5 Mart 2013 Salı

Michael Crichton - 13. Savaşçı

Bunu şimdi yazmayacaktım ama Kairo diye bir film izliyorum, gölgesinden daha hızlı korkan bir adam olarak ödüm bazı bağırsak faaliyetlerine karıştığı için cesaret toplamam gerekiyor, onu da yazarak sağlamaya çalışacağım. Bu çekik gözlü kardeşlerin korku filmlerini izlemeyeceğim diyorum, yine de izliyorum. 90 kiloluk, neredeyse 2 metrelik adamım, sandalyeye tünedim lan. Gerçi hayalet cüsse müsse dinlemez, sümsüğü yerleştirdi mi iki seksen uzatır adamı. Çok dikkat edelim.

Filmi var bunun, Antonio Banderas oynuyor. Çocukken dibimiz düşe düşe izlerdik. Öküz gibi adamlar, savaşlar, bilmem ne. Çocukken izlediğimiz başka ne var, It var mesela. Başarılı sayılabilecek bir uyarlamaydı bence, The Evil Dead türü efektler hariç. The Evil Dead'i ve şürekasını üniversitedeyken izledim, çocukken izleseydim aklımı kaybederdim zannediyorum. Başka ne izledik, ilkokul zamanlarında biraz da komikli korku olarak Eerie Indiana vardı Nickelodeon'da. Ve elbette Goosebumps. Çocukların akıl sağlığını bozuyor diye yayından kaldırılmadan önce deli gibi izlediğimiz efsane dizi. Ya bunları sayıyorum da, amacım yazıyı uzatıp filme dönmeyi geciktirmek. Neyse, giriyorum artık.

Ahmet İbn-i Fadlan adlı bir Arap kardeşimizin 922'de başından geçenler. Öncelikle şunu belirteyim, ne İbn-i Fadlan, ne de kendisinin el yazması kurgusal. Burada hayatı hakkında bilgi mevcut. Her şeyin kurgu olduğunu söyleyenlere denk geldim. Öyle bir şey yok. Perec mi lan bu, Crichton.

Michael Crichton, kendisi Jurassic Park'ın da yazarı, bir ön metinle mevzuyu açıklıyor önce. Yazmanın kökenini, nüshaların başına gelenleri anlatıyor mesela, sonra Viking kardeşlere geçiyor. Bu yazma, İskandinav toplulukları hakkında bilgi veren bir erken dönem kaynağı olduğu için çok önemseniyor. Görece gölgede kalmış Viking yaşamı hakkında birçok ayrıntıya bu yazma sayesinde ulaşılmış. Vikingler hakkında bazı araştırmacıların görüşlerine de yer veriliyor. Biri diyor ki bu aslında barbar diye nitelenen adamların kendi kültürleri vardı, lakin medeniyet kurmak için gereken hümanizmden mahrumdular. Arkalarında pek eser de bırakmadılar falan. Crichton'a göre bu görüşlerin geçerliliği tartışılır hale gelmiş, çünkü karbonla yaş belirleme olayıyla birlikte Doğu'nun gelişmiş medeniyetinin yayılmasından önce kuzeydeki topraklarda maden işlemeciliği çok ileri bir seviyedeymiş. Eh, uzaylıların yapmadığında hemfikirsek Stonehenge de var. Böyleyken böyle.

Son olarak Ahmet kardeşimiz. 900'lü yılların Bağdat'ında, zenginlik ve refah içinde yaşayan, muhtemelen eğitimli bir insan. Şair olduğunu söylüyorlar. Halifeye yakın olmasına rağmen aralarında pek sevgi falan yok. Neyse, son derece objektif, tarafsız ve gerçekçi bir dayı İbn-i Fadlan. Ahmet diyeceğim bundan sonra.

Açıklamalar bu kadar. Romanın yazılış aşamasından bahsetmeyeceğim, yine de bazı eksik bölümleri Crichton'ın tamamladığını söyleyeyim. Neresi tamamlanmış, onu bilmiyorum.

