herkes en az iki kere okumalı. Üç.
eşekarısı fabrikası da güzeldir :)
YanıtlaSil