3 Mart 2013 Pazar

Alex Hailey - Malcolm X

Pek bir şey yazamıyorum, program olayı çıktı. Provalar, KPSS çalışmaları derken zamanım kuş oldu. Pir Floyk sever misiniz? Pek sağlam değil ama buyurun, gitarcı dayı benim:


OZ diye bir dizi var, izlememişseniz izlemenizi rica ederim. Kült bir dizi. Adebisi'siyle, Beecher'ıyla, Vern'üyle efsane. Oswald bişeybişey adlı bir hapishanenin mahkumları, çıkar ilişkileri, psikopat insanlar temalı. Çok da anlatmayayım, daha ilk bölümden sarmazsa gelin, deyin ki, "Senin yüzünden 1 saatim gitti seni mendebur mösyö."

Dizinin güzelliği bir yana, Kareem Said adlı bir karakterden bahsetmek istiyorum.


Goodson Truman, gençliğinde birçok pis iş yapmış, sonradan Müslüman olmuş, beyazların sahip olduğu depo gibi bir yeri havaya uçurmaktan hapse girmiş bir kardeşimiz. Mücadelesi tamamen haksızlıklarla mücadele üzerine, bu yolda silah kullanmaktan da geri kalmıyor. Chaotic Good diyebiliriz kendisi için. Yazdığı kitaplarla  takipçilerine yol gösteriyor, eşitlik uğruna hapishanedeki tayfası tarafından dışlanıyor, bir dünya olay. Özgürlüğünü elde etmeye bir adım kalmışken, çok affedersiniz, iyilik kisvesi altında şov yapan güç sahibi adilere siktiri çekmesiyle dostlarını yalnız bırakmıyor falan. Böyle bir adam.

Fotoğrafta duvara asılı postere bakalım. Solda Martin Luther King Jr. var, "I have a dream," diye başlayan konuşmasından hatırlarsınız. Sağda da bizim adam, Malcolm Little. O zamanlardaki adıyla Malcolm X.

Bu adamlar ne yaptı? Öncelikle benzer şeyleri hayal ediyorlardı, benzer şeyleri söylediler, benzer şeyler yaptılar. Bir noktaya kadar. King, nefretin sevgiyle giderilebileceğini söylüyordu. Meşhur konuşmasında insanların derilerinin rengiyle değil, karakteriyle değerlendirileceği günleri beklediğini söyler mesela. İyi bir eğitim almıştır, iyi bir hatiptir, sağlam bir düşünürdür. Nobel Barış Ödülü bile almıştır kendisi. Sonrasında ölüm tehditlerinden usandığı bir zamanda öldürüleceğini bildiğini, yine de bir şeyleri değiştirebildiyse mutlu olduğunu söyler, ardından bir suikasta kurban gider. Boğazından vurulur.

Malcolm X, işte sokaktan gelmiş bir adam. Kendi kendini bir nokta kadar eğitmiş, doğru bildiği fikirleri savunurken yanlışlar da yapmış, yine de davasından vazgeçmemiş bir fikir adamı. Hayatına geçiyorum artık. Kareem Said'i niye anlattım, çünkü Kareem Said gerek fikirleriyle, gerek zayıflıklarıyla King'ten ziyade Malcolm X'tir. Bu yüzden, evet.
Kitabın ilk 100 sayfası Hailey'nin kitabı yazma aşamasını anlatıyor. Geriye kalan 600 sayfadan daha dikkat çekici bir bölüm diyebilirim, X'i Hailey'nin, bir araştırmacının gözüyle görürüz. Sadece bu da değil, King'in de başına gelecek olan suikast felaketini tanıkların söyledikleri vasıtasıyla yaşıyormuş gibi oluruz. X'in hayatı, eşiyle ve çocuklarıyla olan ilişkileri, birçok şey var bu sayfalarda.

1963'te Hailey, X'e hayat hikâyesini kitaplaştırmak istediğini söylüyor. O zamana kadar çok yakın bir ilişkileri olmamış ama bir basın mensubu olarak Hailey'den hoşlanmış demek ki X, kabul ediyor. Detaycı ve pimpirikli bir adam olarak Hailey'yi üstadı Elijah Muhammed'ten izin koparmak için Phoenix'e yolluyor. Bu Elijah Muhammed'e geleceğiz, Malcolm X'in zihnini açan bir bay.

Yazım aşamasında, Malcolm X hemen her gece Hailey'nin evine gidiyor, sabaha kadar çalışıyorlar. Geçmişin bazı ayrıntıları X'i üzüyor, bu yüzden sinirlenip eve gittiği de oluyor, peçete, prospektüs vs. gibi hemen her şeye beyazlar hakkında notlar çıkardığı da oluyor. Tabii sadece beyazlar hakkında değil, şuna gel: "Bugünün hızlı dünyasında tefekküre ya da derin düşünceye yer yok. Bir mahkumun iyice kullanabileceği bol vakti oluyor. Bir insanın düşünmeye ihtiyacı varsa, gidebileceği en iyi yer, bana sorulursa üniversiteden sonra hapishanedir. İnsan teşvik edilirse hapishanede hayatını değiştirebilir." (s. 19) Amerikan filmlerinde falan duyarız, "Yeterince düşünecek zamanım oldu," diye, havalı bir cümledir. İşte hapishanelerin ikinci amacı bu, düşünmeye teşvik ederek kişisel aydınlanma sağlamak. Aslında ilk amaç bu. Mesela hırsızlık yaptınız, beş yıl hapis verirler, bu beş yılın iki yılı şartlı tahliyesiz süre. Bu süreyi garanti yatarsınız. Üçüncü yılın başında, eğer o zamana kadar bir vukuatınız yoksa bir kurulun karşısına çıkarsınız. İşte ben böyle aydınlandım, şöyle erdim, on numara insan oldum diyerekten adamları ikna ederseniz özgürsünüz. Gözetim altında olursunuz ama hapse girmemiş gibi yaşarsınız. Tabii en ufak yamukta hapse döndüğünüz zaman önceki yatmadığınız süreyi de yatarsınız, bu da suç işlememek için kamçı. İşte bu ilk tahliye aşamasında insanlar meslek öğreniyor, kitap okuyor, ne bileyim, geliştiriyorlar kendilerini. Malcolm X de hapishanede yetiştirmiş kendini. Helal.

Neyse, yazılış sürecinde Malcolm X çok yoğun, ara ara görüştükleri de oluyor, her gün çalıştıkları da oluyor. Lakin bir şekilde tamamlamaya yaklaşıyorlar kitabı. Bu arada yazar, Malcolm X'le yakınlaşıyor ve bazı ilginç şeyler öğreniyor. Mesela X, çocuklarına hediye almamış hiç. Karısını ihmal ediyormuş, Elijah Muhammed'in yolunda harcadığı zamana hem üzülüyormuş, hem üzülmüyormuş. Muhammed Ali'yle yakınlıkları var, Ali'nin Müslüman olduğunu söylediği zamanlardan kalma. Eskinin iki iyi arkadaşı, Elijah Muhammed Malcolm X'i cemaatinden çıkarınca, Ali de Elijah Muhammed'in sadık bir müridi olduğu için konuşmamaya başlıyorlar. Ali kaçıyor X'ten daha doğrusu. X'in öldürülmesiyle ilgili ayrıntılı bir inceleme de var. Polislerin sallamaz tavırları, X'in konuşma sırasında defalarca kurşunlanması. Of, hatırlayınca içim karardı. X'in hayatına geçelim artık.

Baba vaiz, anne işsiz. Ku Klux Klan, babanın evde olmadığı bir gün baskın yapıyor ve camları indirip tehditler  savuran beyaz kukuletalı adamlar geldikleri gibi gidiyor. Baba dönünce olayı öğreniyor ve çok sinirleniyor. Bu sıralarda doğuyor Malcolm Little, 19 Mayıs 1925'te, çok yoksul bir ailenin dördüncü çocuğu olarak. Babanın önceki eşinden üç çocuğu var, onlardan biri olan Ella, X'in hayatında önemli bir yere sahip olacak.

Baba öldürülüyor, kaçınılmaz son. İntihar ettiği söyleniyor ama kafada kocaman bir ezik, bir de ölüyü taşımışlar, izler belli. Yine de olay kapatılıyor, dört çocuğun yetiştirilmesi, anne Louise Little'a kalıyor. Kadın çıkış yolu arıyor, bir türlü bulamıyor ve psikolojisi bozuluyor. X'in beyazlara karşı olumsuz şeyler hissetmeye başlamasının ilk örneği burada ortaya çıkıyor; sosyal sağlık bir şeyinin adamları defalarca geliyor, çocukları devlet himayesine almak için. Kadın akıl sağlığının yerinde olduğunu göstermek için uğraşıyor ama her seferinde gücü biraz daha azalıyor, çünkü bu beyazlar yardım ödemelerini geciktiriyor, kadına deliymiş gibi davranıyor falan. En sonunda kadını akıl hastanesine kapatıyorlar. Olaya gel.

Çocuklar akrabalara dağıtıldıktan sonra okul dönemi başlıyor. Malcolm çok başarılı bir öğrenci. Beyaz bir öğretmeni var, Malcolm'ı pek seviyor. Çocuğa ne olmak istediğini sorunca, "Avukat," diyor Malcolm, kendinden gayet emin. Lakin adamın dediği şeye gel: "Ya sen avukat olup napıcan, sen marangoz ol, tornacı ol. Böyle işler yapmak istemez misin?" Çocuk siyah ya, toplumda da yer yok kendisine. İşte meslek edinsin bir an önce, parasını kazansın. Asla "kötü" yola düşmesin, hak aramasın. Kafa bu, böyle ortamlarda büyüyor Malcolm. Mesela bir yurtta kalıyor, yurttakiler pek seviyor bu siyah, akıllı küçük çocuğu. O kadar seviyorlar ki çocuğun yanında, "Kahrolası zenciler böyledir işte," falan diyorlar ama çocuğu kastetmeden, yani çocuk da kendilerindenmiş gibi. Malcolm zeki tabii, lan ben de zenciyim gebeşler, diye düşünse de bir şey söylemiyor. Düşünceleri böyle böyle şekilleniyor.

Kardeşler de bir şekilde yırtmaya bakıyor. Biri papaz oluyor, biri işte bilmem ne oluyor. İrtibatı koparmıyorlar ama uzunca bir süre. Malcolm şehre gittiği zaman bir ölçüde kopacak ama hayatının dönüm noktasında kardeşlerinin etkisini bayağı bir hissedecek.

Malcolm bakıyor ki okuyan siyaha yer yok, şehre gidiyor, Ella'nın yanına. Şehir hayatı bir 200 sayfa kadar var, uzun bir süreç. Başlarda saçları beyazlarınkine benzetmek için kül suyuyla yakıyorlar mı, bir şey yapıyorlar. Amaç fiziksel görünümlerin dahi beyazlar gibi olması, beyazlara karışma dürtüsü. Sonrasında birkaç arkadaş ediniyor genç Malcolm, ayakkabı boyacılığı yapıyor ünlü kulüplerde. Burada müzik gruplarıyla kurduğu ilişkiler de ilginç; Duke Ellington'ın yakın arkadaşı oluyor ve ona esrar falan buluyor mesela. Bu yıllarda geyik bir deyişle sokakların kanunlarını öğreniyor, ileride hitap ettiği insanlara ulaşma konusunda en büyük yardımcısı, ulaşmak istediği insanların nasıl bir hayat yaşadıklarını bilmesi olacak. Neyse, torbacılık falan derken Ella'nın yardımıyla New York trenlerinde çükilata, büskivik gibi şeyler satıyor ve daha büyük bir şehirde yaşamanın hayalini kuruyor. Gidiyor da o şehre. Başka arkadaşlar, başka sevgililer, hırsızlık. Süper bir çete kuruyor ve zenginlerin evlerini soymaya başlıyor. Yakalanıyor bir gün, doğru kodese.
10 yıl.

Aydınlanma burada başlıyor. Philbert ve Reginald, hapisteki kardeşe aynı şeyi söyleyen mektuplar yazıyorlar: "Sakın domuz eti yeme kardeş, hapisten kurtulmanı sağlayacak yolu göstereceğiz." Reginald gelip gidiyor ara ara ve İslam Cemaati'nden, Elijah Muhammed'ten, kurtuluştan bahsediyor. Sallamıyor önce Malcolm, sonra yavaş yavaş daha fazlasını merak ediyor. En sonunda Elijah Muhammed'e mektup yazıyor. Cevap gelince görev tamamlanmış oluyor, bir üstadın yoluna girmiştir artık.

Elijah Muhammed, ermiş olarak gördüğü bir adamla karşılaşıp değişmesinin ardından tüm siyahların Müslüman olması için uğraşmış, İslamiyeti ABD'de örgütlü bir şekilde yaymaya çalışmış bir dayı. Peygamber gözüyle bakıyorlar adama, o derece etkili biri. Neyse, Malcolm hapiste iyice bir kitap okuyor falan, çıktığı zaman Elijah Muhammed'le görüşüyor ve yavaş yavaş cemaat işlerine giriyor. Harlem civarında zencilerle konuşuyor mesela, broşür dağıtıyor, böyle şeyler. Muhammed'in sağ kolu haline geliyor, lakin bu olay onun sonu olacak. Muhammed, X kadar bilgili, televizyona çıkan falan bir adam olmadığı için aslında en başından beri X'in arkasından konuşurmuş, çekiştirirmiş falan. Ama X işini iyi yaptığı için de dokunmuyormuş. Böyle acayip acayip işler. Sonra bu Muhammed kardeşimiz sekreterlerini falan hamile bırakmış, X dedikodulara kulak asmamış, Muhammed öl dese ölürmüş falan.

Kariler, X'in yolunda büyük saçmalıklar olduğunu görürüz, ne kadar eşitliğe yönelik bir yol olsa da. Birincisi, kahramana bağlılık. Gündüz Vassaf'ın kahramanlar hakkında yazdıkları geliyor akla. Bir kahramanı körü körüne takip ederseniz boku bokuna ölebilirsiniz, çok affedersiniz. Kahramanların değil, fikirlerin yolunda yürümek gerekir. Eh, X'in 10 yıllık cemaat mücadelesinde gözlerini kapayıp vazifesini yapması, böyle bir körlükten kaynaklanıyor. Zira arada çok büyük bir düşmanlık olmamasına rağmen cemaat, X'in sahip olduğu tek eve mahkemeyle el koydurtuyor mesela. Muhammed'in X'in cenazesinde yaptığı konuşma daha berbat. "Hırsından yandı bitti kül oldu" havasında. X iyi ki daha fazla rezillikle karşılaşmadı. Hayatında, en azından.

İkincisi, İslamiyeti çıkarlara göre yorumlama. Kariler, buradaki İslamiyet anlayışı, X'in daha sonra itiraf edeceği üzere çarpık, deli gibi çarpık. Çarptırılmış daha doğrusu, araç haline getirilmiş. Irkçılığa ırkçılıkla karşılık veriyor X, tüm siyahlar kötüyse tüm beyazlar da kötüdür, alayı dombilidir gibi. Eh, o şartlarda oluyor böyle şeyler. Sonra domuz eti yememek dışında hiçbir ibadet yok. Aslında yanlış söyledim, çarpık inanç yerine İslamiyetin fikri boyutu demeliydim ele alınan. Neyse, namaz kılmaktan bihaber X kardeş. Hacca gittiği zaman namaz kılmayı, abdest almayı vs. öğreniyor, öğreneceği ne varsa. Sonra orada görüyor ki beyazlar da var. Müslüman beyazlar. Düşünüyor, ulan demek ki bütün beyazlar şeytan değil, diye aydınlanıyor. Memlekete döndüğünde fikirleri bayağı bir değişmiş şekilde kameraların karşısına geçiyor ve bütünleyici bir yaklaşımla siyah-beyaz meselesine ancak o zaman eğiliyor. Çok geç bir zamanda, çünkü kısa denecek bir süre sonra vurularak öldürülecek.

Bir dünya sözü var X'in, onları almadım. Sözlüklerde istemediğiniz kadarına rastlayacaksınız. Ben bir konuşmasıyla bitiriyorum, iyi günler diliyorum.


2 yorum:

  1. "bahar mahkemesi kararı " diye çevrilen " supreme court" yüksek mahkeme olarak çevrilmeliydi.

    YanıtlaSil
  2. Iı, konuşmadan mı bahsediyorsunuz? Parantezler marantezler gırla, sağlıklı olmamış bence de.

    YanıtlaSil