4 Nisan 2013 Perşembe

Necati Tosuner - Sancı.. Sancı...

Necati Tosuner'in ilk romanı. Tosuner hikâyeciliğiyle biliniyor daha çok, lakin romanları da gayet başarılı. Şey gibi, Uşaklıgil'in karşı kutbu. Halid Ziya, "Yav romanlarım da güzel, tamam ama hikâyelerimi ayrı bir severim, ayrı bir güzeldir onlar," der mesela.Ters çevirin, Necati Tosuner'i bulacaksınız.

"Toplumsal etkilerden kaynaklanan yoğun duygu yoğunluğuna 'ağrı' diyemeyeceğim için 'sancı' demek daha uygun geldi. Vücudum belli bir yaşa geldiğinde ağrılar kesildi ama ondan sonra toplumsal bir sancı başladı."

Alıntı Tosuner'in bir röportajından. Kendisi gençken bir rahatsızlık sonucu kambur oluyor ve insanlara katlanmak zorunda kalıyor. Garip bakışlar, duyarlı olmaya çalışılırken devrilen büyük çamlar, böyle şeyler. Bu temelden yola çıkarak Tosuner'in sancı izleğiyle, somut olarak karşılaşırız sık sık.

Roman, Almanya'daki bir grup insanın yaşama çabasını ele alıyor. Maddi kaygılardan çok duygusal sıkıntılar söz konusu.

Giriş şöyle:

"Sabah.
Esintisiz, kıpırtısız ortalığın serinden serine ağarması. Ve sıcak bir gün olacağı sezgisini birlikte getiren bir sabah. Sessizlik. Ve kentin gri uzantısı üstünde sessizliği yöneten güneş. Güneş ve sessizlikte ağır ağır çözülen kırağı. Sonra bir de bakılacak ki, yeşil üstünde -çalıda, çimende, yaprakta, deli otta- bir ıslaklık... Kırağı çözülmüş, ısınmış bir sabah olmuş, -olacak." (s. 9)

Bir sabahla başlıyor her şey, bir geceyle sona erecek. Tosuner, bir zamanı, bir mekanı, bir ilişkiyi sayısız sözcüğe bölüp tane tane veriyor okura. Edilgen bir anlatımdan çok olayların en ince detaylarının bile izini süren, yaşayan bir anlatım. En küçük sancı bile büyüyor da büyüyor, okuru kıskıvrak kavrıyor. Bazı yaşlı ninelerimiz, "Aha tam böğrüme öküz oturdu sanki," derler ya, öyle.

Çok hikâye var, çok karakter var, ben sadece Osman'la Petra'yı alacağım. Diğer şahıslar hakkında söyleyeceğim tek şey, Tosuner'in karakter yaratmadaki başarısı olacak. Küçük hesapların adamlarının dünyasını çok iyi biliyor ve farklı sosyokültürel ortamlarda yetişmiş insanların düşüncelerini, hayata bakış açılarını falan, okurda hiçbir garipseme yaratmadan hepsini son derece başarılı bir şekilde işliyor. Anadolu'dan gelen, tutunmaya çalışan küçük bir adamla varoluş sancısı çeken bir adamın arasındaki fark, kurguyu çatan onca kelimenin arasında kendini gösteriyor. Ne kadar hoş. Mesela Arif diye bir velet var, çocukları bilmeden söylediklerini yazabilmek mümkün değil. Yaşamdan sızan şeyler bunlar, Tosuner, bana öyle geliyor ki çok güzel yaşamız bir abimiz.

Osman. Tosuner'in ta kendisi zannediyorum. Almanya'ya okumak için gelmiş, küçük işlerle geçimini sağlamaya çalışan bir kambur. Petra'yla tanışıyor ve kapılıp gidiyor kıza. Petra Alman, genç bir öğrenci. Aralarında aşağı yukarı 10 yaş fark var, Osman otuzlarında. Kaybetmeye tahammüllü bir insan olmadığı için Petra'ya gidecekmiş gibi bakıyor. Petra da gidecek ve sancıdan başka bir şey kalmayacak elinde.

İkisinin diyalogları için... Başarılı işte. Yani duyarlılık seviyesi çok yüksek insanlar bunlar, bu şekilde konuşabilirler. Olabilir. Okura garip geldiyse yeterince insan tanımadığı içindir. Osman'ın Beckett'e "serseri" diye çıkışması, Godot'dan dolayı, bir de solucana dönüşme metaforu... Sancı büyük.

"'Romatizmalı olmayı niçin isterdin? Acıdan kurtulmuş olmayacaktın ki..'
'Acının niteliği değişecekti. İnsanlardan sızan, süzülen bir sancı yerine, yağmurla gelen...'" (s. 93)

Başka bir karakterin sancısı mesela, Reyhan. Kocası bir baltaya sap olamamış, korku çok büyük.

"Sokağa çıktığında sancıyı içinde duydu Reyhan. Karanlık bir şeydi gelecek. Korkutan, tüyleri diken diken eden, boğazda düğümlenen bir çığlıktı." (s. 159)

Finalle de süper bir nokta koyuyor Tosuner, aha:

"Islak, yapışkan bir gece. Ve serin. Ve arada bir vuran esintinin keskinliği. Yağmakta hiç de nazlanmayan bir yağmur dinmiş şimdi. Her yerleri basmış ve az önce çekilmiş sel. Yerlerin sel çekilmiş gibi yapışkan ıslaklığında parıldayan ışıklar ve.. karanlıkta yitmiş bir umut.

Olmayan bir umut." (s. 274)

Kendi sesine sahip bir roman. Kaçmasın, görüldüğü yerde tutuklayın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder