24 Mayıs 2015 Pazar

Eduardo Galeano - Söz Mezbahası

Geçtiğimiz ay hayatını kaybeden Eduardo Galeano'dan 1960'ların kaynayan dünyasına kısa bakışlar. Siyasi gerilimlerin, sömürünün ve zorbalığın hüküm sürdüğü Güney Amerika'nın halleri. Bize pek uzak memleketler olsa da yaşananları çok iyi biliyoruz, insanın insana ettiği her yerde aynı.

Önsözde kaçırılan, işkence edilen ve öldürülen sanatçıların arasında konuşmanın susmaktan daha değerli olmadığı zamanları sorguluyor Galeano. Bu durumda susmak, sessizliğe gömülmek iyi ama kimin için? Sesini yükseltenlerin, suskun kalabalığı uyandırmaya çalışanların ölüm listelerinde yer almalarına rağmen sözcüklere sarılmaları insanlık onurundan başka ne olabilir? "(...) Böylesine hareketli dönemlerde yazarlık mesleği çok tehlikelidir: Kişi ya sözden kaynaklanan gurur ve sevinci yeniden hisseder ya da söze saygısını sonsuza dek yitirir." (s. 8) Söze saygıyı yitirmek aslında insanlığa saygıyı yitirmektir, açık. Sözcükleri duyması gerekenler bir sonraki bölümde inceleniyor.

Sözün Savunusu: Paulo Freire'ye göre okuma-yazma demokratik bir toplumun doğrudan anahtarı olmasa bile demokrasiye giden yolda doğru kararların verilmesi yönünden en önemli araç. Okuma-yazma bireye belirli bir sorgulama yetisi kazandırabilecek güzel bir başlangıç noktası. Galeano, Freire'ye saygı duyar ve sözcüklerle iktidarın savaşında sözcüklerin tarafında yer alırken Freire'yle aynı çizgide yer alır. "Gerçekte insan mutluluklarını ve felaketlerini yüreğinde duyduğu tüm kişiler için, yetersiz beslenenler, kenar mahalle sakinleri, gerillalar, bu dünyanın tüm ezilenleri için yazmakta, bunların çoğu ise okuma bilmemektedir." (s. 11) Darbelerin durmak bilmediği, eğitim düzeyinin insanların analiz-sentez-değerlendirme yapamamaları için oldukça yetersiz bir noktada sabit tutulduğu topraklarda kültür ve iktidarla mücadelenin bir arada yürütülmesi oldukça zor. Söyledikleri zor anlaşılan, çoğunlukla anlaşılmayan bir avuç insanın bir yandan da iktidara karşı yürüttükleri mücadele Prometheus'unkine çok benzer.

Sistemin tepkisi oldukça akılcıdır; yapay bir toplum üretmek. İnsanlar Tanrı buyruğu bir düzenin yıkılamayacağına inandırılır, böylece düzenin destekçisi haline gelirler. Sömürülmelerinde kültür emperyalizmi en önemli silahlardan biridir. Bunun yanında sisteme karşı bütün girişimler bir metaya dönüştürülür, bağlamlarından ayrıştırılır ve tüketim için insanların huzuruna sunulur. "Birleşik Devletler'de ve Avrupa'da altmışlı yıllarda gençliğin protestosunun davranış örnekleri ve simgeleri, tüketim budalalığına bir tepkiydi, bugün ise seri üretim nesnesidir." (s. 15)

Edward Said'in entelijansiya için düşündükleri bir yönden bütün bu yıldırma politikalarına karşın mücadelelerini sürdüren yazarları kapsıyor. "Yazmamızın kaynağında okurun elbette bize ondan gelmiş ve şimdi de yüreklendirme ve kehanet olarak ona dönmekte olan sözlerde kendini yeniden bulabilmesi için bir buluşma çabası yatmaktadır. (...) Sistemin farklı düşünenleri altına aldığı ablukaya karşı koymaya yaramayacaksa bir edebiyata ne gerek var ki?" (s. 18)

Bir adet Che incelemesi bulunuyor, Galeano'nun Che'yle yaptığı görüşmeden kesitler ve Che'nin devrimciliği, Çin-Rusya gerginliği ve birçok mevzu hakkındaki görüşleri var. Galeano'nun kaleminden pek doğal bir Che manzarası. İdeolojik katman olmadan, Galeano'nun kaleminden.

Neler var başka, Brezilya'nın yayılmacı politikası ve Uruguay'ın sistemli bir şekilde ilerleyen toprak kayıpları, insanların yoksullaştırılması. Mao'nun Çin'ine açılan iki pencere, Bolivya, Peru, Venezuela, Kolombiya, peşkeş çekilen yeraltı kaynakları, yoksul insanlar, ortalama yaşam süresinin giderek kısaldığı bir dünya. Acıların coğrafyasından müthiş bir kitap. Şunu da izlerseniz mevzuya vakıf olursunuz, Galeano'nun incelemeleri tadında bir film:

Even the Rain - También la lluvia

Son olarak... Direnin ulan!

1 yorum:

  1. Güzel kitaplar okuyorsun, gözümden kaçmıyor. Biraz kıskanarak takip ediyorum her zamanki gibi. İki dize bırakacağım sadece;
    "İnsan nasıl direnir başka
    Hiç unutma"

    YanıtlaSil