Bu, KPSS'ye kadar muhtemelen son yazım. Belki arada bir iki tane daha eklerim ama Piç'i eklemeyeceğim, onu bir kere daha okumam lazım. Neyse, günde altı saatlik çalışma bana göre yetmeyince iyice münzevi hayatı yaşamaya karar verdim, bilgiler falan karışmasın diye kitap mitap hiçbir şey okumayacağım. Şimdilik gutbay bulu sıkay.
Günday'ın edimsel ve tepkisel koşullanan insanlarını laboratuvar ortamında izlediği bir başka roman. Düzenek hazır, denekler hazır, sal ortama. Araya da rapor sıkıştır, "Şu şöyledir, bundan dolayı bu böyledir," diye. Mis gibi bir Hakan Günday romanı. "Beş Adımda Hakan Günday Gibi Yazma Rehberi", Cem Yılmaz'a özel teşekkür notuyla birlikte kitapçılarda. İyi ekmek çıkarır lan aslında, biri yapsa ya bunu. Gerçi akademisyenlerin işi bu ama pazarlama olayı sıkıntılı olduğu için cukka da alamıyor garipler.
Kozan adlı bayımız okumuş etmiş bir baydır. Elçilikte torpille iş falan bulur, İsviçre'de çalışırken bir hanımla çeşitli ilişkileri olur, sonra meslekten uzaklaştırılır. Tezgahtarlık yapmaya başlar, turist tokatlar. Roman bunun üstüne. He, tokatlama olayı takı üstünden. Ederinden çok daha fazla bir fiyata takı kakalar Kozan, bu esnada dükkandaki diğer tipleri görürüz, satış olaylarını görürüz, ayaküstü gömüşenleri görürüz mesela. Tehditle adam silkme vardır, katakullilerle para sızdırma vardır. Fikret Altuğ'yla Kemal Sunal'ın Tokatçı'sını izlediniz? Oradaki olaylar gibi.
Günday romanlarının en büyük sıkıntısı, okuru bir fanustaymış gibi hissettirmesi. Özgürlüğünüz yok. Olaylar Günday'ın açıklamalarına bağlanır, açıklamalar olaylara bağlanır. Kullanım kılavuzunu okuyarak bir aleti çalıştırmak gibi. Diyaloglar aynı tornanın ürünüdür, karakterlerin söyledikleri sizi bir yere götürmez. Farklı insanların benzer üsluptaki konuşmaları can sıkıcıdır, yaptıklarıysa bahsettiğim açıklamalarla belli doğrultulara yönlenir, bir yan yol yoktur. Günday'ın aforizmalarından etkilendiniz etkilendiniz, etkilenmediniz, Billur Tuz'ı hatırlayalım: Bayar, bayar, bayar...
Böyleyken böyle. He, Piç, anlatıcının aynı bunaltıcı monologlarından başka, adamın ağzına orta yerinden vuran bir konu içerdiği için onu baş köşeye koyacağım yazdığım zaman. Onda da sıkıntılar bol ama ben adamın böğrünü mengeneyle sıkıştıran başka bir roman daha okumadım. Gırtlağa kadar parasızlığa batmış bir adam olduğum, bir de KPSS'ye ne yazık ki ölüm kalım sınavı olarak baktığım için deli vurdu.
Görüşesi.
kafamı karıştırdınız. kinyas ve kayra, zargana, piç, az ve azil i okudum. malafa ve ziyan sırada. hakan günday a dair iki post yazmışsınız. bunlardan ve kendi tecrübelerimden anladığım kadarıyla hakan günday kitaplarını sevmek tamamen zamanlama işi. doğru zamanda doğru kitabı okumak püf noktası sanırım. piç benim en sevemediğim kitaptı mesela. belki de kendimden bişey bulamadığımdan. azil i ise çok çok sevdim. meşhuuur kinyas ve kayra kesinlikle bir defa okuyup kenara atılacak bir kitap değil bu nedenle onun hakkında bir türlü yorum yapamıyorum. bu yazının üstüne malafaya pek elim gitmeyecek. ama kesinlikle bu kitapların okuru yorduğu doğru. katılıyorum size.
YanıtlaSilnot: az önce keşfettim blogunuzu. okumaya devam edeceğim. içimden geldi ve yazdım. iyi günler:)