Ahmet, halifenin emriyle bir tüccara mektup götürmek için adamın evine gidiyor, bakıyor ki adam yok. Adamın eşi orada. Gençten bir kadın. Sevişiyor bunlar, tüccar da sonradan bir şeylerden şüphelenince Ahmet'i halifeye şikayet ediyor. O sırada Saka elçisi saraydaymış. Halife, Ahmet'i elçi olarak Saka diyarına gönderiyor. Aylarca sürecek bir yolculuk. Sürgün diyelim buna, ağır bir ceza.

Bu noktadan sonra kitabın kırılma noktası kuzeye doğru giderken Vikinglerle karşılaşmak olacak, karşılaşmadan önce yolculuk faslı var. O coğrafyada Türkler de bulunduğu için Tekin el-Türki, Bars el-Saglabi gibi isimlere rastlıyoruz. Hazar Türkleri var daha çok. Türkler önemli olaylarda pek gözükmüyorlar, Crichton arada kurguya dahil olarak uzunca zaman dilimlerini özetleyerek geçiyor. Yine de Oğuz Türkleri mesela, Ahmet'in ilgisini çektiği için biraz detaylandırılmış.

"Hiçbir Müslüman kendisini ağırlamayı kabul edecek ve yanında kalabileceği bir Oğuz olmadan Türk topraklarına giremez. Tabii kabul edilmek için ev sahibine kendi ülkesinden kıyafetler, takılar, karısına da biber, darı, kuru üzüm ve fındık getirmek zorundadır. Misafir kabul edildiğinde ev sahibi onun için bir çadır kurar ve ona kesmesi için bir de koyun verir. Oğuzlar asla koyun kesmezler, bunun yerine hayvan ölene kadar kafasına vururlar." (s. 33)

Oha, dsfg. Bunun dışında aile, eşcinsellik gibi konularda söylenenler de ilginç. Balballar ve sahipleriyle birlikte gömülen atlar anlatılmış.

Ahmet, gideceği yere ulaşmasına bir adım kalmışken Vikinglerle karşılaşıyor. Buliwfy önderliğindeki dana adamlar. Bu adamlarla takılıyor bir süre Ahmet. Neyse, tayfaya bir haberci geliyor, kuzeydeki bir krallıktan zannediyorum, ya da krallık gibi bir şey. Haberciyi gönderen, Buliwfy'nin tanıdığı bir yaşlı kral. Yardım istiyor. Buliwfy de yardım için harekete geçiyor, Ahmet'i de yanına alarak. Ahmet yoluna gitmek istiyor ama bırakmıyorlar, çünkü Ahmet 13. Savaşçı. Yani gruba lazım bir adam, uğursuzluğu engellemek için. Böylece ikinci bölüme geçiyoruz, Viking diyarına doğru yelkenler fora.

Asıl eğlenceli bölüm burası, o yüzden kısa keseceğim. Kralın yardıma çağırış sebebi, sisin geri dönmesi. Sisten ölümüne korkuyorlar, çünkü sisle birlikte gelenler o kadar korkunç varlıklar ki adlarını söylemek bile yasaklanmış, kötü şans getireceğine inanıldığı için. Bu sis olayı, uzun zamanlardan sonra tekrar ortaya çıkan yaratıklar falan tanıdık geldi mi? Benim aklıma Game of Thrones geldi direkt. Benzerlikler çok. Neyse, olayın gittiği yeri anlatmayayım da keyfi kaçmasın, heh heh.

Savaşıyorlar, birileri ölüyor, ölenlerin cenazesinde üzülen yok. Vikingler değişik adamlar. Bir insan için en aşağılık ölümün yatakta gelen ölüm olduğunu düşünüyorlar, o zaman üzülüyorlar işte. Bunların Valhalla, Valkyrie hadiseleri falan var ya, o sebepten. En kutlu ölüm de savaşta gelen. Ondan sonra, deli gibi içiyorlar. Öyle böyle değil. İçerken kavgalar çıkıyor, dişler kırılıyor, umursadıkları yok. Kolayca adam öldürebiliyorlar, göz kırpmadan. Ahmet'e tek tanrıya inanmanın nasıl yeterli geldiğini falan soruyorlar, adamlarda tanrı çok.

Böyle. Güzel bence. Lan korkucam şimdi ya öff. Korkutmayan korku filmi tavsiye eder misiniz? Küçük bir deist latifesi, ciddiye almayın. İyi günne.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder