Böyle eserleri gençken okuruz, mesela yaş 17, bilemedin 18. Suç ve Ceza mesela. Ne kadar güzel, değil mi? Vicdan, suç, özgürlük falan süper. Hıı? Öyle öyle. Sayın kari, senin için öyle. Ben şahsen kitaba dair hiçbir şey hatırlamadığım için bir şey diyemiyorum. Okunan kitapların bir süre sonra okunmamış vaziyete gelmeleri ne üzücü. Sevindirici de, böylece onlara geri dönebiliriz. Ben dönüyorum bazı bazı.
Gogol'ün Palto'sunu hatırlıyorum. Mizahtan korkuya geçişi dumur ediciydi. Şey gibi biraz, From Dusk Till Dawn'da bir anda üçüncü sınıf efektli korku filminde buluyoruz ya kendimiz, işte onun 150 yıl önceki hâli. Komikli, ironik ve güzeldi. Taras Bulba'yı okurken insan okuduğu şeyi gazavatname sanıyor; din savaşları temelli, epik, destansı bir metin. Lakin Gogol'ün ironileri sevdiğini bilirsek onca savaşın, kahramanlığın altında bir saçmalık duygusu seziyoruz.
Taras Bulba, eve dönen iki oğlunun şerefine şenlik düzenler. Yemekler, içkiler, bilmem ne. Bulba Dayı için okumanın pek bir önemi yoktur, böyle söyler herkese. Tabii kendisinin biraz olsun eğitimli biri olduğunu anlıyoruz bazı bölümlerden. Neyse, Andrey ve Ostap bu çocuklar. Ostap büyük olan. Tam bir savaşçı, vurdu mu öküz devirir, yedi mi dana yer. Öyle geniş, güçlü. Andrey de yine şahane bir savaşçı ama okumayı seviyor, biraz daha sakin bir bay. Annemiz çocuklarına sarılıyor, uzun zamandan sonra eve döndüler. Bulba Dayı kaşınıyor hemen; sefere çıkılacağını duyunca ertesi gün çocuklarını alıp Zaporojye civarındaki Kazak ordusuna katılmaya gidiyor. Bu Kazaklar Türk kökenli olan değil. Ukraynalılara da Kazak deniyormuş. Neyse, annenin iki gözü iki çeşme. Çocuklarından zorlukla ayrılıyor.
Lehlilere karşı savaşılacak. Lehliler Katolik, bizimkiler Ortodoks. Bildiğin kıyım olacak yani. Bulba, oğullarını arkadaşlarına tanıtıyor, çocuklar zaten yavaş yavaş isim yapmaya başlamış. Neyse, savaştan önce yiyorlar, içiyorlar, dövüşüyorlar, eğleniyorlar. Bu sırada Andrey arazi oluyor. Andrey, eğitimi için gittiği bir şehirde bir voyvodanın kızına vurulmuşmuş, kız da Leh şehri civarında savaşa gelen Andrey'i görmüş, şehirde kıtlık yaşanıyormuş, Andrey yardım etsinmiş. Aşık Andrey ekmek dolu çuvallarla gidiyor, ordusuna dönmüyor. Kalıyor orada.
Bulba mevzuyu öğreniyor, deli oluyor. Bir de gece baskın yiyorlar bunlar, çok içtikleri için sızıyorlar falan. Baskından sonra Tatarların bir Kazak şehrini bastıklarını öğreniyorlar. Bir sürü esir vermişler, belli bir noktaya kadar geri alamazlarsa esirler köle olarak satılacakmış, o zaman hayatta bulamazlarmış falan. Ordu ikiye bölünüyor, yarısı Lehlilerle savaşmak üzere kalıyor, diğer yarı da Tatarların peşinden.
Lehlilerle savaşta Bulba, oğlu Andrey'i bulup öldürüyor falan. Kaybediyorlar bir de savaşı, esir alınmaktan zor kurtuluyor Bulba. Oğlu Ostap esir alınıyor, Leh şehirlerinden birinde idam edilirken kalabalığa sızan Bulba, oğlunun öldüğünü görünce kafayı yiyor. Tatarların peşinden giden tayfa da cortluyor ne yazık ki.
Büyük yenilgilerden sonra yeni bir ordu toplanıyor, Bulba da katılıyor bu orduya. Savaşlar mavaşlar, bizim embesil Bulba geri çekilirlerken yere düşen çubuğunu almak için duraksıyor, o sırada ele geçiriyorlar bunu. Öldürüyorlar oracıkta.
Yani şöyle; savaş kötü bir şeydir. Kazaklar savaşçı insanlardır, Normandiyalılar gibi. Birebir. Kazak kültürü, savaştan gözü dönen bir babanın oğlunu katletmesi, insanlığın yerlerde sürünmesi, bilmem ne. Bunlar üstüne güzel bir uzun hikâye diyelim. Evet. Gogol işte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder